TRT 1’de ekrana gelen “Ramazan Sevinci” adlı programda konuk
olan Türk tasavvuf düşünürü Ömer Tuğrul İnançer’in özetle; “ Hamile
kadının sokakta yürümesi terbiyesizliktir” demesi bir anda ülke
gündeminin ilk sırasına oturdu.
İnançer bu sözleri hangi İslami öğreti ya da hangi ahlaki ölçüte
dayandırarak söylemişti?
Kaldı ki bu görüşün bilinen hiçbir dini ya da ahlaki dayanağı
bulunmamaktadır.
Ancak ilkel kabilelerde ya da Taliban benzeri yönetimlerde
telaffuz edilebilecek bu talihsiz cümlenin çağdaş Türkiye
Cumhuriyeti’nin devlet televizyonunda zikredilmiş olması
manidardır.
Eskiden devlet televizyonlarında yayınlanacak programlar “ince
eleyip sık dokumak” deyimine uygun olarak gözden geçirilir her
yönüyle irdelendikten sonra yayına alınırdı.
TRT Bu yönü ile özel radyo ve televizyonlara göre daha
güvenilir, daha tatmin ediciydi kuşkusuz.
Kurumun devlet ciddiyetine yakışır yayın politikaları yönetim
kadrosuna kim gelirse gelsin değişmez, tavizsiz devam
ettirilirdi.
Bunun başarılabilmesinin sırrı şuydu;
Seçimlerle gelen hükümetler milletten aldıkları yönetme
yetkisinin geçici olduğunun bilinci ve şuuru
içindeydi.
Aldıkları yetkinin devleti ele geçirme ve her noktasına
sirayet etme yetkisi (!) olmadığını, sadece belli bir süre için
hukuk çerçevesinde kamu çıkarlarını gözeterek yürütülen kamu görevi
olduğunu biliyorlardı!
Elbette bu sadece birilerinin iyi niyetine bırakılamayacak kadar
önemli konu olduğundan kuvvetler ayrılığı ile aynı zamanda denetim
altında da tutuluyordu. Bir yanlış adımda yine devletin başka bir
kurumu devreye giriyor keyfi kararlar ve her türden hukuk dışılık
böylece önlenebiliyordu.
Aradan yıllar geçti ve TRT artık kamunun ortak kurumu olmadan
ziyade tek kişinin hezeyanlarını ideoloji olarak benimsemiş bir
kuruma dönüştü!
Kendini devlet yerine koyma, kendini devlet sanma hastalığı
doğal olarak oto denetimi sağlayacak tüm devlet kurumlarını devre
dışı bırakmış, talimatlarla çalışır hale getirmiştir.
Öyle ki; halk arasında sıkça kullanılan “it iti ısırmaz” deyimi
gerçek anlamıyla devlet kurumlarında hayat bulmuştur.
Yani, kurumlar arası denetim hak getire!
Vatandaştan kesilen TRT katkı payı ile faaliyetini sürdüren
devlet televizyonu artık iktidarın propaganda aracına ve imtiyazlı
programcılar için yüksek meblağların ödendiği bir kuruma
dönüşmüştür.
Bu durumdan rahatsız olmak için ille de hükümete muhalif
görüşten olmak gerekmez. Haksızlığa, hukuksuzluğa, bağnazlığa ve
özellikle de sığlığa sessiz kalmayacak herkesin bu tür yakışıksız
çıkışlardan rahatsız olması beklenir.
Diyeceğim şu ki; Artık kadınların üzerinden kirli zikirlerinizi,
kirli hesaplarınızı, kirli ellerinizi çekin. Kadınları bu derece ve
her alanda istismar etmek alçaklığı artık bir son bulsun.
Son olarak konuyla alakalı Peygamberimizin hadislerinden
paylaşarak noktalamak istiyorum;
“Kadın; hamileliğinde doğum yapıncaya kadar, bebeği
sütten kesilinceye kadar Allah yolunda hudutlarda nöbet bekleyen
mücahit gibidir (daima öylece sevap alır durur). Eğer bunlar
arasında ölüverirse ona şehit mükâfatı ve ecri
vardır.”
“Kadın hamile iken, bu onun için gündüz oruçlu, gece
namazlı, rabbine gönülden teslim olmuş, mücahit bir kimsenin ecir
ve mükâfatı gibi manen kazanç sağlayan bir durum hâsıl eder.''
'' Doğum ağrısı tuttuğunda, hiç bir mahlûk onun ne kadar çok ecir
ve mükâfat kazandığını hakkıyla idrak edemez. ''
'' Çocuk doğunca bebeğin sütü her soruşunda veya her süt vermede
anasına, bir can ihya etmişçesine sevap gelir.''