Kırıkkanat ve Altaylı'nın kol saati
Abone olMine Kırıkkanat'ın yazılarına son verilmesi gerekçesini açıkladı Radikal'den İsmet Berkan. Altaylı'nın bu yöndeki eleştirilerine Berkan'ın Sabah yazarına bir önerisi vard
Radikal Gazetesi İsmet Berkan yazılarına son verilen yazar Mine
Kırıkkanat olayına açıklık getirdi. Kendisini eleştirenlere
özellikle Sabah yazarı Fatih Altaylı'ya verdiği cevap oldukça
manidardı. Berkan bugünkü köşesinde 'un cevabını gerekçeleriyle
anlattı.
Yazı: İsmet Berkan
Kaynak:
-Hep öyle olur zaten, irili ufaklı pek çok şey üst üste birikir ve
en sonunda bardağı taşırır, sabır taşını çatlatır.
Başka birinin söz söyleme hakkına saygı duyayım derken kendi
özgürlüklerinizin kısıtlandığını, bir nevi rehine durumuna
düştüğünüzü fark edersiniz. En kötüsü budur işte, rehin alınmış
hissetmek.
* * *
Bu gazetede köşe yazarları neredeyse sonsuz bir özgürlükle
yazarlar. Kimsenin yazısına karışılmaz, kimseye 'Bu konuyu yazma'
denmez.
Ama bu özgürlük ortamı, hiçbir kuralın bulunmadığı anlamına gelmez.
Daha önce kuralları açıklamıştım, tekrar ediyorum: Yasalara aykırı
olmamak, hakaret içermemek şartıyla köşe yazarlarının yazılarına
müdahale edilmez bu gazetede.
Mine Kırıkkanat, bu gazete çıktığı günden bu yana Radikal'de
yazıyor. Yanlış bilmiyorsam, Kırıkkanat, Radikal'le birlikte köşe
yazarı oldu, ondan önce Milliyet gazetesinin Paris muhabiriydi,
yazarlıkla muhabirliği beraber sürdürdü.
Kırıkkanat'ın üslubunu ve yazılarını benim Radikal okurlarına
yeniden hatırlatmama gerek yok. Ama bir şeyi söylemem gerek,
Kırıkkanat, hakkında en fazla hakaret davası açılan yazarlarımızdan
biri oldu.
Şu an önümde Doğan Medya Grubu Yayın Konseyi'nin 10 Mayıs 2002
tarihli kararı duruyor. 20 Mart 2002 tarihli Radikal'de yayımlanan
yazısında Türk Silahlı Kuvvetleri'ne hakaret eden Mine Kırıkkanat'ı
uyarıyor Yayın Konseyi.
Konsey kararından birkaç satırı aktarmama izin verin: "Konseyimiz,
yazarların düşüncelerini özgürce söylemelerinden yanadır. Bu husus,
Konseyimizce benimsenen yayın ilkelerimiz okunduğunda açıkça
görülebilir. Özgür eleştiri, gazetecilik mesleğinin temel işlevleri
arasında yer alır. Ancak, eleştiride kullanılan üslup ve ifadeler,
kişileri veya grupları aşağılayıcı bir tarzda olmamalıdır. Hakaret
ve iftiranın basın özgürlüğü kapsamında olmadığı kanaatindeyiz.
(...) Yazınızı işte bu ilkeler çerçevesinde değerlendirip
tartıştıktan sonra şu sonuca ulaştık: Yazınızda yukarıda saydığımız
bu ilkelere riayet edilmediği, kişi ve grupları ağır biçimde
aşağılayıcı ifadelerin kullanıldığı, hakaret sınırlarının hayli
aşıldığı görülmektedir."
Doğan Yayın Konseyi'nin mutlaka ciddiye alınması gereken bu
uyarısının üstünden üç yıl geçtikten sonra, aşağıda aktaracağım
satırları yazdı Kırıkkanat:
"Don paça soyunmuş adamlar geviş getirerek yatarken, siyah çarşaflı
ya da türbanlı, istisnasız hepsi tesettürlü kadınlar mangal
yellemekte, çay demlemekte ve ayaklarında ve salıncakta bebe
sallamaktadırlar. Her 10 metrekarede, bu manzara tekrarlanmakta,
kara halkımız kıçını döndüğü deniz kenarında mutlaka et pişirip
yemektedir. Aralarında, mangalında balık pişiren tek bir aileye
rastlayamazsınız. Belki balık sevseler, pişirmeyi bilseler, kirli
beyaz atletleri ve paçalı donlarıyla yatmazlar, hart hart
kaşınmazlar, geviş getirip geğirmezler, zaten bu kadar kalın, bu
kadar kısa bacaklı, bu kadar uzun kollu ve kıllarla kaplı da
olmazlardı!" (Radikal, 27 Temmuz 2005)
Esasında bu yazının hiç yayımlanmaması gerekirdi ama kusur tamamen
benimdir. Daha önce de içim kan ağlaya ağlaya bazı yazıların
yayımlanmasına izin verdim, bu yazı da onlardan biri. Dikkatli
okurlar hatırlayacak, yukarıda aktardığım satırlar, üç yazılık bir
seri yazının ilkinden alındı. İkinci yazı 29 Temmuz cuma günü
çıktı, son yazı ise 31 Temmuz pazar. O son yazı için müdahale etmek
zorunda kaldım, önce Yazıişleri'ndeki arkadaşlarıma yazıyı
koymamaları talimatını verdim, ardından Mine Kırıkkanat yazısında
ciddi değişiklikler yapıp hakaretleri kaldırınca yayına izin
verdim.
Genel Yayın Müdürleri, yazarlarının ellerinde rehine değildir ve
olmamalıdır. Yazarlar da, Ertuğrul Özkök'ün deyimini kullanarak
söylüyorum, köşelerini babalarının malı gibi görmemelidir.
Daha sonra çok ama çok uzun düşünerek Mine Kırıkkanat'ın yazılarına
son verme kararı aldım. Ve hepinizin bildiği gibi geçen pazar
gününden beri Kırıkkanat'ın yazıları Radikal'de yayınlanmıyor.
* * *
Son bir not, iki seferdir Kırıkkanat mevzuunu diline dolayıp
Radikal'e laf etmeye kalkan Fatih Altaylı için.
Berlin'in göbeğindeki devasa parkta, son 40 yıldır orada yaşayan
Türkler her hafta sonunda mangallarıyla piknik yaparlar.
Mine Kırıkkanat'ın yazdığı bu yazıdaki benzetmelerin onda biri, bir
Alman gazetesinde çıksaydı ortalığı kim bilir nasıl birbirine
katardı Türk basını ve en başta da Fatih Altaylı.
Bence Kırıkkanat'ın sadece bu yazısından ötürü yazarlığına son
vermek bile yeterince radikal bir davranış. Irkçılığın ve gündelik
faşizmin ne kadar içselleştirilip benimsendiğini dehşetle fark
etmekte olduğum ülkemde, benzerlerinden kesin bir biçimde ayrılmak,
radikal olmak demektir.
Kaldı ki, Fatih Altaylı'nın daha yeni transfer olduğu gazetesine
bir bakmasını da öneririm. Sabah gazetesi zamanında Necati
Doğru'nun işine son verdi, daha geçenlerde bazı yazarların köşeleri
kaldırıldı.
Türk basınında ne başyazarların bir günde yazı yazamaz hale
geldiğine, ne köşelerin yok olduğuna tanık olduk biz. Acaba benden
başka kaç genel yayın yönetmeni okurlarına bir yazarın artık neden
yazmadığının hesabını verdi?
Benim ve gazetemin radikalliğini sorgulamaya kalkan Altaylı'ya
önerim, kolundaki saate bir göz atması.