Kırıkkanat Şahin'in kanatları altında
Abone olRadikal yazarı Mine Kırıkkanat'a olan öfke çığ gibi büyüyor. İletişim hocası Haluk Şahin, Kırıkkanat'a katılmamakla birlikte, yazara gösterilen tepkileri haksız buldu.
Radikal yazarı Mine Kırıkkanat'a öfkeler çığı gibi büyüyor.
İletişim hocası ve medyanın saygın kalemi Haluk Şahin, yazısında,
Kırıkkanat'ın görüşlerine katılmamakla birlikte, yazara gösterilen
öfkeyi masaya yatırdı:
Yazı: Haluk Şahin
Kaynak:
Bu başlığın Halide Edip'in ünlü eseri 'Vurun Kahpeye'yi
anımsattığının farkındayım. Çocukluğumda gördüğüm filmin afişi
aklımdadır: Kara sakallı yobaz Hacı Fettah, idealist genç kadın
öğretmeni 'Vurun Kahpeye' feryatları arasında yumruklamaktadır.
Geçen hafta boyunca linç edilmek üzere yere yatırılmış olan
'kahpe', gazetemizin çok okunan yazarı Mine Kırıkkanat'tı. "Hazır
fırsatını bulmuşken bir tane de biz vuralım" diyenler arasında ne
kadar farklı kesim ve lobilerden isimler vardı!
İstanbul'da plajların açılması nedeniyle belirli semtleri basan
pejmürdeliğe karşı yazdığı yazıda Mine Kırıkkanat'ın kullandığı
bazı kelimeleri ben de onaylamıyorum. Ama bunda şaşıracak bir yan
da bulamıyorum: Mine Kırıkkanat kendisini öfkelerine kaptıran,
heyecanlı ve içten bir yazar.
Sivri dilli ve keskin kalemli de diyebilirsiniz. Onu farklı ve
popüler yapan özellikler değil mi bunlar?
Beni şaşırtan ve düşündüren Mine'ye yönelik 'Vurun Kahpeye'
harekâtının ağırlığı ve yoğunluğu oldu. Niçin şimdi, niçin Mine?
Öyle ya, geçmişte benzer konuları çok daha ağır kelimelerle ele
alan nice yazarlar oldu. Mine yazısında bir ırk ya da soyu
hedeflemiyor, ama yıllarca "Bu Türkler pistir, burnunu karıştırır,
kıçları yere yakındır, proteinsizlikten gözlerinin feri sönmüştür,
bunlardan bir bok olmaz" diye yazan (ve bir yazımda uyardığım
gibi), sabah akşam 'tersine ırkçılık' yapıp alkış alan yazarlar yok
muydu?
Onlara niçin kimse tepki göstermedi? Niçin Mine?
Aklıma üç neden geliyor. Birincisi, şüphesiz, Mine'nin kadın olması
ve daha da önemlisi kadınlığından utanmayan, kadınlık serüvenini
kitapları ve yazılarıyla okurlarıyla dobra dobra paylaşan bir kadın
olması. Bu, onu 'kadın nefreti'nin açık hedefi haline getiriyor.
Son çeyrek yüzyıldır dünya üniversitelerinin 'kadın çalışmaları'
bölümlerinde yapılan araştırmalar 'kadın nefreti'nin ve 'kadın
korkusu'nun çok farklı biçim ve reflekslerle ve hiç umulmadık
kişilerde ortaya çıkabildiğini gösteriyor. Örneğin, Mine Kırıkkanat
hakkında internette dolaşan iğrenç yazılarda bu hastalığa en vıcık
vıcık, en banal görünümleriyle rastlıyoruz. Mine'yi (ve kadınları)
'yapılacak' bir cinsel objeye indirgeyip aşağıladıkları takdirde
onu yok edeceklerini ve böylece 'erkekçe' bir zafer kazanacaklarını
umuyor olmalılar. Hastalıklı tipler!
İkinci neden, daha açık bir biçimde ortada. Zaten yüksek sesli
yazılar yazan Mine Kırkkanat, sesini en çok laikliği savunurken
yükseltiyor. Oysa, yakın tarihimizin de gösterdiği gibi, bu ülkede
laikliği yüksek sesle savunmak netameli bir iştir. Terör en çok
onları hedef seçmiştir. Türkiye'yi orta ya da uzun vadede din
devletine dönüştürme programına angaje olanlar, laikliği yüksek
sesle savunanları etkisiz hale getirmeyi stratejik görevleri
arasında sayarlar.
Üçüncü nedeni saptamak biraz daha zor ama orada: Mine Kırıkkanat
sık sık kendi halkıyla ilgili olarak çok ağır eleştiriler yapsa da,
asıl sorun o değildir; belirli kesimler için onun daha büyük bir
günahı vardır: Türkiye'yi ve Türkleri zaman zaman yabancılara karşı
savunma cüretini göstermiş olması! Ermeni sorunu olsun, Kürt sorunu
olsun, Kıbrıs sorunu olsun, hangi sorun olursa olsun, Türkiye'nin
ve Türklerin peşinen ve tamamen haksız, yanlış, suçlu olduğunu
kabul etmemesi.
Bazen Türkiye'nin ve Türklerin de haklı olabileceğini düşünmesi.
Üstelik kalkıp Fransız televizyonlarında bunu söylemesi. Bizim
'dragoman'lar böyle şeylerden hiç hoşlanmazlar. Oyunbozanlık
sayarlar. Bozulan kendi oyunlarıdır çünkü.+