Başbakan"ın dünkü grup
toplantısında yaptığı konuşmada, en çok dikkatimi çeken cümle
şuydu:
“AKP, kurulduğu günden beri, hukuka saygılı bir siyasi çizginin
temsilcisi olmuştur.”
AKP"ye kapatma davası
açıldığında hukuku yerden yere vuranlar, başsavcıyı hedef gösteren
cümleler kuranlar, “bu bir yargı darbesidir” diye bas bas
bağıranlar AKP içindekiler değilmiş gibi!
Devam etmiş
sözlerine:
“Biz, mafyanın, çetenin ve
çetelerin avukatı değiliz.”
Şu an, bir çetenin varlığı
henüz hayaliyken bile, başbakan çıkıp, “biz bir çetenin avukatı
değiliz” diyebiliyor.
Daha ortada iddianame yok,
neyle suçlandıkları belli değil insanların, ama başbakan çoktan
onları çete üyesi ilan etmiş.
Hani AKP hukuka
saygılıydı!
Ortada darbe yapmaya
hazırlanan, bunu planlayan bir çete varsa, yakalanmaları ve
cezalandırılmaları en büyük dileğimiz.”
Ama daha iddianame
açıklanmadan, bunları dile getirmek, hukuku yönlendirmeye çalışmak
değil de nedir?
Toplumun her kesiminden,
Atatürk Cumhuriyet"ine gönülden bağlı insanlar, “bir sabah ansızın
gözaltına alınabilirim” korkusu yaşamaya başladı. Bu normal bir
durum olmasa gerek!
Bu bir yıldırma politikası
değil de nedir?
“Elimdeki güç hepinizi
ezmeye yeter de artar” demekten başka,
tehditlerle yola devam etmek istemekten başka ne anlama
gelmektedir?
Bu sert çıkışlar,
Atatürk"ü seven, onun devrimlerinin izinden yürümek isteyen,
çağdaş, laik, demokratik, sosyal hukuk devletine inanan insanları
korkutup, dillerinden, kalplerinden, düşüncelerinden, kalemlerinden
bu değerleri silmek istemekten başka ne anlama
gelmektedir?
Başbakan ve onun gibi
düşünenlerin unuttuğu bir şey var;
Bu değerlere gönülden
bağlı, düşünebilen, sorgulayabilen hiçbir gazeteci, hiçbir
siyasetçi, hiçbir işadamı, hiçbir bilim adamı, velhasılıkelam, hiç
kimse, beyninden, kalbinden, dilinden, kaleminden bu fikri
silmez.
Atatürk
devrimlerinin bu ülke insanına verdiği
cesareti, kurulmaya çalışılan korku imparatorluğunun ortaya saldığı
“panik havası” yok edemez…
AKP genel başkan
yardımcısının geçenlerde dediği gibi:
“Haydi, başka
kapıya!”