Kimler orjinalliğini kaybetti?

Abone ol

Akşam'da Oray Eğin, bugünkü köşesinde medya dünyasından ve televizyon dünyasından bazı ünlülerin, ilk çıktıkları zamanla şimdi çok farklı olduğunu yazdı...

Akşam Gazetesi yazarı Oray Eğin, adlı köşesinde, televizyon ve sanat camiasından bazı ünlülerin ilk zamanki orjinalliklerinin kalmadığını söylüyor. Eğin'in yoruma dahil ettiği kişilerin isimlerini ve değişimlerini şöyle özetliyor:

Son tabu: Cem Yılmaz

Dışarıdan öyle gözükmese de, ağzınızı alehte açtığınızda karşınıza bir ordu dolusu aşırı-muhafazakar insanın dikildiği, onların koruduğu popüler kültür tabuları var. Sanatla uğraşıyor ya, modern ya, aşmış ya; zannediyorsunuz ki her eleştiriye hazırlıklı. Kaldırır, hoşgörür, hatta belki önemser. Kötü niyetli olmadığını fark eder de dinler. Ya da dinlemez. Ama düşman olmaz.

Oysa, belki de pek çok başka alana kıyasla daha kalın duvarları. Anlayışsızlıkları. Dokunulmazlıkları olmalıymış gibi davranıyorlar. Her yaptıklarını her şartta kabul etmeli, haklı da olsak susmalıyız.

Ama neden?

Bir gerekçe şu olabilir: Başkaları o kadar kötü, o kadar vasatın altında ki bari bu insanları koruyalım, hiç değilse onları kırmayalım. Onlara karşı hipermetroplaşabilelim.

Ama benim için hep şu geçerli oldu: Zamanında beğendiğim, hatta belki bazılarının samimiyetine inandığım insanların yarattığı hayal kırıklığı ve tahribat başkalarına kıyasla çok daha ağır oldu. Kişisel bir darbe yemişim gibi.

Can Dündar'ın işadamları için belgesel yapması. Okan Bayülgen'in bütün bir popüler kültüre, magazine, televizyon sistemine muhalif olarak hayatımıza girip o sistemin bir parçasına dönüşmesi. Sezen Aksu'nun 'Aşk için ölmeli'den sonra aynı rahatlıkla 'Hey seni yerler' diyebilmesi. Yaşar Kemal'in ısrarla iyi romancı olarak kendini önemsetip, aleyhinde tek bir söz söylenememesi: Okumuyoruz, sıkılıyoruz, dahası bir günde üç kere şafak oluyor kitaplarında.

Şimdi söyleyince daha da kınanacağımı bildiğim isimler var; söylemeden edemeyeceğim ama.

Medyada Yıldırım Türker. Onun siyasetçi portreleri nasıl soluk soluğa okunurdu. Bir yenilik, bir dış ses, bir vahaydı. Ama artık açık konuşmanın vakti: Son iki yıldır HİÇBİR ŞEY yazmıyor. 'Starlık postuna bürünen kişi kendini tekrar eder' demişti bir keresinde. İnsan soramadan edemiyor, teşhis bu cümlede mi gizli, diye.

Ve son tabu: Cem Yılmaz. En ilerici kesimlerde bile Cem Yılmaz aleyhinde konuşmaya başladığınızda kınama alıyorsunuz. G.O.R.A.'nın bilet satış hızını gösteriyorlar; halkın sevdiğini, hala çok komik olduğunu. Oysa Cem Yılmaz beş yıldır hiç komik değil, sadece komik duruma düşüyor. Sosyal sınıf merdivenlerini tırmanmaktan arta kalan vaktinde sadece bir Cem Yılmaz karikatürü olarak karşımızda beliriyor: Geçmişte sempatik gelen araba tutkusunun, parayla alaycı ilişkisinin ciddi ciddi esiri olmuşa benziyor. Aradaki çizgi bulanıklaşmış sanki.

Cem Yılmaz'ın bütün yaptıklarında, kurduğu arkadaşlıklarda, işlerinde, çıktığı reklamlarda kıvrak zekalı bir adamın hamlelerindense starlığın tuzağına düşmüş bir parodi görüyorum ne zamandır.

Onun için saatlerce kuyruk beklediğimiz Leman günlerindeki radikalliğinden, yenilikten ve mizahtan büyük sahnelerde, geniş kitlelere hitap ederken kaybolan pek çok değerin olduğu o kadar belli ki: Espriler birbirinden türüyor, her söz kendisini tekrar ediyor.

Şu bile bir gösterge: Son yıllarda belleğimizde 'bir Cem Yılmaz esprisi' olarak ne kaldı? Uzay Yolu vs. diyecekseniz, bütün bunların Leman çizeri Ahmet Yılmaz tarafından daha Cem Yılmaz 'O benim ağabeyim' diyerek hevesli bir çizerken yapıldığını unutmayın lütfen.

Bu bir his, belki habis bir his ama, G.O.R.A. çılgınlığı kapıdayken içimi kemiriyor: Ona bundan sonra gülemeyeceğim galiba. Önyargı değil, öngörü. G.O.R.A.'nın tıpkı Vizontele'ler ya da bir sürü başka büyük hayal kırıklığı gibi yüz kızartıcı bir şey olmasından korktuğum, benzer bir şoku bir daha kaldıramayacağımı düşündüğüm için.

Bunun Cem Yılmaz'ın da korkusu olduğunu biliyorum. Askerden döndüğünde, yeniden sahneye çıktığında söylemişti: 'Ya bu sefer gülmezlerse?

YAZI:AKŞAM

Günün Önemli Haberleri