Kim bunlar ?

Sedat ÜRETEN sureten@internethaber.com

Halkın gözünde itici olanlar

 

Tüm detaylarıyla İstanbul’daki 1 mayıs olaylarını tv ekranlarından canlı olarak izlediniz. Gördüklerinizin aslında ne demek olduğunu kendinize sordunuz mu?

 

Bırakın günler öncesini, geçen seneden bu yana bu yıl yine aynı şeylerin sahneleneceğini, söyledik, yazdık, biliyorduk. Ve yine o gün geldi, tıpkı bir meydan muharebesine hazırlanır gibi sabahın erken saatlerinden itibaren tarafların son hazırlıklarını izledik. Bir günlük hazırlık değildi, günler öncesinden hazırlanıyorlardı. Polisin İstanbul dışından da takviye aldığını, bir akşam önceden 24 bin polisle Taksim meydanı ve çevresindeki cadde ve sokaklarda konuşlandığını gördük. Sendikacılar da bol sayıda molotof kokteyli ve sapan stoklamıştı. Bu sahneleri izlerken o kalabalığın içinden birçok kişinin yaralanacağını, hatta belki bazılarının ölebileceğini düşünmek çok tatsız ve acıydı. Ama görüyorduk ki muhtemel bir facia daha göz göre göre geliyordu.

 

Panzerler, göz yaşartıcı bombalar, sapanlar, molotof kokteylleri ile beklenen çatışmalar başladığında taraflar, mühimmatlarını tüketene kadar kullanmaktan çekinmediler. Mühimmatları tükenen polisler telsizle destek istiyordu. Yüzlerini maskeleyip polise sapanla taş ve molotof kokteyli atanlar da ellerinde bir şey kalmayınca kaldırım taşlarını söküp fırlatmaya başladılar.

 

Polis ihtiyar bir adamı tutmuş, gözyaşartıcı dumanlardan kaçırmaya, bir yerlere sokmaya çalışıyordu. Yüzlerini maskelemiş kişiler polise, evlere, işyerlerine molotof kokteyli atıp yakmaya çalışıyorlardı. Duvarlara camlara yazı yazanlar neyin bayramını kutluyorlardı anlamak mümkün değildi. Zavallı kadınlar çığlık çığlığa, çatışanların arasından geçmeye, oradan kaçmaya çalışıyorlardı.

 

Gazetecilere olay lazım. Polis birini gözaltına aldı, başına onlarca kamera üşüştü. O anda düşündüm, bütün bu canlı yayınlar, provokasyon yapmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürüyordu. Bu tür bir yayını Diyarbakırdan izlesek manzarayı hemen tanımlayabilirdik. Ama İstanbul’da hem de tam göbeğinde günler öncesinden hazırlanan bu senaryo ne demekti? İnsanların içine sokağa çıkamayacakları, işyerlerini açamayacakları şekilde korku salmaya kimin hakkı var? İşçileri, halkın korkacağı insanlar haline getirmeye kimin hakkı var? Yol boyunca sıralanmış işyerlerine zarar vermeye, otomobillere zarar vermeye, camları kırmaya, molotof kokteyli atarak orada burada yangın çıkarmaya kimin hakkı var? Sokakları savaş alanına çevirenler bunun cevabını versin. Sendika ağaları bunun cevabını versin. Sakın ilgileri olmadığını söyleyip inkar etmesinler, kendi kortejlerindeki birçok kişi polisin aramasına takıldı, çantalarından molotof kokteyli çıktı.

 

Kim bunlar ?

 

Kim olacak, bu vatanın insanları. Bu insanların bir kısmı polis üniforması giymiş, bir kısmı sendika gömleği giymiş… Ana ne olursa olsun hepsi bu vatanın insanları. Devlete, yasalara meydan okuyan ağalar, polisin engellemeleri ile kortejlerini makul sayılara düşürünce, birkaç bin kişiyle Taksim meydanına girip 1 Mayıs’ı yıllar sonra ilk kez Taksim’de kutlayabildiler. Aylar öncesinden bakanlık ve hükümet ile temasa geçerek, makul sayıda olmak şartını kabul ettiklerini söyleyip bunu medeni bir şekilde yapsalar daha iyi olmaz mıydı? Bunu yapmadıkları için yine çok kişinin olaylardan mağdur olmasına neden oldular. Bir kez daha bunun sorumlusu oldular. İşçileri halkın gözünde korkulacak kişiler haline getirmeye kimin hakkı var, demiştik. Ama zaten orada gerçek işçiler de yoktu. Gördüklerimiz sendika ağaları ve sendika militanı haline getirilmiş işyeri temsilcileriydi. Sabah toplanırlarken de kimin gelip, kimin gelmediğini kontrol ediyorlardı. Halk ekranlarda, olanları ve onları görmekten rahatsız oldu Halkın gözünde bir kez daha itici oldular.