Halkın
gözünde itici olanlar
Tüm detaylarıyla
İstanbul’daki 1 mayıs olaylarını tv ekranlarından canlı olarak
izlediniz. Gördüklerinizin aslında ne demek olduğunu kendinize
sordunuz mu?
Bırakın günler öncesini,
geçen seneden bu yana bu yıl yine aynı şeylerin sahneleneceğini,
söyledik, yazdık, biliyorduk. Ve yine o gün geldi, tıpkı bir meydan
muharebesine hazırlanır gibi sabahın erken saatlerinden itibaren
tarafların son hazırlıklarını izledik. Bir günlük hazırlık değildi,
günler öncesinden hazırlanıyorlardı. Polisin İstanbul dışından da
takviye aldığını, bir akşam önceden 24 bin polisle Taksim meydanı
ve çevresindeki cadde ve sokaklarda konuşlandığını gördük.
Sendikacılar da bol sayıda molotof kokteyli ve sapan stoklamıştı.
Bu sahneleri izlerken o kalabalığın içinden birçok kişinin
yaralanacağını, hatta belki bazılarının ölebileceğini düşünmek çok
tatsız ve acıydı. Ama görüyorduk ki muhtemel bir facia daha göz
göre göre geliyordu.
Panzerler, göz yaşartıcı
bombalar, sapanlar, molotof kokteylleri ile beklenen çatışmalar
başladığında taraflar, mühimmatlarını tüketene kadar kullanmaktan
çekinmediler. Mühimmatları tükenen polisler telsizle destek
istiyordu. Yüzlerini maskeleyip polise sapanla taş ve molotof
kokteyli atanlar da ellerinde bir şey kalmayınca kaldırım taşlarını
söküp fırlatmaya başladılar.
Polis ihtiyar bir adamı
tutmuş, gözyaşartıcı dumanlardan kaçırmaya, bir yerlere sokmaya
çalışıyordu. Yüzlerini maskelemiş kişiler polise, evlere,
işyerlerine molotof kokteyli atıp yakmaya çalışıyorlardı. Duvarlara
camlara yazı yazanlar neyin bayramını kutluyorlardı anlamak mümkün
değildi. Zavallı kadınlar çığlık çığlığa, çatışanların arasından
geçmeye, oradan kaçmaya çalışıyorlardı.
Gazetecilere olay lazım.
Polis birini gözaltına aldı, başına onlarca kamera üşüştü. O anda
düşündüm, bütün bu canlı yayınlar, provokasyon yapmak isteyenlerin
ekmeğine yağ sürüyordu. Bu tür bir yayını Diyarbakırdan izlesek
manzarayı hemen tanımlayabilirdik. Ama İstanbul’da hem de tam
göbeğinde günler öncesinden hazırlanan bu senaryo ne demekti?
İnsanların içine sokağa çıkamayacakları, işyerlerini açamayacakları
şekilde korku salmaya kimin hakkı var? İşçileri, halkın korkacağı
insanlar haline getirmeye kimin hakkı var? Yol boyunca sıralanmış
işyerlerine zarar vermeye, otomobillere zarar vermeye, camları
kırmaya, molotof kokteyli atarak orada burada yangın çıkarmaya
kimin hakkı var? Sokakları savaş alanına çevirenler bunun cevabını
versin. Sendika ağaları bunun cevabını versin. Sakın ilgileri
olmadığını söyleyip inkar etmesinler, kendi kortejlerindeki birçok
kişi polisin aramasına takıldı, çantalarından molotof kokteyli
çıktı.
Kim bunlar ?
Kim olacak, bu vatanın
insanları. Bu insanların bir kısmı polis üniforması giymiş, bir
kısmı sendika gömleği giymiş… Ana ne olursa olsun hepsi bu vatanın
insanları. Devlete, yasalara meydan okuyan ağalar, polisin
engellemeleri ile kortejlerini makul sayılara düşürünce, birkaç bin
kişiyle Taksim meydanına girip 1 Mayıs’ı yıllar sonra ilk kez
Taksim’de kutlayabildiler. Aylar öncesinden bakanlık ve hükümet ile
temasa geçerek, makul sayıda olmak şartını kabul ettiklerini
söyleyip bunu medeni bir şekilde yapsalar daha iyi olmaz mıydı?
Bunu yapmadıkları için yine çok kişinin olaylardan mağdur olmasına
neden oldular. Bir kez daha bunun sorumlusu oldular. İşçileri
halkın gözünde korkulacak kişiler haline getirmeye kimin hakkı var,
demiştik. Ama zaten orada gerçek işçiler de yoktu. Gördüklerimiz
sendika ağaları ve sendika militanı haline getirilmiş işyeri
temsilcileriydi. Sabah toplanırlarken de kimin gelip, kimin
gelmediğini kontrol ediyorlardı. Halk ekranlarda, olanları ve
onları görmekten rahatsız oldu Halkın gözünde bir kez daha itici
oldular.