Kılıçdaroğlu'ndan her satırı olay Erdoğan yorumu!
Abone olCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Başbakan Ahmet Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında ilk kez bu kadar sert ifadeler kullandı.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu Türkiye’nin adım
adım bir dikta yönetimine gittiğini söyledi. Kılıçdaroğlu Davutoğlu
ve Erdoğan'a ağır sözlerle yüklendi.
Kılıçdaroğlu, "İktidar, yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidardan gitmemek için siyasi cinayetler dahil her şeyi yapabilecek pozisyonda şu anda. Çünkü gitmenin kendisi açısından maliyetini çok iyi biliyor. Davutoğlu ile Erdoğan arasında ciddi bir boşluk var. Ben bunu görüyorum, hissediyorum. Ama Erdoğan hiç kimseyi dinlemiyor. Onun için kural yok. Narsist sözcüğünü bunun için kullandım" dedi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu iki günlük ziyaret için
geldiği İzmir’de, İstanbul, Ankara ve İzmir’deki basın temsilcisi
ve köşe yazarlarıyla Seferihisar’da akşam yemeğinde buluştu.
Soruları yanıtlayan Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin tehlikenin sınırında
olduğunu, artık bunun CHP’nin değil herkesin sorunu olduğunu,
demokratik ülkelerin bile Türkiye’nin durumundan endişe duyduğunu
söyledi. Yeni şeyler yapmak gerektiğini belirten
Kılıçdaroğlu, "Türkiye’nin gidişinden kaygılıyım. Bunu
Davutoğlu’na bizzat söylediğim için burada rahatlıkla ifade
ediyorum. Türkiye’nin üçüncü sınıf kadrolarla yönetildiğini,
devletin liyakat sisteminin tamamen tasfiye edildiğini, devlet
yönetiminde gücün kilim elinde olduğu konusunda ciddi kaygılarım
var. Tam bir başıbozukluk var" dedi.
"TOPLUMU KUCAKLAYAN PLATFORM YARATMALIYIZ"
CHP’nin bir türlü iktidara gelemediği, ’sine-i millete’ dönmeyi
düşünüp düşünmedikleri yolundaki soruya Kılıçdaroğlu şu yanıtı
verdi:
"Bizim sine-i millete dönmemiz için AKP’nin evet demesi lazım.
Milletvekillerinin istifasının kabul edilmesi için parlamentonun
karar alması lazım. Parlamento bu kararı almadığı sürece bizim
dönme şansımız yok zaten. Meclis’e katılmadığımız zaman kendi
istedikleri bütün yasaların tamamını parlamentodan geçiriyorlar. En
azından CHP olarak biz hiçbir şey yapmasak, belli yasaların
çıkmasını engelleyebiliyoruz. Öyle bir gücümüz var. Sine-i
millete dönmek demokrasi kültürünün geliştiği bir toplumda çok
etkili olur. İktidarda olanlar bile demokrasiye inanmıyorlarsa,
bizim dönmemiz onlara ancak belli avantajlar sağlamış olur. Yine
siz yapılan bütün olumsuzlukların sorumlusu haline
dönüşebilirisiniz. Kaş yaparken göz çıkarmak gibi bir sonuç
çıkabilir ortaya. O nedenle daha sağduyulu daha dikkatli, toplumun
her kesimini kucaklayan, bir platform yaratmak zorundayız. Bu
ülkenin aydını, sanatçısı, yazarı çizeri ortak payda oluşturup özel
bir çaba harcayabiliriz."
Türkiye’nin bugünkü önceliğinin demokrasi ve özgürlük olduğunu
vurgulayan Kılıçdaroğlu, Doğu ve Güneydoğu’daki vatandaşın tek
derdinin güvenlik olduğunu, Orta Anadolu veya Karadeniz’de müthiş
bir borç batağında olan vatandaş kitlesinin ise demokrasi veya
özgürlük değil, karnını doyurmaya çalıştığını hatırlattı.
Kılıçdaroğlu "Siz istediğiniz kadar demokrasi deyin, özgürlük deyin
o diyor ki ’Ben aybaşını nasıl getireceğim? Sen uzaydan mı geldin?
Sen benim halimden anlamıyorsun’ diyor" dedi.
TÜRK İŞ’E SİTEM
TBMM’de işçilerle ilgili yasa görüşülürken Türk İş’in bildiri
yayınlamakla yetindiğini, kendilerine gelip yardım istediğini
anlatan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"E ne oldu. Sokağa mı çıktın, ne yaptın? İşçinin hakkını korumanın
yolu parlamento dışında eylem yapın, izin alın miting yapın. Hak-
İş o da aynı çerçevede. Ortada bir DİSK var. DİSK’in de tablosunu
hep beraber görüyoruz. Sivil toplum örgütlerine geliyorum.
Gerçekten güçsüzler. Ortada bir tek CHP kalıyor. CHP ne yapıyor?
CHP’yi ideolojik olarak daha güçlü hale getirmek için çalışmalar
yaptık. Ama öyle bir noktaya geldik ki, Türkiye elden gidiyor neyin
çalışması? Zamanımız bile yok. Bu tablo içinde en azından
gidişattan rahatsız olan bütün toplum kesimlerini bir araya
getirmemiz lazım. Parlamentoda da parlamento dışında da
çalışacağız. Bu açıdan bizim Türk İş’i, Hak İş’i yüreklendirmemiz
lazım."
SORULARI YANITLADI
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, basın mensuplarının kendisine
yönelttiği sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
DİKTA YÖNETİMİ
"Aklımızda dünya kadar proje var. Ama şu anda proje açıklamanın
hiçbir albenisi yok. Türkiye bir savaşın içinde. Projeyi
kime anlatacağız? Bakıyoruz üniversitelere, Anayasa hukukçuları en
azından anayasa konusunda bir ortak bildiri yayınlayabilirler mi
dedik. Vardıkları sonuç şu oldu. ’Eğer böyle bir bildiri
yayınlarsak genç öğretim üyelerinin tamamını üniversiteden atarlar
ve üniversiteler de tümüyle elden çıkar.’ Geldiğimiz hale
bakın. Adım adım Türkiye bir dikta yönetimine doğru
gidiyor. Temel alt yapısı falan oturturmuş zaten. Şu anda ben gayet
net söylüyorum. İktidar yani Adalet ve Kalkınma Partisi iktidardan
gitmemek için siyasi cinayetler dahil, her şeyi yapabilecek
pozisyonda şu anda. Çünkü gitmenin kendisi açısından maliyetini çok
iyi biliyor. Davutoğlu ile Erdoğan arasında ciddi bir boşluk var.
Ben bunu görüyorum, hissediyorum. Anlatılıyor da zaten. Ama Erdoğan
hiç kimseyi dinlemiyor. Onun için kural yok. Narsist sözcüğünü
bunun için kullandım. Evet tam bir narsist. Çünkü narsistler hiçbir
kural dinlemezler. Onlar için kendi söyledikleri kuraldır. Kendi
söylediğini kural kabul ediyor. Anayasa Mahkemesi karar vermiş. Hiç
önemli değil. ’Anayasaya uymuyorum’ diyen bir kişi, bir süre sonra
’Ben anayasayı korumakla yükümlüyüm’ diyebiliyor. Bunu rahatlıkla
söyleyebiliyor. Yani 180 derece dönebiliyor. Çünkü narsist bir
kişilik. Erdoğan böyle bir tip. Bu tiple emin olun çatışalım mı
çatışmayalım diye kendi içimizde de tartışıyoruz. Gerek var
mı yok mu? Türkiye’nin bu kadar derdi varken, neden biz böyle bir
tabloyla uğraşıyoruz. Evet böyle bir tabloyla maalesef uğraşıyoruz.
Demokrasicilik oynuyoruz. Dayatılan bir demokrasi anlayışı, inanç
anlayışı var. Kim aksini söylerse vatan haini. Türkiye’de
karşımızda bir AKP devleti var. Altını çiziyorum. Bir hükümet var
ve o aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti devleti. Valisi,
kaymakamı, öğretmeni, üniversite hocası baştabibi, tamamı kendisini
iktidarın memuru olarak görüyor. Bu tabloyu bizim düzeltmemiz
isteniyor. Düzeltmek zorundayız. Bunun bedeli olacak. Bu bedeli
ödeyeceksek önce biz ödemeye hazırız."
TERÖRÜ NASIL ÇÖZECEK
"Terör sorununun parlamentoda çözüleceğini söyledik. Kürt sorununun
sağlıklı çözümü için silahların susması lazım. Çatışma ortamında
insanlar düşüncelerini rahatlıkla ifade edemezler. Çatışma
ortamında siz sağduyuyu egemen kılamazsınız. Bana göre PKK ile
saray arasında çok ciddi bir işbirliği var. O iki polisin
öldürüldüğü Ceylanpınar’la başladı bu olay. Tamamen iki polisin
öldürülmesiyle düğmeye basıldı ve bugünkü noktaya gitti. Silahların
büyük kentlere depolanması ve buna iktidarın göz yumması. Neticede
böyle bir ortama aşama aşama dayandık. Herkes Türkiye’nin
geleceğinden kaygı duyuyor. Ben rahatlıkla söyleyebilirim.
Bu sorunu CHP dışında ikinci bir parti çözemez. Biz çözeriz.
Otururuz masaya, adam gibi konuşuruz. Sorunun çözüm adresi nedir?
Demokrasi ve özgürlüğe dayanıyor. Yasaklı bir zihniyetten
arındıracağız bu meseleyi. Bu ülkeye birinci sınıf demokrasiyi
getirirseniz bu sorunu çözersiniz. Masaya meşru güçlerle
oturacaksınız. Masada dört parti var zaten. Dört partinin dışında
akil insanlar olacak. Başka bir organla birisini muhatap
edecekseniz, akil insanlar muhatap olacak. Gayrimeşru bir organla
muhatap olmasının önüne geçeceksiniz. Erdoğan ’400 vekil verin
çözeceğim’ diyor. Pervin Buldan 1.5 yıl önce bir röportajda ’Bize
özerklik sözü verdiler’ dedi. Sözü veren kim? Ben değilim. Daha
sonra sayın Baluken de aynı şeyi söyledi. ’Bize özerklik sözü
verdiler. Neden şimdi bunu yapıyorlar’ dedi. İki ayrı konuşma ve
beyan da bugüne kadar AKP tarafından asla yalanlanmış değil."
BÖLGESEL ÖZERKLİK OLMAZ
"Biz AB yerel yönetimler özerklik şartını destekliyoruz.
Türkiye’nin her tarafı için geçerli olacak. Yani İzmir için neyse
Diyarbakır, Rize, Muğla için de aynı kurallar geçerli olacak. Bu
yasalaştı zaten. Uygulanmasını istiyoruz. Ama bir bölgeye özerkliğe
biz karşıyız. Doğru bulmuyoruz.
KENDİMİZİ ANLATAMIYORUZ
"Kendimizi dünyaya anlatıyoruz ama Türkiye’ye anlatmakta
zorlanıyoruz. Nedeni de şu, Türkiye iki temel alanda gettolaştı.
İnanç bağlamında ve etnik kimlik bağlamında. Doğuya gittik.
Söylediklerinizin tamamı doğru dediler. Oy verecek misiniz? ’Hayır
vermeyeceğiz.’ Niçin? ’Çünkü bizim partimiz var.’ Böyle bir dar
alan içinde biz bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. İnanç alanında
CHP’ye ciddi saldırılar var. Ben isterdim ki, sağcısı solcusu bu
ülkenin aydını Sayın cumhurbaşkanı yanlış yapıyorsunuz. Namusunuz
şerefiniz üzerine yemin ettiniz. Biz söyledik, biz
eleştirildik. Bize siyaset yapın diyorlar. Peki biz
siyaseti nasıl yapacağız? Şeref kavramı yok, namus kavramı yok.
Yalanı istediğiniz kadar söyleyebilirsiniz. İnsanları istediğiniz
kadar kandırabilirsiniz. Ödediğiniz vergilerin hesabı size asla
verilmez. Kimin ne yaptığı belli değil. Bize diyorsunuz ki ’Siz
nasıl siyaset yapıyorsunuz?’ Bizim ne kadar zor bir alanda siyaset
yaptığımız düşünebiliyor musunuz? Bütün bunlara rağmen yine de,
evet bir şeyler yapmamız gerekir. Bir çıkış yolu bulmamız gerekir.
Geniş kitleleri nasıl ikna ederiz. Bunun arayışı içindeyiz."