Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a sert eleştiriler (2)
Abone olCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Reyhanlı’da ölenlerin hesabını kimden soracağız. Bütün demokrasilerde o işin sorumlusu, iktidardır v...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Reyhanlı’da ölenlerin
hesabını kimden soracağız. Bütün demokrasilerde o işin sorumlusu,
iktidardır ve onun başındaki adamdır. Ülkeyi yöneten de hiç kimse
kusura bakmasın, diktatörlüğe soyunan bir adamdır" dedi.
TBMM’de partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, 6 Şubat
2012 tarihinde Suriye politikasının yanlış olduğunu ve bir
uluslararası konferansa ihtiyaç olduğu yönünde yazılı açıklama
yaptıklarını, raporu düzenlemenin gerekçesi olarak “Türkiye’nin
yeni bir başlangıç yaparak ağırlığını Suriye’de barış, güven ve
istikrardan yana koyması gerekir” dediklerini belirten
Kılıçdaroğlu, raporda kaygılarını dile getirdiklerini ifade ederek,
“CHP çözüm üretmiyor’ diyorlar ya, nerede bir sorun varsa sadece
ülke içinde değil, ülke dışı da dahil en sağlıklı, en namuslu
görüşleri CHP üretir” diye konuştu.
“ÇIK MİLLETİN ÖNÜNE SURİYE KONUSUNDA KİM SANA SÖZ VERDİ ONUN
KİMLİĞİNİ BİZE AÇIKLA”
Hazırladıkları raporda çözüm önerileri de sunduklarını ifade eden
Kılıçdaroğlu, “Bir; şiddetin sona ermesi. İki; Suriye’nin
egemenlik, bağımsızlık ve toprak bütünlüğünün korunması. Üç;
ülkedeki din, mezhep ve etnik grupların varlık ve haklarını
anayasal hukuk zemininde güvence altına alınması. Dört; demokratik,
hukukun üstünlüğüne dayalı, insan haklarına ve özgürlüklere dayalı
bir düzenin kurulması gerekir demişiz. Önerdiğimiz yöntem; TBMM
toplanacak, bütün siyasi partilerin ortak kararıyla ortak
deklarasyon yayınlanacak ve Türkiye’de bir uluslararası konferansın
toplanması talebi bütün dünyaya duyurulacak. Bu konferansa BM Genel
Sekreteri’nin himayesinde BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri,
Arap Birliği, AB, İran ve Suriye’nin Arap kurucuları ve Türkiye’nin
katılacağı bir uluslararası konferans olsun, Suriye’nin muhalefet
kanadı ve hükümet kanadı da bu konferansta temsil edilsin dedik.
Biz ülkemizi seviyoruz, dış politika milli politikadır, blöf
politika, dış politika inat politikası değildir, dış politikada
gözyaşı akarsa bunun maliyeti ağır olur dedik. Biz söyledik, onlar
dediler ki, ‘öyle uluslararası konferansın zamanı geçti, siz
olayları arkadan izliyorsunuz’ dediler. Silahlı terör örgütünün
kamplarını ortaya çıkartan arkadaşımız burada Sayın Hurşit Güneş.
Gitti kamplarına, ‘neden bu kamplarda siz silahlı eğitim
yapıyorsunuz’ dedi. Brüksel’de liberal, sosyalist ve demokrat
milletvekillerinin katıldığı bir toplantıda düşüncelerimizi
söyledik. ‘Suriye konusunda verdiğiniz sözleri tutmadınız’ dedik.
‘Nasıl’ dediler. Sayın Başbakan çıktı ‘Batılılar Suriye onuşunda
bizi yalnız bıraktılar’ dedi. ‘Neden verdiğiniz sözün arkasında
durmadınız, bizim Başbakan’ı Suriye politikası konusunda yalnız
bıraktınız’ dedim. Milletvekilleri ‘hayır, biz böyle söz vermedik’
dediler. Ben size yalan söyleyenden Başbakan olmaz dedim. Hem
sosyalistler hem libareller hem demokratlar bana bunu medyanın
önünde söylediler. Bende bu çıkışı medyanın önünde yaptım. Şimdi
Recep Tayyip Erdoğan’a bir görev düşüyor, yalan söylemediysen çık
milletin önüne kim sana söz verdi onun kimliğini bize açıkla”
şeklinde konuştu.
“ÖLEN HER MÜSLÜMAN’IN KANI RECEP TAYYİP ERDOĞAN’IN
ELLERİNDEDİR”
Türkiye’nin dış politikasının Katar’a ve Suudi Arabistan’a ihale
edildiğini iddia eden Kılıçdaroğlu,”Suriye konusunda bir ülkeden
parasal yardım alıp politikanızı belirlerseniz dış politikanızı
Katar’a satmış olursunuz, Sudi Arabistan’a ihale etmiş olursunuz.
Koskoca Türkiye Cumhuriyeti, koskoca devlet, 150 yıllık parlamenter
geleneği olan bir devlet dış politikasını nasıl Karat’ar ihale
eder, Suudi Arabistan’a ihale edebilir. Bunun hesabını bu milletin
sorması gerekir. Bu milletin vicdanına havale ediyorum. Ölen her
Müslüman’ın kanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ellerindedir” ifadelerini
kullandı.
“BEYZBOL SOPASINI GÖREREK DEĞİŞİRSİN TABİİ SEN”
Başbakan Erdoğan’ın ABD ziyaretini de eleştiren Kılıçdaroğlu,
“Reyhanlı’ya gidemedi, Amerika’ya gitti. Suriye konusunda ‘Suriye
muhalefeti milli egemenlik mücadelesi veriyor, biz elimizden gelen
lojistik desteği veriyoruz’ dedi. Terör örgütüne Türkiye
Cumhuriyeti’nin yataklık yapması doğru mudur, Türk askerlerinin
giydiği elbiseleri sen kime giydiriyorsun, terör örgütüne yardım ve
yataklık yapmak ne zamandan beri Türkiye Cumhuriyeti’nin görevi
oldu? Amerika’da 5 konuda duvara çarptı. Bir, ‘gideceğim Obama’yı
ikna edeceğim, beraber müdahale edelim, niye silahlı müdahale
yapmıyorsunuz’ diyeceğim. Obama ‘bir dakika, ne silahlı mücadelesi,
bizim gündemimizde böyle bir şey yok’ dedi. Birinci duvara çarptı.
Buradan giderken ‘koltuğumun altında bir dosya var, orada kimyasal
silahlar kullanılıyor, Obama’yı ikna edeceğim’ diyordu. Gitti
kafası yeniden çarptı. Dediler ki, ‘nerden çıkartıyorsun kimyasal
silahı’ dediler. Açtı dosyayı içinde beyaz sayfa var hiçbir şey
yok. Üç; ‘Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan edin, muhalefet orada
güçlensin.’ Yani Suriye bölünsün Irak’taki gibi. Obama, ‘biz
Suriye’nin bütünlüğünden yanayız’ dedi. Dört; ‘Cenevre ipe un
sermek demektir’ diyordu, gitti bunu da söyledi. Obama, ’biz kendi
Dışişleri Bakanımız, Rusya’nın Dışişleri Bakanı anlaştılar, bir
uluslararası konferans düzenleyeceğiz ve biz bu sorunu çözmek için
çaba harcayacağız.’ Recep Tayyip Erdoğan toplantıdan çıktı ve şunu
söyledi; ‘görüşüm gelişti ve değişti.’ Görüş olsa, gerçekten görüşü
var. Beyzbol sopasını görerek değişirsin tabi sen. Ben onu bilmez
miyim. Suriye politikası varmış, sizin Suriye politikanız yok.
Egemen güçlerin istekleri üzerine politika oluşturursanız gelir
duvara çarparsanız. Havuç-sopa politikasını gösteriyorlardı, bu kez
havuç da vermediler. Sadece sopa-sopa politikası oldu. ‘Gazze’ye
gideceğim’ diyordu, ‘hele önce bir Amerika’ya gel sonra görüşürüz
Gazze işini’ dediler. Amerika’ya gitti, dediler ki, ‘Gazze nereden
çıktı, gideceksen hem Gazze’ye hem Batı Şeria’ya gideceksin,
Filistin Kurtuluş Örgütü’nü de ziyaret edeceksin.’ ‘Emredersiniz,
baş üstüne’ dedi. Sen Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakan’ı olamazsın.
Özel bir toplantı yapıyorlar, gazetelerde fotoğraflarını gördünüz,
o toplantı Türkiye Cumhuriyeti açısından yüz kızartacak bir
toplantıdır. O toplantıda Dışişlerinin Müsteşarı yok ve büyükelçi
yok. Siz kiminle toplantı yapıyorsunuz. Devletin arşivine hangi
bilgiler girecek. Kendi ülkesini kendi malı gibi gören anlayıştır
bu. Kafasında sağlıklı bir Türkiye Cumhuriyeti çerçevesi olmayan
bir anlayıştır bu. Devlet yönetimi farklı bir şey. Büyükelçiyi,
Dışişleri Müsteşarını çıkartacaksınız dışarıya, almayacaksınız,
oturup pazarlık yapacaksınız. Ben sana sormayacak mıyım sen hangi
ülkenin pazarlığını yapıyorsun” dedi.
“SEN KİM OLUYORSUN DA BENİM DÜŞÜNCEMDEN RAHATSIZ OLUYORSUN”
Brüksel’de yaşanan olayları anlatan Kılıçdaroğlu, “Grup Başkanı
Swobada ile ortak basın toplantısı yaptık. Bize sorulan sorulara
cevap verdik. Swoboda ayrıldıktan sonra bir Türk gazeteci, Recep
Tayyip Erdoğan’ın CHP’yi suçladığını, ‘CHP Esad’cı bir partidir,
Baas’cı bir partidir’ dediğini söyledi, ‘siz ne diyorsunuz’ dedi.
Bende sizin gazetelerde okuduğunuz açıklamayı yaptım. Recep Tayyip
Erdoğan’ın Esad’dan hiçbir farkının olmadığını, al birine vur
ötekine, sadece arada ton farkı olduğunu...Ben CHP Genel Başkanı
olarak Esad’a hiçbir zaman ‘kardeşim’ demedim, ailecek tatil
yapmadım, ortak Bakanlar Kurulu yapmadım, bir gecede de düşmanım
demedim, arkasından hançerlemedim’ dedim. Saat 18.00’de Swoboda ile
görüşmeye gittiğimizde onun danışmanları benim Esad ile ilgili
yaptığım açıklamadan Swoboda’nın rahatsız olduğunu söylediler.
Aynen şunu söyledim, ‘benim düşünceme, düşünce özgürlüğüme müdahale
eden, rahatsızlık duyan birisi ile ben asla ve asla görüşmem’
dedim. Biz onlara şunu hatırlattık, Türkiye üçüncü sınıf bir
demokrasiye layık değildir, sen kim oluyorsun da benim düşüncemden
rahatsız oluyorsun. Ben hesabımı sana değil, kendi milletime
veririm” diye konuştu.
“REYHANLI’NIN SORUMLUSU İKTİDARDIR VE ONUN BAŞINDAKİ ADAMDIR”
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı diktatörlükle suçlayan
Kılıçdaroğlu, “Reyhanlı’da 51 kişi hayatını kaybetti, yazık günah
değil mi o insanlara. Reyhanlı’da ölenlerin hesabını kimden
soracağız. Bütün demokrasilerde o işin sorumlusu, iktidardır ve
onun başındaki adamdır. Ülkeyi yöneten de hiç kimse kusura bakmasın
diktatörlüğe soyunan bir adamdır. ‘Yasama ve yargı benim için ayak
bağıdır’ diyen adama diktatör denir. ‘Ben Silivri davalarının
savcısıyım’ diyen adama diktatör denir. Özel yetkili mahkemeleri
kurdular, iktidarın sopası olarak, karşı çıkanların tamamını
Silivri’ye gönderdiler. Özel yetkili mahkemeleri, kendi
mahkemelerini, kendi yargıçlarını, kendi savcılarını aklayıp, kendi
mahkemesini kuran adama dünyanın her tarafında diktatör denir. 1
Mayıs emek gününü yasaklayan yöneticiye diktatör denir. Polisinle
panzerinle biber gazınla masum insanların üzerine yürüyeceksin,
bunu yapan adam diktatördür. Masum insanları sabahın köründe
gözaltına alacaksın, dosyasına gizlilik kararı koyduracaksın,
avukatı bile öğrenemeyecek, bunu yapan adama diktatör denir. Hak
aramak için grev yapıyor işçi, anayasal ve yasal hakkını
kullanıyor, ‘sendika kuracağım’ diyor, ‘sendika kuramazsın, grev
yapamazsın kapının önüne koyarım.’ Bu düzeni savunan adama diktatör
denir. Başbakan’ı bulmuş derdini anlatacak vatandaş, tahammül
edemiyor, ‘al ananı da git’ diyor, bunu söyleyen adama diktatör
denir. Kesinleşmiş yargı kararlarını uygulamamak için parlamentodan
özel yasa çıkartan adama diktatör denir. Orduya talimat vereceksin,
Uludere’de 34 vatandaşımız öldürülecek. Kendi vatandaşının imhası
için TSK’ye talimat veren adama diktatör denir. Mahkemeye
verecekmiş beni, o kadar mutlu oldum ki, belki Türkiye’nin en
hayırlı davası olacak. Şunu söyleyeceğim, bu talimatı veren kim?
Genelkurmay’ın açıklaması var, şimdi bu talimatı kim verdi? O işin
talimatını veren Başbakan’dır, Recep Tayyip Erdoğan’dır. 34
yurttaşımızın katili Recep Tayyip Erdoğan’dır. Avrupa’nın en büyük,
dünyanın 3. büyük barosu, yasalara aykırı olarak yöneticileri
yargılanıyor. Dünyanın pek çok ülkesinden baro başkanları geldiler
davayı izlemeye. Yargıç davayı erteledi, eli ayağına dolandı,
Cumartesi gününe gün verdi Ekim ayına. Haberi bile yok
Cumartesi’nin tatil olduğundan. Siz Avrupa’nın en büyük yargısını
yasa dışı yargılarsanız, o düzeni sağlayan adama diktatör denir.
Gazetecileri şöyle veya böyle işinden attıran, hapse atan adama
demokrasilerde diktatör denir. Hele hele ‘sizin boynunuzdaki
tasmaları ben çıkarttım ey gazeteciler’ diyen adama diktatör denir.
Vergi müfettişlerini, kendisini eleştirdi veya ekonomik durumu
eleştirdi diye görevlendirip ağır cezalar yazdıran düzeni kurduran
ve savunan adama diktatör denir” şeklinde konuştu.
“YAĞDANLIĞIN VE YALAKALIĞIN BU KADARINI HİÇ GÖRMEDİM”
“Bugün Ankara Ticaret Odası billboardları süslemiş. ‘Recep Tayyip
Erdoğan IMF’nin borcunu ödedi kendisine teşekkür ederiz.’
Yağdanlığın ve yalakalığın bu kadarını hiç görmedim. Senin görevin
icraya düşen tüccarın derdiyle ilgilenmek. Ona arkadaşlarımdan rica
ediyorum zeytinyağı göndersinler. Diktanın olduğu yerde bu tür
yalakalar hiç kimseyi şaşırtmasın. Toplantılarına katıldım, Ankara
Ticaret Odası AK Parti İl Başkanının isteği üzerine oraya toplu bir
davetiye göndermiş. Başbakan geldiği zaman onu alkışlasınlar diye,
buda başka bir yalakalık örneği. Ben bunu biliyordum ama
seslendirmedim. Özellikle oradaki arkadaşlara karşı bir husumet
ortaya çıkmasın diye. Bugün yaptıkları olaydan sonra artık şunu
bileceğiz, onlar esnafın, tüccarın derdiyle ilgilenmiyor,
vatandaşın borcuyla ilgilenmiyorlar. Onların tek derdi var,
koltukları için minnet duydukları kişiye yağ çekiyorlar. CHP’li
belediyelere sabah akşam operasyon yapıp, onlar görev yapmasın diye
her türlü baskıyı kuran bir düzeni oluşturan kişiye diktatör denir.
Bütün baskılara rağmen CHP’li belediyeler güzel çalışıyor”
ifadelerini kullandı.
“EN ÖNEMLİSİ DE HANIMEFENDİYE VERDİKLERİ KİTAP”
Kılıçdaroğlu konuşmasının sonunda şu ifadeleri kullandı:
“Başbakanken sahip olduğun yetkilere, olur ya Cumhurbaşkanı
seçilirken ‘aynısına sahip olayım’ diye başkanlık hayalleri kuran
kişiye diktatör denir. Ama kursağında kalacak. Başkanlık sistemi
CHP parlamentoda olduğu sürece asla ve asla geçmeyecek. Bu Amerika
heyetinin gezisinin bütün yönleri kötü müydü? hayır, otelcilik
hizmetleri, yağ işi çok iyiydi. En önemlisi de hanımefendiye
verdikleri kitap, ‘diktatörlüğün psikolojisi’ Ne kadar iyi
okuyorlar değil mi, ruh halini biliyorlar çünkü.”
(İHA)