Milliyet yazarı Mehmet Tezkan, Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili
ilginç bir tesbitte bulunmuş.
Diyor ki, "Kılıçdaroğlu televizyon ekranından 'Ben
yürüyeceğim' dediği an lider olmaya adımını attı. Peşine onbinlerce
insanı takıp İstanbul'a yürüyerek ulaştı. O artık CHP'nin
genel başkanı değil, lideridir!"
Sayın Tezkan'ın bu düşencesine katılmamakla birlikte saygı
duyuyorum.
Sayın Kılıçdaroğlu'nun İstanbul'a yürüyerek gelmesi, onu
CHP'lilerin gözünde daha katlanılır hale getirdi.
Ama asla lider olmasına yaramadı, yaramayacak da... Neden
yaramayacağını söyleyeyim.
CHP liderinin, tüm Türkiye'nin muzdarip olduğu bir konuyu gündeme
getirmesi ne kadar doğruysa, çıkış noktası da bir o kadar
yanlıştı.
Devletin en mahrem bilgilerini Can Dündar isimli haine el altından
sızdıran Enis Berberoğlu'na adalet isteme amacıyla yollara düşmesi,
adaletten yana muzdarip olan Türkiye'deki büyük kesimlerin midesini
bulandırdı.
Yolun bir kısmında Fetö"cü darbecilerin yakınlarıyla, diğer
kısmında ise PKK'nın ülke sınırları içindeki temsilcileriyle
kolkola yürümesi ve onlara "Adalet" istemesi,
zaten amaçsız olan yürüyüşü tamamen değersiz hale getirdi.
Sayın Mehmet Tezkan'ın şunu iyi bilmesi gerekiyor.
Hainlerle birlikte devletin üzerine yürüyen adamlara değil,
devletin bekası için hainlerin üzerine yürüyen adamlara lider
denir.
Kaldı ki liderlik sıfatı da öyle önemli bir ünvan falan
değil.
Mesela...
Abdullah Öcalan'dan "PKK'nın lideri", Fetullah
Gülen'den ise "Fetö'nün lideri" olarak bahsedilir.
Ama karakterlerine bakarsan, ikisi de hainin, ucubenin, orangutanın
tekidir.
"Kılıçdaroğlu da onlar gibi biridir" demiyorum ha,
yanlış anlaşılmasın. Sadece Sayın Tezkan'ın abartılı yorumuna
karşılık bir durum tespiti yapmaya çalışıyorum.
Neyse...
Ben asıl anlatmak istediğim meseleye döneyim.
Hatırlarsanız bundan bir hafta önce Hürriyet'ten Ahmet Hakan'ı
karavanına kabul eden Kılıçdaroğlu, "Bu tür yürüyüşlerde
bazen kaytarmalar olur, yokuşlar arabayla çıkılır falan... Biz her
santimini, her milimetresini yürüyerek geliyoruz"
demişti.
Ahmet Hakan Kılıçdaroğlu'na ayaklarını nasıl dinlendirdiğini
sormuş, ve şu cevabı almıştı..
"Ayaklarımı üç tür suda dinlendiriyorum.
Bir: Mikrop kapmasın diye tuzlu su... İki : Sirkeli
su...Üç: İlaçlı su..."
Hazır Ahmet Hakan ucundan kenarından bu söyleşiye bulaşmışken,
benim kendisinden bir ricam olacak. Benim adıma CHP
liderine bir soru sormasını nasıl istiyorum,
anlatamam!
Sorum çok basit...
"Yürüyüş boyunca sadece, ama sadece bu yöntemle mi
dinlendiniz? Başka bir yöntem denemediniz mi?" diye
sormasını...
"Mesela Sapanca'dan bir gece yarısı ayrılıp, kaşla göz
arası İstanbul kaçamağı yaptınız mı? Hani ne bileyim, şöyle
Kozyatağı'ndaki Marriot Otel'e gizlice gelip, harika bir masaj
yaptırdıktan sonra yine gizlice Sapanca'ya döndünüz mü?"
diye sormasını hassaten rica ediyorum!
Bu soru benim için çok, ama çok önemli...
Çünkü böyle bir olayın yaşandığını ısrarla ve iddiayla dillendiren
sağlam bir kaynağa sahibim.
Bu sorunun sadece Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na değil, aynı zamanda
Marriot Otel'in yöneticilerine sorulmasına ve bölgedeki kamera
görüntülerinin yetkililerce titizlikle incelenmesine talibim...
Sayın Ahmet Hakan gibi meşhur bir gazeteci olmadığım için sesim CHP
liderine ulaşmaz, bunu biliyorum. Ahmet Hakan'ın beni duyması için
bildiğim bütün duaları ediyorum!
SURİYELİ DÜŞMANLARINA TEK SORU
Üç - beş Suriyeli'nin yaptığı uygunsuz davranışı bütün Suriyelilere
mal ederek hezeyanlar içinde, "Bunların alayı hırsız, alayı
namussuz. Hepsini toplayıp ülkelerine geri
gönderelim" diyen kesime bir sorum var.
7 aylık hamile olan Suriyeli anneyi ve yanındaki diğer bebeğini
evinden kaçırarak ormana götüren, karnındaki 7 aylık çocuğa
aldırmadan tecavüz eden...
Sonra; hem anneyi, hem karnındaki bebeği, hem de yanında
kaçırdıkları diğer masum çocuğu katleden canileri ne
yapalım?
Söyle kardeşim...
Hepsini bir kefeye koyarak katil olarak görelim mi?
Alayını namussuz, alayını tecavüzcü ilan edelim mi? Suriyeli
anne ile masum çocuklarını yerin altına gönderdik.
Tamam ama aramızda dolaşan katilleri ve tecavüzcüleri nereye
gönderelim?
Sizin Suriyeli mülteci düşmanlığınız yüzünden bir Suriyeli
aileyi mezara gömdük.
Peki; bu korkunç vahşet karşısında bile dile gelmeyen, isyan
etmeyen, çığlık atmayan vicdanınızı nereye gömelim?
SOSYAL MEDYADA TAKİP
İÇİN: