Kılıçdaroğlu AK Parti’ye Çalışıyor

12 Eylül Pazar günü anayasa değişikliği için sandık başına gidecek olan halkımız, vereceği oyun anlamını biliyor mu?

Şeyda AÇIKKOL seydaa@internethaber.com

Önce bir tespit yapalım:

12 Eylül Pazar günü anayasa değişikliği için sandık başına gidecek olan halkımız, vereceği oyun anlamını biliyor mu?

 

“Evet” ya da “Hayır” diyerek hangi değişimi onayladığının veya neye itiraz ettiğinin farkında mı?

Sözün kısası; referanduma giden anayasa paketini, merak edip inceledi mi?

 

Türkiye’nin dört bir yanını sürekli dolaştığım için vatandaşın nabzının nasıl attığını biliyorum ve diyorum ki;”yukarıdaki soruların cevabı olumsuz.

Yüce Türk Milletinin en az %80’i neye oy vereceğini bilmiyor ve dahası; umursamıyor.”

 

Onların rengini belirleyen faktörler çok başka.

 

Kimisi; “beyaz Türkler’in, elitlerin iktidarı bitti. Sıra bizde” hevesiyle, kendisine yakın bulduğu Tayyip Erdoğan için “evet” diyor.


Epeyi geniş bir grup, iktidar hışmından korktuğu, nafakasının kesileceğinden kaygılandığı veya çıkarının zedeleneceğini düşündüğü için hükümetin peşinden gidiyor.


Bir kesim de, “evet” diyerek çağdaşlık, demokratlık, v.s. gibi klişeleşmiş kavramlara sahip çıkarak trendy olduğunu düşünüyor.


Bunlar, işi seçim olarak görmedikleri için, başka partiden olmaları da bir önem taşımıyor.


Dolayısıyla diyebiliriz ki;“evet” diyenler için gerekçe çok daha fazla.


Referandumun nasıl sonuçlanacağını görmek, bir maharet gerektirmiyor.

 

Peki “hayır” diyenlerin bir gerekçesi, beklentisi, hedefi yok mu?


Çok daha bilinçli, kararlı ve tepkisel olan bu kesim, en çok rejimin geleceğinden endişe ettiği için muhalefete sığınıyor.

Haksız yargılamaların, korku imparatorluğunun, cemaat egemenliğinin, etnik ayrışımın attığını düşünüyor ve bir karşı duruş arıyor.

 

Tam bu sırada ana muhalefet partisi ne yapıyor?


Ortada fol yok yumurta yokken yıllarca gündemde tuttuğu söylemleri, tam sırası gelmişken bir kenara itiyor.


Sevimsiz olma, antipati toplama riskine rağmen ektiği tohumları, tam filizlenecekken, söküp atıyor.


Sistemin ana figürlerini değil; AK Parti’nin kullandığı “türban” benzeri simgeleri sahipleniyor.


Atatürk, laiklik, cumhuriyet gibi kavramları mümkün olduğunca kullanmıyor; buna karşılık cemaatlere yakın duruyor, adeta onlara “beni de sevin” diyor.


Onlar da seviyor.


Cemaatlerin sevdiklerini sevmeyenleri unutuyor.


AK Partiyi taklit ederek, kopya çekerek oy toplayacağını sanıyor ama “aslı dururken bana niye oy versinler?” diye düşünmüyor.

CHP, yanlış zaman; yanlış sloganla tam bir strateji faciası yaşıyor.

 

Hele son dakikada, kendi kalesine öyle bir gol atıyor ki; yalnız referandumun değil, genel seçimin skorunu bile riske
ediyor:


Milliyetçilik tavan yapmışken; halk, etnik kimliklerin altının çizilmesinden gına getirmişken, ülkenin bölünmesinden endişe ederken; vatana, bayrağa, toprağa sahip çıkılmasını beklerken, Kılıçdaroğlu kalkıyor “genel af” bombasını patlatıveriyor.

 

Oysa sırf “demokrasi açılımı” nedeniyle AK Parti’nin nasıl kan kaybettiğini, hükümetin bu paketin üstünü nasıl jet hızıyla kapattığını görmüyor.


Güneydoğu mitinglerinin cılızlığından mıdır nedir; akla, mantığa, hayale sığmayan bu hatası nedeniyle, CHP seçmeninin bile kafası karışıyor.

 

Bu tür ikramları değerlendirmeyi çok iyi bilen Başbakan ise, siyasi dehasını konuşturuyor ve şehit ailelerine, halkın genel temayülüne sahip çıkıyor; Kılıçdaroğlunu da PKK ile birlikte paketleyiveriyor:


“Bu millet sana o yetkiyi vermez. Sen neyin genel affını çıkarıyorsun? Bayrağımız kırmızı rengini bu vatan uğruna canını vermiş şehitlerin kanından alıyor.
MHP'li kardeşlerim, kiminle ortaklık yaptığınızı görüyor musunuz? diyerek zaten sıkıntılı olan MHP tabanına da bir selam gönderiyor.

 

Kısacası; CHP ve Kılıçdaroğlu hata üzerine hata yapıyor ve 180 derecelik politika  değişikliğine rağmen AK Parti’nin ekmeğine yağ sürmeye devam ediyor.


Ne zaman ne söylemesi gerektiğini, geçer akçenin ne olduğu bilmiyor.


Halkı okuyamamak; toplumsal körlük bu olsa gerek!…