Kıbrıs barış'ı kutluyor
Abone olTürkiye Gazetesi Muhabirleri Osman Sağırlı ve Dündar Batık Son gelişmelerden sonra Kıbrıs'ı yazdı
74 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra özellikle Türk ve Yunan devletlerini sık sık karşı karşıya getiren, tarih boyunca bir çok medeniyete ev sahipliği yapan, şanlı ecdadımızın 1500’lü yıllarda adımını attığı ve asırlarca varlığını sürdürerek mührünü vurduğu Kıbrıs’ta son günlerde yaşanan gelişmeleri yakından tahlil etmek ve her iki kesimde yaşayan halkın görüşlerini size aktarmak için düştük yollara. Açıkçası, KKTC üzerinden vardığımız Kıbrıs’ta 23 Nisan’da açılan sınır kapılarından Rum Kesimi’ne girip giremiyeceğimiz aklımızı kemiren en önemli soruydu. Kapalı kapılar şansımıza açılıyor Rum kesimine geçemesek işimiz yarım kalacaktı ama Kıbrıslı meslektaşlarımız, Türkiye doğumlu olanların Rum kesimine alınmadığını belirterek teşebbüs dahi etmememizi söylüyorlar. Ama kapılar açık ve bir gazetecinin buraya kadar gelip de karşıya geçmemesi olur muydu? Hiç olmazsa şansımızı deniyelim diyor, İHA kameramanı Gürol’u da bilirkişi olarak yanımıza alıp yola koyuluyoruz. Lefkoşa’daki geçişlerin yapıldığı iki sınır kapısından biri olan Ledra Palas’tan Rum tarafına geçmeye karar veriyoruz. Türk tarafındaki sınır kapısına vardığımızda polisler yaptığımızın delilik olduğunu söylüyor ve “Sizi kesinlikle tutuklarlar” diye uyarıyorlar. Hatta muhaceret polislerinden biri, “Rum tarafı geçişlerde çok ince prosedürler uyguluyor. Öncelikle geçiş yapan kişinin Kıbrıs vatandaşı olması gerekiyor. Sadece bu olsa iyi. Anne veya babasından birinin de mutlaka Kıbrıs doğumlu olması gerekiyor. Siz bu şartlar altında nasıl gireceksiniz? Siz TC vatandaşısınız” diyerek bizi caydırmak istiyorlar. Sarı basın kartlıların geçiş hakkı olduğunu söyleyip “Sorumluluğu biz alıyoruz” diye ısrar edince çaresiz kimlik kayıtlarımızı alıp birer vize kâğıdı veriyor. Rum bölgesine doğru ilerliyoruz. BM askerlerinin kontrolündeki yaklaşık 40 metrelik Yeşil Hat oldukça kalabalık. Nasıl bizim E5 arabadan geçilmezse burası da insan kaynıyor... Üzeri adına uygun yeşil brandalarla kapalı karşılıklı iki tünelde ilerleyen Türkler ve Rumlar birbirleriyle selamlaşıyor. Belli ki 29 yıllık ayrılığa iyi bir başlangıç yapmak istiyorlar. Nitekim korktuğumuz başımıza geliyor, Rum tarafında Mavi elbiseli polisler bizi önce “Galos irtade” sonra “Hoşgeldiniz” diyerek karşılıyor ve KKTC kimliklerimizi istiyorlar. Ama kimlik demiyor, onun yerine basın kartlarımızı uzatıyoruz. Önce kartlara sonra yüzümüze garip garip bakıyorlar. Üzerinde TC vatandaşı yazan kartları tuhaf tuhaf inceliyorlar. Muhtemeldir ki bizden önce bu kapıdan hiç bir TC basın mensubu geçmemiş. “İki tane koca adam ellerini kollarını sallaya sallaya gelmişse bir bildiği vardır herhalde” diye düşünmüş olmalılar ki, bir süre birbirleriyle konuşuyorlar durumu değerlendiriyorlar. İngilizce olarak bize ne için geldiğimizi soruyorlar. Rumlarla görüşeceğimizi tarihi yerlerin fotoğrafını çekeceğimizi söyleyince maça adam alır gibi bizi içeriye alıyorlar. Ne bir kayıt ne bir belge, ne de bir arama yapılıyor!... Rum polisi numara çekiyor Sınır kapısından geçer geçmez büyüklüğü abartılmış bir tabela ile karşılaşıyoruz üzerinde baştan sona siyaset kokan cümleler, “Hoşgeldiniz Kıbrıslı Türk vatandaşlarımız. Yüz metre ileride Larnaka, Limasol ve Baf’a hareket eden otobüsler var. Otobüsler ücretsiz olarak hizmet veriyor. Otobüsler saat dokuzdan itibaren saat başı buratan (buradan) hareket edecek.” Diğer tarafta Türk tarafına geçmek isteyen bir Rum’un sınır olayları sırasında öldürülüşünü gösteren dev bir resim altında İngilizce olarak Kuzey Kıbrıs aleyhindeki yazılar dikkatimizi çekiyor. Tabelaları fotoğraflamak istiyoruz, başımıza dikilen Rum polisi alkol testi yaptıran sürücü gibi işaret parmağını burnunun ucuna getirip sağa sola sallıyor ve “No mister” diyerek bizi engelliyor. Nereye objektif çevirsek, Rum polisinin “No” uyarısıyla karşılaşıyoruz. “No” diyerek adeta numara çeken polisin uyarılırına dikkat etmezsek sınır dışı edileceğimizden çekinip çaresiz burada fotoğraf çekme isteğimizden vazgeçiyoruz. Paralarda Türkçe ibareler var Rumlara göre Nicosia bize göre adı Lefkoşa olan şehirde adım adım ilerliyoruz. Sınırda Türk tarafıyla aynı olduğuna karar verdiğimiz şehrin iç kesimleri bambaşka. Herşeyden önce burada toplu taşımacılık denilen kavram iyi oturtturulmuş. Bizde adam tuvalete bile gitse arabasıyla gidiyor. Ama burada insanlar Elefteria Meydanı’nda kuyruğa girmiş otobüs bekliyor. Kaldı ki şehirde yıkık dökük bina görmeniz mümkün değil. Adamlar 29 yıl boyunca bayağı bir yol katetmiş, iyi çalışmışlar. Belki “Canım bize ambargo uygulanıyor. Onlar rahat diyen çıkabilir” Ama ambargonun yıkık bir binayı onarmaya müsaade etmediğini söylemek tembelliğe kılıf uydurmak olmaz mı? Caddeler alabildiğine geniş ve yemyeşil. Sınıra paralel dükkanlardaki lükslük daha da göze batıyor. Arasta denilen bölgede Türk kesiminden de rahatça görülebilen Uzunyol ise bizim Beyoğlu’ndaki İstiklal Caddesi’nin orjinal taklidi. Birbirinden ünlü markaların mekan tuttuğu caddede yiyecek haricindeki fiyatlar yüksek. Üstelik Kıbrıs Lirası’ndan (KL) başka bir para da geçmiyor. Ki, bir KL yaklaşık 3 milyon liraya tekabül ediyor. Devlet politikası deyin, Türkiye karşıtı ülkelerin politikası deyin ne derseniz deyin ama para oldukça kıymetli. Daha da enteresanı paraların üzerinde Türkçe olarak da değeri yazıyor. Bu tavır kendilerini her iki toplumunda temsilcisi olarak gören Rumların sinsi bir politikası. Ben kimliğimi satmam Türk tarafında Selimiye Camisi’nin bulunduğu Belediye Çarşısı’nın (Bandabulya) devamı olan ancak 74’teki Barış Harekatı ile birlikte araya barikatların konulduğu Uzunyol Caddesi’nde Aleksandır adlı Rum, ayaküstü politikaya başlıyor. Önce gelinen son noktada barışı soruyor. Cevabımızı bile almadan kendi kanaatini adeta devlet politikasından alıntılarla açıklıyor, “Bana göre Denktaş ve Türk askeri ile bu iş olmaz. Denktaş bırakmalı Türk askeri çekilmeli” diyor. Gazeteci olduğumuzu, politikanın yapacağımız haberde yeri olmadığını söyleyip Aleksandır’a veda ediyoruz. Aynı caddede bir sürü evraklarla sağa sola koşuşturan Hasan ve Hakan Seyyar adlı Türklerle karşılaşıyoruz. Hasan amca 22 yaşında ayrıldığı topraklara ziyaretçi de olsa gelmekten mutlu olamamış. Babasına ait arazilere el konulduğunu ve arazilerin kendisine ait olduğunu ispat için de Rum tarafından kimlik almaya zorlandığını söylüyor. “Yıllarca bize barbar diyen bu insanlar şimdi dostluklarını göstersinler. Ben Rum kimliği falan çıkarmam” diyor. “Bir karış toprak için ancak kanımı verebilirim, Kimliğimi veremem” derken gözleri doluyor ve ekliyor, “Maalesef bazıları bunu yapabiliyor.” Lefkoşa’nın Rum kesiminde gezerken oturduğumuz bir kafeteryada bize servis yapan genç bayan garson, bizim Türk tarafından geldiğimizi ama Kıbrıslı olmadığımızı anlamış olacak ki, hesabı ödedikten sonra ‘Buraya ilk kez mi geliyorsunuz? “ diye soru sorarak başlıyor söze. Biz de kendimizi ve geliş amacımızı anlattıktan sonra genç bayan garson ‘Fırsat bu fırsat’ der gibi başlıyor anlatmaya. Adının Balanlitsa Kostos olduğunu öğrendiğimiz 20 yaşındaki Rum genç kız düşüncelerini anlatırken heyecanlanıyor. Çok geçmeden bu heyecanı anlaşılıyor. 74 harekatında annesinin 16 yaşında bir kız olduğunu söylüyor Kostos, “Annem Kuzey’den Güney’e göç ettikten 11 sene sonra evlendi babamla. Şu anda Lefkoşa’da bir Türk aileden kalma evde oturuyoruz. Babam evin eskiden kalan bir çok eşyasını sahibine teslim edebilme ümidiyle kaldırdı. Ama ben doğduktan sonra annem, o aileden kalan cevizden yapılmış beşikte büyüttü beni. O beşik şu anda benim odamı süsleyen en değerli eşyam. Eğer sahibi almazsa, bir gün benim de çocuğum olursa ben de bebeğimi aynı beşikte yatıracağım” diyor. Tarihi çok eskiye dayanan ve bir çok medeniyete ev sahipliği yapan Kıbrıs’ta yaşananlar hepimizi yakından ilgilendirir. Kıbrıs adını duyunca dikkat çekmememiz, kulak kabartmamamız imkansızdır adeta. Osmanlı İmpratorluğu’nun dağılmasından sonra İngilizlerin kontrolüne geçen Kıbrıs, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin en sıkıntılı günlerinde bile hiç bir zaman gözardı edilmedi. Türk askerinin adaya ayak bastığı 1974’ten önce Kıbrıs’ta yaşananları unutmak mükün değil. Türk askerinin Kıbrıs’a barış ve sükunet getirdiği 1974’ten beri adada yaşayan iki toplum arasındaki meseleler diplomatik çabalarla masabaşı görüşmeleriyle halledilmeye çalışıldı. Aradan 29 sene geçti. Bu süre zarfında Kıbrıs’ta çok şeyler değişti. 1974’te doğanlar bugün orta yaş sınıfına geldiler. Halkın düşünceleri değiştikçe birbirlerine olan özlemleri de gittikçe arttı. Garantör devletlerin politikalarında pek bir değişiklik olmasa bile, 23 Nisan’da Türk tarafının sürpriz bir şekilde sınır kapılarını açıp serbest dolaşımı başlatması başta Rum Hükümeti olmak üzere tüm dünyada şok etkisi yaptı. Bu davranış, Türklerden hiç beklenmeyen bir karardı. İkili görüşmelerde sürekli “uzlaşmayı bozucu” olarak suçlanan Denktaş, aldığı bu kararla hem kendi ülkesindeki muhalifleri, hem da diplomatik muhataplarını adeta kündeye getirdi. 1974’e kadar iç içe yaşayan ve 29 senedir ayrı kalan, Türkler ve Rumlar şimdi buluşup hasret gideriyor. Biz de Kıbrıs’ta yaptığımız bir haftalık ziyarette bu yaşananlara yakından şahit olduk. 1974’ten bu yana herkes gibi bizim de merak ettiğimiz Rum Kesimi’ni karış karış gezdik. Orada yaşayan Rumları yakından tanıdık. Doğduğu köyleri ziyaret eden Türk ve Rum ailelerle seyahat ederek, onlarla birlikte 29 sene sonra köylerine birlikte girdik. Nasıl samimi şekilde birbirlerini kucakladıklarını, hasret gözyaşı döktüklerini gördük. Bir çok yerinde savaşların yaşandığı şu dünyada, yine bir savaşın ayırdığı insanların kavuşmalarını gördükçe, barışın ne kadar paha biçilmez bir hazine olduğunu bir kez daha anladık. Bütün bu izlenimlerimizi siz okuyucularımıza aktarmaya çalıştık. Yazımızda, iki kesimde yaşayan halkın görüşlerini tamamen yansıtmaya azami dikkat ettik. Dizi yazımız bittiğinde Kıbrıs meselesi hakkında daha değişik bir açıdan bilgilendiğinizi farkederek, barış ve kardeşliğin biz insanlar için ne kadar elzem bir ihtiyaç olduğunu bir kez daha düşüneceğinizi umuyoruz.