Kentsel dönüşüm mü rant mı?
Abone olTOKİ başta İstanbul olmak üzere kentsel dönüşüm projelerini başlatmak için kolları sıvadı. Peki bu projeyi hayata geçirmek o kadar kolay mı?
TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar'ın 3.5 milyon konutun yarısının
kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkılacağını açıklaması
gayrimenkul sektöründe yeni bir dalgalanma yarattı.
Bayraktar kentsel dönüşümdeki iddiasını "Başaramazsak
defolur gideriz!" sözleriyle duyurdu. Sektörün liderinden
bu denli iddialı sözleri ardın girişimciler kentin molozu ve
hurdası için bile yarışır hale geldi. Hatta moloz karşılığı bedava
yıkım promosyonu bile başladı.
Peki İstanbul gibi nüfusu 15 milyona dayanan ve yapı stoğunun yüzde
57'si kaçak olan bir kentte kentsel dönüşüm projesi başlatmak bu
kadar kolay mı?
Örnekleri hatırlarsak ne yazık ki değil.
BARINMA ÖNCELİKLİ İHTİYAÇ
Yetkililerin öncelikle hatırlaması gerekin husus, kimsenin
keyfinden depremde başına yıkılacağını bile bile bir
oturmayacağıdır. 1 milyon kişinin asgari ücretle çalıştığı bundan
daha fazla kişinin ise kayıtsız çalıştırıldığı bir ülkede devletin
kimseye "Bu ev güvensiz, sen bu evde nasıl oturuyorsun?" diye sorma
lüksü yok. Üstelik bu kesimin çoğunluğunun İstanbul'da ve tam da
dönüşüm gerekli olduğu bölgelerde yaşıyor olması süreci zora
sokacaktır.
İLK SORU NE OLACAK?
Evinin kentsel dönüşüm projesi kapsamında yıkılacağını duyan bir vatandaşın yetkililere soracağı ilk soru ise kuşkusuz "Ben nerede yaşayacağım?" olacaktır. Ancak bu soruya verilecek net bir yanıt halen yok. Her proje için ayrı bir yöntem geliştiren TOKİ ve yerel yönetimler vatandaşın güvenini çoktan kaybetmiş durumda. Türkiye'de kentsel dönüşüm insanların yıllardır yaşadıkları yurtlarından başka diyarlara gönderildikleri bir projeye dönüşmüş durumda. İnsanların kafasında ise yöneticilerin söylediği iddialı sözler değil, evlerinden ayrılmak istemeyen Ayazmalıların, Sulukulelilerin ve aylarca kapılarının önündeki polis panzerleriyle yaşamak zorunda kalan Başıbüyük sakinlerinin yaşadıkları kaldı. Bu insanların öncelikleri başlarını sokabilecekleri bir ev. Ne yazık ki bu ülkenin ekonomik gerçeklikleri deprem gerçeğinin bir kaç adım önünde.
RANT GERÇEĞİ ORTADA
İstanbul'da riskli bina sayısının yüksek olduğu ve dönüşümde
öncelik Fatih, Bayrampaşa, Zeytinburnu, Bahçelievler ve
Güngören kentin merkezi sayılan ve dolayısıyla arazi rantının
son derece yüksek olduğu bölgeler. Hal böyle olunca evinin
yıkılmasına izin veren vatandaş eski evlerinin yerine inşa edilen
yeni konutlardan ev alabilmek için binlerce lira borcun altına
girmek zorunda mı kalacak? Bu da yetkililerin işini
kolaylaştıran ama vatandaşı zora sokan başka bir durum. Kentin
içindeki evini bırakan vatandaş sırf daha ucuz diye kentin
çeperlerinde merkeze son derece uzak bölgelere taşınmak zorunda
kalacaksa bu dönüşüm olur mu sizce?
EMSAL YÜKSELTMENİN SAKINCASI
Hem müteahhitin para kazanması hem de vatandaşın metrekare hakkında
feragat etmemesi için önerilen emsal arttırımı ilk bakışta mantıklı
gibi görünsede sakıncaları unutulmamalı. Emsal hakkının
yükseltilmesi kentin birçok noktasında yoğun yapılaşmayı da
beraberinde getirecektir. Ayrıca İstanbul gibi tarihi dokuya sahip
bir kentte artan yapılaşmanın önünü açmak ne kadar doğru? Fatih
gibi bina güveniğli zayıf binaların çok olduğu ama aynı zamanda da
tarihi özelliğe sahip bir alanda imar hakkı nasıl arttırılacak?
Yada Kadıköy gibi Marmara denizini önemli silüet noktalarından
birinde yüksek katlı binalar bu kenti nasıl değiltişecek? Bu
soruların yanıtı da bu projeyi sekteye uğratabilir.
KÖTÜ İMAJ YIKILMALI
Kentsel dönüşüm projesinin hayata geçirilmesi için vatandaşların
kafasındaki 'kötü imaj' değiştirilmek zorunda. Bu değişiklik ise
yalnızca TOKİ'nin yada yerel yönetimlerin çabasıyla değil, başta
hükümet olmak üzere ilgili kurumların çabasıyla mümkün olacaktır.
Yalnızca yıkıma odaklanarak, vatandaşın ekonomik durumunu,
yaşayacağı sosyal sorunları düşünmemek kentsel dönüşüme yapılacak
en büyük haksızlık olur.