Kenan Onuk, kızına doyamadı!
Abone olGeçtiğimiz gün, kaybettiğimiz Kenan Onuk için en güzel yazıyı Hıncal Uluç kaleme aldı. Uluç, yakın arkadaşının mükemmel bir kişi olduğunu ve kızına doyamadığını söyledi...
Hıncal Uluç, 90 Dakika'da ve daha önce yaptıkları
programlarda hep omuz omuzaydı Kenan Onuk'la. Geçtiğimiz gün
kaybettiğimiz Onuk için üzüntüsünü kelimelere dökmek istedi Uluç...
Fakat bu üzüntüye kelimeler dahi yetmiyordu. Uluç, Onuk'un öldüğüne
bir türlü inanmadı. Daha doğrusu inanamadı... Uluç,
"Bir Sessiz Efsane'nin ardından.." şu
satırları yazdı....
Yazı: Hıncal Uluç
Kaynak: www.sabah.com.tr
Efsanenin sessizi olur mu? Olur.. Kenan Onuk bir efsane idi.. Ama ne kadar sessiz, ne kadar arka planda, ne kadar mütevazı yaşadı. Nasıl bir efsane olduğunu pek çokları ölümünde fark etti ancak..
Öldüğü andan itibaren yazılanlar, söylenenler, yapılanlar büyüklüğünün boyutlarını gösteriyor.
Yaşarken göstermediği, sportmence, akıl ötesi kibarlıkla, tam bir centilmen gibi sakladığı büyüklüğü öldüğü andan itibaren yurdu sardı, gitti.
Sabahın köründe çalan telefonun üzerinde "Orhan" adını görünce "Biri gitti" dedim, uyku sersemi.. Uzandığımda kapanmıştı telefon. Geri dönmedim. Ben bilmediğim sürece, biraz daha yaşayacaktı sanki.
Orhan garip bir misyon edinmiştir kendisine.. Üzücü haberleri dostlarına en hızlı şekilde iletmek. "Nasılsa gene arar" dedim.
Yatağın içinde uykum kaçmış, "Kim olabilir" diye düşünüyorum. İnanın aklıma Kenan gelmiyor. İspanya'ya giderken ölüme en yakın bıraktığım dostum Kenan oysa. Hastalık nerdeyse tüm vücudunu sarmış. Pırıl pırıl bilincinden başka tutar yanı kalmamış. Doktorlar "Her an" diyorlar. Güçlü metabolizması dayanıyor. Bunları biliyorum ama gene de Kenan aklıma gelmiyor.
Niye? Çünkü Kenan'ın ölmesine bir türlü razı olamıyor içim, beynim, kalbim.. O daha yaşayacak. Yaşamalı..
Minicik kızına doyamadığı için yaşamalı.. Nasıl severdi Kenan.. Ofisi onun fotoğrafları ile doluydu. Masasının üstü.. Kitaplığının rafları..
Bizimle konuşurken, kaçamak o fotoğraflara bakardı, hissederdim.
"Hıncal Ağabey, eve dönmüyor muyum, 'Baba' diye bana koşmuyor mu, günün bütün yorgunluğu bitiyor" derdi..
Böyle bir sevgi görülmemiştir. O yüzden işte, ölümü Kenan'dan uzak tuttum hep..
"Bu baba, bu kızına doyacak. Doymalı" dedim hep.. Ve o sırada Orhan'ın adı ikinci kez göründü telefonumun üstünde..
Açtım. "Kenan" dedi.
Bir tatil dönüşü, bir dostun, bir kardeşin, bu dünyada en sevdiğin ve saydığın "İnsan"lardan birinin ardından yazmak için bilgisayar başına geçmek ne kadar zor bilir misiniz? 30 yılı aşan bir kardeşlik bu.. TRT spor servisinde atletizmi benim kadar seven, benim kadar genç bir muhabir olduğunu fark ettiğimde 70'li yılların ortaları idi.. 30 yıl kadar önce.. Benden 15 yaş küçük olmasına rağmen, Atletizm Kardeşliği bizi bağladı. Kenan aldığı görevlerin hakkını veren birinci sınıf bir gazeteci idi.
Onun sayesinde önce Atletizm, sonra Jimnastik ve Buz Pateni, yaygın Türk seyircisine doğru tanıtıldı ve sevdirildi..
Bahçelievler'de otururdu Kenan.. Ben Çankaya'da.. Melbourne'da uluslararası atletizm yarışmaları vardı, bizim saatle sabaha karşı.. TRT kaydedip, daha sonra uygun saatte banttan verecekti. Ama hani bizde o sabır. Gecenin bir yarısı taksiye biner, gider Kenan'ı evinden alırdım.. TRT'ye gider, kayıt odasında yarışları canlı seyrederdik..
Moskova oyunlarında Atletizmi Kenan'a verdiler.. "Hıncal Ağabey yanımda ol" dedi..
Atletizm yarışlarını birlikte anlattık..
İki kız vardı, ses ya da görüntü bağlantısı kesildiğinde işaret ederdik, koşar gelirlerdi. Biri sarışın, bir kızıl saçlı.. Ama nasıl güzel, nasıl çekici, nasıl dehşet iki kız.. Tribündeki bütün gazeteci ve televizyonlar bu ikisinin peşindeydiler.
Finalden bir gün evvel Kenan yurda döndü.. Askerlik görevi başlıyordu. Son günü Çetin Çeki ile anlattık.. Kapanış töreni sona ererken birden kızları karşımda gördüm. Çağırmamıştık oysa..
"Kapanış töreninden sonra bize konan konuklarla yakın dostluk ve gece yasağı kalkıyor.. Bu gece biz Kenan Bey ve sizinle bir tipik Moskova gecesi yaşamak istiyoruz.." Şaşkınlıktan dilimi yuttum.. Aklıma laf gelmiyor.. Yahu en az beş bin gazeteci peşlerinde.. Bunlar bize gelmişler.. "Niye" dedim sonunda güçlükle.. "Niye biz?.." " Kenan Bey buradaki televizyon şeflerinin en kibarı.. En kritik anlarda bile bizimle hep saygı ve sevgi dolu konuştu. Öfkesini göstermedi bile.. Ve asıl önemlisi.. Bu tribünde gördüğünüz her milletten herkes bize çıkma teklifinde bulundu.. Sadece siz ikiniz, iş dışında hiçbir şeyi ima dahi etmediniz.. Bu yüz den sizi seçtik.." "Teşekkür ederim" dedim.. "Teşekkür ederim ama, Kenan yok.. Bu sabah Türkiye'ye döndü.." "O zaman, siz, size en çok benzeyen arkadaşınızı seçin.. Saat dokuzda Bolşoy Tiyatrosunun önünde buluşalım.." Dönüşte anlattığımda ne kadar çok gülmüştü Kenan..
Onunla kaç Dünya Atletizm Şampiyonası, kaç Olimpiyat anlattık, hatırlamıyorum..
Anlatmadıklarımızda da yan yana oturduk..
En son Sydney'deydik birlikte.. Ben 2000'den sonra tribünleri terk edince, 2002'de harika bir program üretti.. Bizim evin bahçesinden "Canlı" Dünya Kupası.. Maçların devre arasında ve sonunda NTV bizim bahçeye bağlanıyordu. Kenan'ın planladığı program, zaman zaman canlı maç yayını ile yarıştı..
"Devre arası olsun da, sizin eve bağlanılsın diye sabırsızlanır olduk" diye yığınla mail geldi..
Kenan baş eğmeyen bir yönetici idi.. Hiç imkânın olmadığı yerlerde harikalar yaratırdı. NTV canlı yayın yapan TRT ile yarıştı o yıl..
90 Dakika.. Başladığı yıllarda hele hiç görüntü yok.. Fotoğraf bile.. Pazar akşamları ekranlar futbola yıkılıyor.. Akla gelebilecek her türlü program, görüntü, yorum, kavga, döğüş, telefonla bağlanıp kıyamet koparmalar..
Kenan bütün bu gürültü bittikten sonra, pazartesi geceleri bir program yarattı..
Canlı değil, band.. Görüntü yok.. Kavga yok.. Özel konuklar yok.. Hiç konuk yok.. Bağlantı yok.. Üç kişi oturup konuşacak..
"İntihar" dediler o zaman.. Zaman, televizyonculuğun ne olduğunu en iyi Kenan'ın bildiğini ortaya çıkardı.. 8 yıl bu ülkenin en saygın, en çok reyting alan futbol programı oldu 90 Dakika.. Almadık ödül bırakmadı.. Hem de, pazartesi gibi futbolun yatıştığı bir günde.. Hem de o saatte öbür televizyonların en iyi dizilerini ekrana sürdükleri prime time de başa güreşti.
Ülkede televizyon satışlarının artmasına sebeb oldu. Pek çok aile dizi seyretmek isteyenlerle 90 Dakika'ya takılanlar arasındaki kavgayı ikinci televizyon alarak önledi. Öylesine..
Erman'la benim Kale Arkası'nın mucidi de Kenan'dı.. Ben hastanede yatıyordum, vurulmuş.. Kenan atv Spor Müdürü idi..
"Bana moral olsun" diye oturup düşünmüş.. "Bu adam öylesine yatarsa kahrından ölür. Ona yatağında yapacağı bir şey bulalım.." Bir gün elinde bir kaset, yanında Erman geldiler. Kaseti videoya taktılar.. Haftanın maçlarından görüntüler. Kamera yatağın karşısına kondu. Erman yanıma oturdu. Pozisyonu izliyor ve yorumluyoruz..
atv gece yarısı saat ikilere falan koyup tam "Eşşek" muamelesi yaptığı halde, Kenan'ın dehasından doğan program efsane oldu.. Kale Arkası, hemen her televizyon tarafından bir başka adla yayına sokuldu.. Hâlâ sürüyor..
TRT'nin efsane sunucusu, atv ve NTV'de efsane programlar yaratan yönetici oldu..
Ama önde olan hiçbir zaman Kenan olmadı. Kenan hiçbir zaman öne çıkmadı.. "Ben" demedi..
O benim sessiz efsanemdi..
Deniz, Kenan'ın sevmeye doyamadığı kızı, babasının ölümünden iki gün sonra 5 yaşına bastı.. Babasının yokluğunu hem de nasıl hissettiğini sanki biliyorum.. Baba kızın birbirlerine nasıl âşık olduklarını biliyorum çünkü..
..Ve de Handan.. O muhteşem kadın.. Kenan'ın karısı.. Nasıl muhteşem bir dayanış, direniştir.. Nasıl yanındaydı Kenan'ın en zor günlerde.. Nasıl içi kan ağlarken dimdik taşıdı kocasını son ana kadar..
Handan bir anıttır benim için.. Sevgi ve aşk anıtı.. Sonuna dek mücadele, sonuna dek savaş anıtı.. Şimdi yepyeni bir savaşın içinde.. Deniz'e babasının yokluğunu hissettirmeyecek.. Ona hem ana, hem baba olacak!..
Nice yıllara Deniz!..
Sana nasıl alkış Handan..
Gene buluşuncaya dek Kenan!..
Bu haber 1 defa okundu.
Yazı: Hıncal Uluç
Kaynak: www.sabah.com.tr
Efsanenin sessizi olur mu? Olur.. Kenan Onuk bir efsane idi.. Ama ne kadar sessiz, ne kadar arka planda, ne kadar mütevazı yaşadı. Nasıl bir efsane olduğunu pek çokları ölümünde fark etti ancak..
Öldüğü andan itibaren yazılanlar, söylenenler, yapılanlar büyüklüğünün boyutlarını gösteriyor.
Yaşarken göstermediği, sportmence, akıl ötesi kibarlıkla, tam bir centilmen gibi sakladığı büyüklüğü öldüğü andan itibaren yurdu sardı, gitti.
Sabahın köründe çalan telefonun üzerinde "Orhan" adını görünce "Biri gitti" dedim, uyku sersemi.. Uzandığımda kapanmıştı telefon. Geri dönmedim. Ben bilmediğim sürece, biraz daha yaşayacaktı sanki.
Orhan garip bir misyon edinmiştir kendisine.. Üzücü haberleri dostlarına en hızlı şekilde iletmek. "Nasılsa gene arar" dedim.
Yatağın içinde uykum kaçmış, "Kim olabilir" diye düşünüyorum. İnanın aklıma Kenan gelmiyor. İspanya'ya giderken ölüme en yakın bıraktığım dostum Kenan oysa. Hastalık nerdeyse tüm vücudunu sarmış. Pırıl pırıl bilincinden başka tutar yanı kalmamış. Doktorlar "Her an" diyorlar. Güçlü metabolizması dayanıyor. Bunları biliyorum ama gene de Kenan aklıma gelmiyor.
Niye? Çünkü Kenan'ın ölmesine bir türlü razı olamıyor içim, beynim, kalbim.. O daha yaşayacak. Yaşamalı..
Minicik kızına doyamadığı için yaşamalı.. Nasıl severdi Kenan.. Ofisi onun fotoğrafları ile doluydu. Masasının üstü.. Kitaplığının rafları..
Bizimle konuşurken, kaçamak o fotoğraflara bakardı, hissederdim.
"Hıncal Ağabey, eve dönmüyor muyum, 'Baba' diye bana koşmuyor mu, günün bütün yorgunluğu bitiyor" derdi..
Böyle bir sevgi görülmemiştir. O yüzden işte, ölümü Kenan'dan uzak tuttum hep..
"Bu baba, bu kızına doyacak. Doymalı" dedim hep.. Ve o sırada Orhan'ın adı ikinci kez göründü telefonumun üstünde..
Açtım. "Kenan" dedi.
Bir tatil dönüşü, bir dostun, bir kardeşin, bu dünyada en sevdiğin ve saydığın "İnsan"lardan birinin ardından yazmak için bilgisayar başına geçmek ne kadar zor bilir misiniz? 30 yılı aşan bir kardeşlik bu.. TRT spor servisinde atletizmi benim kadar seven, benim kadar genç bir muhabir olduğunu fark ettiğimde 70'li yılların ortaları idi.. 30 yıl kadar önce.. Benden 15 yaş küçük olmasına rağmen, Atletizm Kardeşliği bizi bağladı. Kenan aldığı görevlerin hakkını veren birinci sınıf bir gazeteci idi.
Onun sayesinde önce Atletizm, sonra Jimnastik ve Buz Pateni, yaygın Türk seyircisine doğru tanıtıldı ve sevdirildi..
Bahçelievler'de otururdu Kenan.. Ben Çankaya'da.. Melbourne'da uluslararası atletizm yarışmaları vardı, bizim saatle sabaha karşı.. TRT kaydedip, daha sonra uygun saatte banttan verecekti. Ama hani bizde o sabır. Gecenin bir yarısı taksiye biner, gider Kenan'ı evinden alırdım.. TRT'ye gider, kayıt odasında yarışları canlı seyrederdik..
Moskova oyunlarında Atletizmi Kenan'a verdiler.. "Hıncal Ağabey yanımda ol" dedi..
Atletizm yarışlarını birlikte anlattık..
İki kız vardı, ses ya da görüntü bağlantısı kesildiğinde işaret ederdik, koşar gelirlerdi. Biri sarışın, bir kızıl saçlı.. Ama nasıl güzel, nasıl çekici, nasıl dehşet iki kız.. Tribündeki bütün gazeteci ve televizyonlar bu ikisinin peşindeydiler.
Finalden bir gün evvel Kenan yurda döndü.. Askerlik görevi başlıyordu. Son günü Çetin Çeki ile anlattık.. Kapanış töreni sona ererken birden kızları karşımda gördüm. Çağırmamıştık oysa..
"Kapanış töreninden sonra bize konan konuklarla yakın dostluk ve gece yasağı kalkıyor.. Bu gece biz Kenan Bey ve sizinle bir tipik Moskova gecesi yaşamak istiyoruz.." Şaşkınlıktan dilimi yuttum.. Aklıma laf gelmiyor.. Yahu en az beş bin gazeteci peşlerinde.. Bunlar bize gelmişler.. "Niye" dedim sonunda güçlükle.. "Niye biz?.." " Kenan Bey buradaki televizyon şeflerinin en kibarı.. En kritik anlarda bile bizimle hep saygı ve sevgi dolu konuştu. Öfkesini göstermedi bile.. Ve asıl önemlisi.. Bu tribünde gördüğünüz her milletten herkes bize çıkma teklifinde bulundu.. Sadece siz ikiniz, iş dışında hiçbir şeyi ima dahi etmediniz.. Bu yüz den sizi seçtik.." "Teşekkür ederim" dedim.. "Teşekkür ederim ama, Kenan yok.. Bu sabah Türkiye'ye döndü.." "O zaman, siz, size en çok benzeyen arkadaşınızı seçin.. Saat dokuzda Bolşoy Tiyatrosunun önünde buluşalım.." Dönüşte anlattığımda ne kadar çok gülmüştü Kenan..
Onunla kaç Dünya Atletizm Şampiyonası, kaç Olimpiyat anlattık, hatırlamıyorum..
Anlatmadıklarımızda da yan yana oturduk..
En son Sydney'deydik birlikte.. Ben 2000'den sonra tribünleri terk edince, 2002'de harika bir program üretti.. Bizim evin bahçesinden "Canlı" Dünya Kupası.. Maçların devre arasında ve sonunda NTV bizim bahçeye bağlanıyordu. Kenan'ın planladığı program, zaman zaman canlı maç yayını ile yarıştı..
"Devre arası olsun da, sizin eve bağlanılsın diye sabırsızlanır olduk" diye yığınla mail geldi..
Kenan baş eğmeyen bir yönetici idi.. Hiç imkânın olmadığı yerlerde harikalar yaratırdı. NTV canlı yayın yapan TRT ile yarıştı o yıl..
90 Dakika.. Başladığı yıllarda hele hiç görüntü yok.. Fotoğraf bile.. Pazar akşamları ekranlar futbola yıkılıyor.. Akla gelebilecek her türlü program, görüntü, yorum, kavga, döğüş, telefonla bağlanıp kıyamet koparmalar..
Kenan bütün bu gürültü bittikten sonra, pazartesi geceleri bir program yarattı..
Canlı değil, band.. Görüntü yok.. Kavga yok.. Özel konuklar yok.. Hiç konuk yok.. Bağlantı yok.. Üç kişi oturup konuşacak..
"İntihar" dediler o zaman.. Zaman, televizyonculuğun ne olduğunu en iyi Kenan'ın bildiğini ortaya çıkardı.. 8 yıl bu ülkenin en saygın, en çok reyting alan futbol programı oldu 90 Dakika.. Almadık ödül bırakmadı.. Hem de, pazartesi gibi futbolun yatıştığı bir günde.. Hem de o saatte öbür televizyonların en iyi dizilerini ekrana sürdükleri prime time de başa güreşti.
Ülkede televizyon satışlarının artmasına sebeb oldu. Pek çok aile dizi seyretmek isteyenlerle 90 Dakika'ya takılanlar arasındaki kavgayı ikinci televizyon alarak önledi. Öylesine..
Erman'la benim Kale Arkası'nın mucidi de Kenan'dı.. Ben hastanede yatıyordum, vurulmuş.. Kenan atv Spor Müdürü idi..
"Bana moral olsun" diye oturup düşünmüş.. "Bu adam öylesine yatarsa kahrından ölür. Ona yatağında yapacağı bir şey bulalım.." Bir gün elinde bir kaset, yanında Erman geldiler. Kaseti videoya taktılar.. Haftanın maçlarından görüntüler. Kamera yatağın karşısına kondu. Erman yanıma oturdu. Pozisyonu izliyor ve yorumluyoruz..
atv gece yarısı saat ikilere falan koyup tam "Eşşek" muamelesi yaptığı halde, Kenan'ın dehasından doğan program efsane oldu.. Kale Arkası, hemen her televizyon tarafından bir başka adla yayına sokuldu.. Hâlâ sürüyor..
TRT'nin efsane sunucusu, atv ve NTV'de efsane programlar yaratan yönetici oldu..
Ama önde olan hiçbir zaman Kenan olmadı. Kenan hiçbir zaman öne çıkmadı.. "Ben" demedi..
O benim sessiz efsanemdi..
Deniz, Kenan'ın sevmeye doyamadığı kızı, babasının ölümünden iki gün sonra 5 yaşına bastı.. Babasının yokluğunu hem de nasıl hissettiğini sanki biliyorum.. Baba kızın birbirlerine nasıl âşık olduklarını biliyorum çünkü..
..Ve de Handan.. O muhteşem kadın.. Kenan'ın karısı.. Nasıl muhteşem bir dayanış, direniştir.. Nasıl yanındaydı Kenan'ın en zor günlerde.. Nasıl içi kan ağlarken dimdik taşıdı kocasını son ana kadar..
Handan bir anıttır benim için.. Sevgi ve aşk anıtı.. Sonuna dek mücadele, sonuna dek savaş anıtı.. Şimdi yepyeni bir savaşın içinde.. Deniz'e babasının yokluğunu hissettirmeyecek.. Ona hem ana, hem baba olacak!..
Nice yıllara Deniz!..
Sana nasıl alkış Handan..
Gene buluşuncaya dek Kenan!..
Bu haber 1 defa okundu.