Kemal Kılıçdaroğlu'ndan Davutoğlu'na yaylım ateşi
Abone olCHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Davutoğlu'nu topa tuttu. Kılıçdaroğlu, "Davutoğlu’nun görev alanını ağabeyi belirlemiş, onun dışına çıkamıyor. Devleti yöneteceksen adam gibi yönet, yönetmeyeceksen o koltuğu boşalt" dedi.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Parti Meclisi toplantısı
öncesinde konuştu. Kılıçdaroğlu, Başbakan Ahmet Davutoğlu'nu yaylım
ateşine tuttu:
Davutoğlu Türkiye’yi yönetmekten aciz. Başbakanlık koltuğu da boş, cumhurbaşkanlığı koltuğu da boştur. Birileri oturuyor orada biliyoruz ama anayasayla çerçevelenmiş görevlerini yapmıyor. Davutoğlu’nun görev alanını ağabeyi belirlemiş, onun dışına çıkamıyor. Devleti yöneteceksen adam gibi yönet, yönetmeyeceksen o koltuğu boşalt. Vesayet altında başbakanlar görev yapmaz. Kimin koltuk değneği olacaksın sen? İçerde çuvalladınız, dışarda da çuvalladınız.
Konuşmasında hükümeti eleştiren Kılıçdaroğlu şunlara vurgu yaptı:
AKP DEVLET OLDU
Deniz Feneri’nin sanıklarının tamamı serbest bırakıldı. Savcılar
önce görevlerinden alındılar, sonra yargılandılar. 17-25 Aralık
soruşturması bunun ikinci adımıdır. Geldiğimiz nokta budur. Bir
başka önemli saptama 12 yılda AKP’nin geldiği nokta bir devlet
partisine dönüşmüş olmasıdır. Devleti yöneten değil kendisi devlet
olan bir parti konumuna gelmiştir. Bu gerçeğin herkes tarafından
bilinmesi gerekiyor. Bizim siyasal mücadelemizin, sıradan bir
partiyle olmadığını AKP devletine karşı mücadele ettiğimizi
herkesin bilmesini isterim. Çocuklarımıza karşı Türkiye’ye karşı
borcumuzdur. Demokrasiyi yeniden getirmek, Türkiye’yi tek partiden
kurtarmak CHP’nin görevidir. Partiyle devletinin iç içe geçtiğini
görüyoruz. Valisi emniyet müdürü kaymakamı… Biz diyorlar ki
hükümetin memuruyuz, geldikleri nokta bu. Savcı ve hakimler de
böyle. Bu çok tehlikeli bir süreç. Yine geldiğimiz noktada en küçük
demokratik tepkiyi kendisine tehdit olarak algılıyor. Demokratik
tepkilere asla izin vermiyor.
UYGAR DÜNYADAN KOPAN...
Yani bir siyasal iktidarın doğal yollardan yasalarla tanımlanan
şekilde eleştirilmesine tahammül edilemiyor ve onu tehdit olarak
algılamaya başladı. Partiyle devletin iç içe geçtiğini gösteren
başka bir unsur, yasama yürütme ve yargı erklerinin yok olmasıdır.
Güçler ayrılığı ilkesi sadece anayasada yazılı olan madde olmanın
ötesinde bir işlev yerine getirmiyor.
Sadece içeride değil dışarıda da sorun olmaya başlayan bir siyasal
iktidar var. Çünkü biz batının bir parçasıyız, iki yüz yıllık
mücadele bunun üzerine inşa edildi. Geldiğimiz nokta uygar dünyadan
kopan Ortadoğu'nun parçası olan ülke konumuna geldik. Sözlerime
yolsuzluk ve rüşvet olaylarıyla başlamıştım. Sadece yolsuzluk
yapanların rüşvet alanların aklandığı değil, namuslu insanların
cezalandırıldığını görüyoruz. Haram parayla hacca gideceksin,
bakanların çocuklarının evinde milyon dolarlar olacak, onları
aklayacaksın. Rüşvet almadı diye Teoman Memuru süreceksin.
GİZLEMEYE
ÇALIŞIYORLAR
Böyle bir düzeni Türkiye Cumhuriyeti kendi tarihinde yaşamadı. Her
yurttaşımın oturup düşünmesi lazım. En çok ihtiyaç duyduğumuz şey
düşünme. Sağ duyu ile düşüneceğiz. Kaygınız varsa, bu ülke nereye
gidiyor diye düşünüyorsanız, düşüneceksiniz. Bütün bu olaylar
kamuoyunun önünden gizlenme çalışılıyor. Kullanılan iki unsur var.
Etnik kimlik ve inanç siyaseti. Yasalarda bu alanlarda siyaset
yapılması yasak. Bütün çağdaş demokrasilerde bu var. Yasak olan bu
iki alan Türkiye’de acımasızca kullanılıyor. Yolsuzluklara karşı
tabanını bloke etmek istiyor bu alanı kullanarak. Senin inancını
kendi yolsuzluğuna malzeme eden bir siyasal iktidara izin verme.
Haksızlığa hukuksuzluğa ortak olma. Senin inancın bizim başımızın
üstündedir. Senin kimliğin bizim başımızın üstündedir. Sorun
inançta ve kimlikte değil sorun senin inancını ve kimliğini
kullanarak devleti soyanlardadır. Bunu bileceksin ve öğreneceksin.
Nereye kadar biz bunu ifade edeceğiz? Herkesin ortak görevidir
bu.
DAVUTOĞLU TÜRKİYE'Yİ YÖNETMEKTEN ACİZ
Bir başka önemli gerçek, Davutoğlu Türkiye’yi yönetmekten aciz. Başbakanlık koltuğu da boş, cumhurbaşkanlığı koltuğu da boştur. Birileri oturuyor orada biliyoruz ama anayasayla çerçevelenmiş görevlerini yapmıyor. Davutoğlu’nun görev alanını ağabeyi belirlemiş, onun dışına çıkamıyor. Devleti yöneteceksen adam gibi yönet, yönetmeyeceksen o koltuğu boşalt. Vesayet altında başbakanlar görev yapmaz. Kimin koltuk değneği olacaksın sen? İçerde çuvalladınız, dışarda da çuvalladınız.
TOKMAK BAŞKASININ
ELİNDE
Başbakanın boynuna davulu asıp tokmağı başkasına verirseniz ülkenin
iyi yönetilmediğini bütün dünya görür. İcra organının başında
başbakan var. Devlet başkanları kimi arıyorlar? Cumhurbaşkanını
arıyorlar. Davutoğlu’nu pas geçiyorlar. Onlar da biliyolar ki
Davutoğlu ülkeyi yönetmiyor, yöneten başkası. Davutoğlu’nun ağırına
gitmeyebilir bu. Ama bu ülkenin ana muhalefet partisinin genel
başkanı olarak demokrasi mücadelesi veren bir kişi olarak bu benim
ağrıma gidiyor.
Dış politikada tam bir çuvallama var. Yüksek tepede bulunan kişi uçağa binerken ayrı, inerken ayrı konuşuyor. Başbakan ayrı, dışişleri bakanı ayrı konuşuyor. Böyle bir yönetimle Türkiye ilk kez karşılaşıyor. Tam bir kaos yönetimi var, kimin ne yaptığı belli değil. Biz hükümeti samimi olarak uyarıyoruz. Yanlış yapıyorsunuz diyoruz. Söylediklerimizin tamamı ortaya çıktı. Dış politikada dilimizde tüy bitti, yanlış yapıyorsunuz, "Türkiye’yi bataklığa sürüklüyorsunuz" dedik. "Siz bilmezsiniz" dediler. Buyurun geldiğimiz noktaya bakın. Kim biliyormuş. Sizin aklınıza ihtiyacımız yok dediler, buyrun sizin aklınızla ortaya çıkan tabloya bakın.
DİPLOMATİK DARBEDİR
Bizim yaptığımız iyi niyetli eleştirilere verdikleri cevap var,
muhalefet sussun. Böylece demokraside de yeni bir evreye geldik.
Herkesin sustuğu sadece hükümetin konuştuğu bir anlayış içindeler.
Buna demokrasi denmez. Şimdi o sözcüğü kullanmak istemiyorum ama
yeri geldiği zaman da kullanacağız. Bu farklı bir rejim,
anlayıştır. Hele hele bunu ünvanında profesör doktor yazan bir kişi
tarafından kullanılması bizim kabul edeceğimiz bir olay değildir.
Bu ülkenin cumhurbaşkanı BM’de boş sıralara konuştu. Ulusal
kurtuluş savaşını veren, dünyada bütün mazlum ülkelerin önderi olan
bir Türkiye’yi bu noktaya getirdiler. Oylama yapılıyor Türkiye’ye
60 oy çıkıyor. Bu diplomatik bir darbedir. Neden bize susun
diyorlar, millet bunları öğrenmesin diye. Nasılsa havuz medyaları
var. ama biz bunları anlatmak zorundayız.
ÇÖZÜM SÜRECİNDE
ÇUVALLADILAR
Çözüm sürecinde de çuvalladılar. Bir iç isyan yaşadık 40’a yakın
vatandaşımız öldü. Çıktı valisi kaymakamı, “Efendim bu ölenler
vatandaşlar birbirini öldürmüş...” Sormadan edemiyorum. Sen seyirci
misin, bakan mısın? Seyirci bile buna tahammül edemez. Bakanlık
koltuğunda oturacaksın, vatandaşların birbirlerini öldürmelerini
dile getireceksin, benim sorumluluğum yok diyeceksin. Sen o
koltukta niye oturuyorsun? Kendi yolsuzluğun olduğu zaman, polisi
hakimi sürüyorsun. Vatandaş birbirini öldürdüğü zaman seyirci
oluyorsun. Böyle bir devlet yönetimini asla kabul etmiyoruz. o
bakan da o koltukta oturmamalı. Şiddete misliyle karşılık vereceğiz
ne demektir? Almanya’ya baksınlar, tarihine baksınlar. Şiddete
misliyle karşılık verilen ülkeye, Führer dönemindeki Almanya’ya
baksınlar. Çıktım şunu söyledim “devlet şiddetle yönetilmez, akılla
yönetilir, irfanla, bilgiyle yönetilir. Şiddetle öfkeyle
yönetilmez. Biz muhalefetiz sağ duyu çağrısı yapıyoruz. Onlar
iktidarlar şiddet çağrısı yapıyorlar.
KOŞA KOŞA İMRALI'YA
GİTTİLER
Biz siyaseti kişisel çıkar amacı olarak kullanmadık. Ama bunlar
ülkeyi kendi çıkarları için acımasızca kullanıyorlar. Olaylar
büyüdü, önleyemediler. Alanlara asker çıktı, yine önleyemediler.
Koşa koşa İmralı’ya gittiler, Öcalan’a gittiler. Yalvardılar
yakardılar. Görüşmeler sağlandı olaylar bitti. Şu hükümetin geldiği
noktayı nasıl içinize sindirirsiniz? Böyle bir devlet yönetimi
olabilir mi? Ben buna itiraz etmeyeceğim de kim itiraz edecek? Bana
sen sus diyor, önce sen sus. Aklını başına topla, devleti adam gibi
yönet. Yönetmiyorsan o koltuğu bırak. Biz konuştukça halk
gerçekleri öğrendikçe, baskı uygulamaya başlıyorlar. Baskıyı
sanatçıdan başlattılar. Hepimizin gururu onur duyduğu Fazıl Say’a
yasak getiriyorlar. Akıl var mantık var. Bana dünyanın hangi
demokrasisinde sanatçıya yasak getirildi diye örnek veren bir adam
çıkar mı acaba?
SAY ELİNE SİLAH MI
ALDI?
Fazıl Say eline silah mı aldı, Molotof mu aldı, yüzünü kapattı mı?
Aydınlık bir yüzü var, tek çaldığı piyano. O piyano çalıyor
öbürleri başka şey çalıyor. Daha iki gün önce hak iş’in bir
toplantısında belgeselci arkadaşımız Suat Eroğlu bir belgesel
sunuyor. Hükümetten bir yetkili tahammül edemiyor. Çıkıyor o
sanatçı da, sanatçı yüreğiyle kendisinin belgeselinin izlenilmesine
tahammül edilmemesine doğru olmadığını söylüyor. Ve yumruk atılıyor
bu adama. Hangi vicdandan söz ediyorsun? Gözünün önünde bir sanatçı
şiddete maruz kalıyor. Nasıl buna tahammül ediyorsun? Şimdi
parlamentoya yeni bir teklif yasa getirdiler. Tabi önce sormamız
gereken soru şu. Niye yasa tasarısı olarak gelmedi de, teklif
olarak geldi. Tasarı olsaydı bakanlar kurulunda görüşülürdü. Belki
bilgi verilirdi. Ortak görüş oluşurdu ve TBMM’ye tasarıyı sevk
ederlerdi. Teklif verildi ve Salı günü. Neden? Davutoğlu’nun abisi
dedi ki, Salı günü Meclis’e yasal düzenlemeler gelecek dedi.
ŞİMDİDEN SÖYLEYEYİM
Demiştim ya bir dönem Almanya’da Führer’e doğru diye bir kavram
var. Davutoğlu’na dediler ki tepedeki kişi talimat verdi biz
yapıyoruz. Ne var bu teklifte? Bir yeri aramak için kuvvetli
şüpheyi makul şüpheye dönüştürüyorlar. Bana göre makul şüphe, ben
senin evini iş yerini basacağım diyor. Bütün iş verenlerin dikkatle
dinlemesini isterim, başınıza gelecekleri ben şimdiden söyleyeyim.
Taşınmazlarına el koymak için kolaylaştırıyorlar. Senin yıllar yılı
biriktirdiğin taşınmazlara el koyacaklar. Bu da yetmiyor. Dava
dosyası görüşülürken mağdurun avukatına hakim isterse dava
dosyasını göstermeyecek. Fotokopi vermeyecek. Bu mudur demokrasi?
Şöyle bir iş adamını düşünün. İş yeri basıldı, mal varlığına el
konuldu, adam gitti avukat buldu. Avukat dosyaya gidip bakacak.
Hakim karar vermiş dosyayı göremeyeceksin arkadaş. Bunun adı da
ileri demokrasi, demokrasi adil düzen olacak.
Başına ne geleceğini bugünden söyleyeyim sana. Sen de AKP’ye niye
oy verdim diye kendine sor bakalım. Bu mudur demokrasi? Senin
güvencenin hukuk olması lazım. Senin güvencen kalmıyor artık. Bunun
tipik örneğini parlamentoya gelen yolsuzluk dosyasında gördük.
Milletvekillerine dosya verilmiyor. Oradan fotokopi alma yetkisi
yok. Ama bakanların avukatlarına bütün dosya verildi. Bütün
vatandaşlarım ellerine vicdanlarına koyup bir düşünsünler. Doğrusu
hangisi acaba…
AK SARAY'A GİTMEYİN,
KİRLENMEYİN
Önümüzde Cumhuriyet Bayramı var. Davetler geldi. Sizlere de
gelmiştir. Bizi Ak Saray’da bekliyorlarmış. Şunu söyledim. Gitmeyin
kirlenmeyin. Gidenler kirlenecektir. O bina alın teriyle ödediği
vergilerle yapıldı. Kaçak bir bina. Bir ülkenin cumhurbaşkanı,
başbakanı kaçak binada oturur mu? Gece kondu binada oturur mu?
Bekliyorlar orada cumhuriyet kutlayacaklarmış. Hangi cumhuriyeti?
Alın teri ve gözyaşıyla kurulan cumhuriyeti mi, yolsuzlukların
başkenti yaptıkları orayı ak sarayı o cumhuriyeti mi? Hangi
cumhuriyeti kutlayacaklar? Biz cumhuriyeti meydanlarda
kutlayacağız, fener alaylarıyla kutlayacağız. Halkımızla
kutlayacağız, coşkumuzu yaşayacağız. Onlarda oraya gidenler de
kimliği ne olursa olsun, ister sanatçı ister iş adamı. Mahkeme
kararıyla yapımı durdurulan, ama mahkeme kararı dinlenmeyen, kaçak
bir yapıya gidip, Erdoğan’ın dizinin dibine çöken insanları tarih
affetmeyecektir.
Bırakın kendi kendilerine kutlasınlar. Yolsuzluklarını kutlasınlar
orada. 17 Aralık hırsızlık haftası olarak kutlansın ve AK Saray'da
kutlansın. Otursunlar, dört bakanı çağırsınlar, Rıza Sarraf'ı
çağırsınlar. Onlara yakışır. Otursunlar kutlasınlar. Bunu
affetmeyeceğiz. Sanıyorlar ki, biz savcı çıktı, dosyayı kapattı
unutacağız. Ne o savcıyı ne de dosyayı unutacağız. Neymiş dava
açacakmış. Açmazsan namertsin sen. Kalkacaksın gideceksin
hırsızların dizinin dibine çökeceksin. Sen savcı falan değilsin.
Sen hırsızların avukatısın. Açık ve net söylüyorum. Biz bunu
affetmeyeceğiz.