Kemal Derviş siyasete dönecek mi?
Abone olGerçekten içselleştirilen bir barış Türkiye’yi çok daha güçlü kılar, saygınlığını müthiş artırır ve ayrıca ekonomik açıdan da getirisi çok yüksek olur
Ekonomiden Sorumlu eski Devlet Bakanı
Kemal Derviş, “Ben siyasetçi değilim ama siyasetten uzak kalmadım
hiçbir zaman. Türkiye’den hiç ayrı da kalmıyorum”
dedi.
Uyguladığı ekonomik program ile Türkiye’nin 2001’de yaşadığı ekonomik krizden çıkmasında büyük pay sahibi olan, Ekonomiden Sorumlu eski Devlet Bakanı, eski Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı Başkanı ve hala Brooking Institution Başkan Yardımcısı olan Kemal Derviş, önceki gün düzenlenen ve CHP’nin yeni ekonomi programını oluşturmasına da ışık tutması beklenen, “Küreselleşme Çağında Büyüme, Gelir Dağılımı ve Ekonomik Politika” başlıklı Uluslararası Ekonomi Çalıştayı’nda oturumları yönetti.
Javier Solana, Pascal Lamy gibi alanında çok yetkin isimlerin de katıldığı toplantıda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da her oturumda bulundu.
KEMAL DERVİŞ
KİMDİR? ODTÜ ve Princeton Üniversitesi'nde ekonomi alanında ders verdikten sonra, 1977'de Dünya Bankası'na girdi. Bu kurumda 1996 yılında Ortadoğu ve Kuzey Afrika'dan sorumlu başkan yardımcılığına yükseldi. Kasım 2000 ve Şubat 2001'de yaşanan iki mali krizin ardından Türkiye'ye davet edilen Derviş, 22 yıllık hizmeti olan Dünya Bankası'ndaki görevinden ayrılarak 3 Mart 2001'de Bülent Ecevit Hükümeti'nin Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanlığı görevini üstlendi. Uluslararası Para Fonu (IMF) ile müzakereleri yürüterek mali
krizin asgari hasarla atlatılmasını sağladı. Türk finans sisteminin
radikal bir şekilde yeniden yapılanmasını sağlayan Güçlü
Ekonomi Programı'nı hazırladı. 2002 Ağustos ayında başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli ile görüş ayrılığına düşerek görevinden istifa etti. İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan ile birlikte Yeni Türkiye Partisi'nin kuruluş çalışmalarına katıldı. Ancak bu partiye katılmayarak Cumhuriyet Halk Partisi'nden milletvekili adayı oldu. 3 Kasım 2002 Seçimlerinde CHP'den İstanbul milletvekili seçildi. 9 Mayıs 2005’de milletvekilliğinden istifa ederek Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) Başkanlığı görevine atandı. 2009 yılında bu görevi Yeni Zelenda'nın eski başbakanı Helen Clark'a devretti. |
Kemal Derviş, çalıştay nedeniyle bulunduğu İstanbul’da Milliyet gazetesinden Songül Hatısaru’nun sorularını yanıtladı. Hatısaru’nun Derviş ile yaptığı söyleşi şöyle:
BABACAN'I KUTLAMAK
GEREKİYOR
Bugün uygulanan ekonomi programını hazırladınız. İktidar da çok başarılı uyguladı. Uygulanan ekonomi programı 11. yılını dolduruyor. Önümüzde hükümetin koyduğu 2023 hedefleri var. Bu programla 2023 hedeflerine de ulaşabilir miyiz?
Ben üç dönem seziyorum Türkiye’de. Bir kriz dönemi; yani 2001-2002’nin başı. Zor günler ama başarılı olarak geçti Türkiye o günlerden. Ondan sonra, 2007’lere kadar giden dönemde bir kere yapısal reform olarak mali disiplinden ödün vermedi hükümet. Sayın Babacan da bunu çok iyi idare etti. Maliye politikasında 90’lı yılların gayri ciddi tutumuna dönülmedi hiçbir şekilde. Bunu da kutlamak gerekiyor.
Kamu borcumuz çok azaldı. Aynı zamanda büyüme hızı yüksekti o dönemde. Tabii krizin çıkışı da bu büyümeye katkıda bulundu ama aynı zamanda uluslararası likidite fazlaydı.
Dışarıdan para akması daha kolaydı. 2008’den bu yana ise daha zor bir dönem yaşıyoruz. Ve özellikle bir sorundan bir türlü kurtulamıyoruz. Ki o da cari açık...
Cari açık ve büyüme ikilemine dair neler çıktı acaba tartışmalarınızdan?
Esasında bunu çözebilmek için makro araçların ötesinde yapısal reformlara ihtiyaç var... Üretimin çok daha ciddi biçimde desteklenmesine, yapısının değişmesine ihtiyaç var. Yeni sektörlerin devreye girmesi gerekiyor. İçerideki katma değerin artması, bilgi ekonomisine geçişin hızlanması şart. Çok bilgili ve iyi eğitilmiş bir iş gücünün daha büyük bir hızla yetiştirilmesi gerekiyor.
CHP VE TÜRKİYE AVRUPA'NIN GELECEĞİNDE
YER ALMALI
Kemal Bey çalıştayda neler öne çıktı?
Dünya ekonomisini konuştuk. Özellikle büyüme açısından. Sürekli bir şekilde yüzde 6 -7 oranında büyümeyi nasıl yakalayabilir bir ülke? İkinci konu Avrupa’nın geleceği ile ilgiliydi. CHP ve Türkiye’deki sosyal demokrasinin kesin biçimde Avrupa’nın içinde yer almasını vurguladı tüm konuşmacılar. Gelir dağılımı, dağılım içinde sosyal adaletin nasıl gerçekleştirilebileceğini konuştuk.
SİYASETÇİ DEĞİLİM AMA UZAK DA
KALMADIM
Oturumları da yönettiniz. Aktif siyasete dönmeyi düşündüğünüz oluyor mu?
Ben siyasetçi değilim ama siyasetten uzak kalmadım hiçbir zaman. Türkiye’den hiç ayrı da kalmıyorum. Biliyorsunuz Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi ile bir çalışma düzenim var. Kısmen yurtdışındayım ama Türkiye ile bağlantım üniversite sayesinde çok güçlü. Sosyal demokratları bir aile olarak görüyorum. Bütün hayatım boyunca hem ulusal aile, hem de dünyadaki sosyal demokrat ailenin bir parçası oldum. Dolayısıyla sosyal demokrasiye bu değişen dünyada güç vermek, ortak sorunlarımızı paylaşmak her zaman zevkle yaptığım bir edim. Sorumluluk olarak da görüyorum.
Konferansa katılımınızı CHP’nin ekonomi programına destek vereceğiniz şeklinde okumamız mümkün mü?
Gayet tabii. Bu çalıştay umarım yeni ekonomi programının oluşmasında da etkili olacaktır.
CHP'NİN İÇİNDE İKİ CHP
VAR
Türk sosyal demokratları, türban, Kürt meselesini yeni yeni konuşmaya başladı. Böyle bakıldığı zaman Sosyalist Enternasyonel’in temsil ettiği değerlere artık bugünün CHP‘si sahip diyebilir miyiz?
CHP’nin içinde her zaman iki duyarlılık var. Bir; Cumhuriyeti kuran parti. Bu devlet çok büyük güçlüklere karşı kuruldu. Dolayısıyla o devrin ruhu devam ediyor bir yerde. Ama tabii dünya, Türkiye değişti, ihtiyaçlar değişti.
Tehlikeler de değişti. Türkiye devletinin o zaman yok olma tehlikesi vardı. Bugün oldukça güçlü konumdayız. CHP aslında sosyal demokrat bir parti olarak doğmadı. Ulusal birliği sağlayan bir parti olarak doğdu. Ama İsmet Paşa’nın ortanın solundayız söylemiyle kimliğini geliştirdi.
Bugün de üzerinde durduk, ben eskiden de bunu hep söylerdim. CHP’nin başarısı ulusal devlet kurucusu parti kimliğiyle, sosyal demokrat ve sosyal demokratların uluslararası dayanışmasına önem veren bir parti kimliğiyle kaynaştığı anda olacak.
Bu iki kanat çağın gereklerine uyarak, hem geçmişle hem birbiriyle barışık hareket edebilirlerse, yani sosyal demokrat ve aynı zamanda CHP’nin ulusal devleti kuran parti kimliğinin kaynaştığı anda sanıyorum büyük başarılar elde edilebilir. Bunun tam başarıldığı söylenemez henüz.
Bu konuda bir milletvekili arkadaşımız şunu söyledi: CHP artık tamamen, kesin ve katıksız olarak özgürlükçü, sosyal demokrat söylemi desteklemeli, bu söylemin tek olduğuna inanmalıdır. Ben de buna katılıyorum. CHP bütün farklılıklara saygılı ama bir Türkiye içinde herkesin barış içinde yaşamasını sağlayan bir parti kimliğinde olmalı.
ERDAL İNÖNÜ CESUR ADIMLAR ATTI
Çözüm sürecine yönelik adımları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Biliyorsunuz hep bunu savundum. Erdal İnönü biliyorsunuz bu konuda çok önemli adımlar attı. Ama maalesef o dönemde istenen sonuçları vermedi. Bugün artık toplum olarak başka noktadayız. Gerçekten içselleştirilen bir barış Türkiye’yi çok daha güçlü kılar, saygınlığını müthiş artırır ve ayrıca ekonomik açıdan da getirisi çok yüksek olur...