Kelimelerin üstadı 100 yaşında
Abone olTürk Edebiyatına ismini altın harflerle kazıdan üstad Necip Fazıl'ın 100. doğum yıldönümü Çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Son etkinlik dün akşam AKM'deydi...
Türk edebiyatına altın harflerle ismi yazılmış birkaç şairden
biri olan Üstad Necip Fazıl Kısakürek için çeşitli etkinlikler
düzenleniyor. Doğumunun 100. yılı dolayısıyla Kültür ve Turizm
Bakanlığı tarafından 25 Mayıs 2004-25 Mayıs 2005 tarihleri arasında
“Necip Fazıl Yılı” ilan edildi. Atatürk Kültür Merkezi’nde,
Kısakürek’in doğumunun 100. yılı etkinlikleri kapsamında,
‘Doğumunun 100. Yılında Necip Fazıl Yılı’ programı ve ünlü şairin
hayatının anlatıldığı ‘Üstad’ adlı filminin galasının yer aldığı
programa Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı ve
Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu,
Devlet Bakanı Beşir Atalay, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Tarım ve
Köyişleri Bakanı Sami Güçlü, İstanbul Valisi Muammer Güler,
Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ve İstanbul Emniyet Müdürü
Celalettin Cerrah da katıldı. Kelimelerin ‘üstad’ı! Kültür ve
Turizm Bakanı Erkan Mumcu’un kendi sesinden “Kaldırımlar” şiirinin
okunmasıyla başlayan programda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir
konuşma yaptı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sesinden,
Kısakürek’in “Zindandan Mehmed’e Mektup” şiirinin sunumunun
ardından kürsüye çıkan Başbakan Erdoğan, Üstad’la üniversite
yıllarında hatıralarının bulunduğunu ifade etti ve “Üstad’ı farklı
bir şekilde dinleme fırsatını bulduğunu” kaydetti. Bugün 100.
yaşında Kısakürek’i andıklarını dile getiren Erdoğan, “Kelime
Üstad’ı için söyleyecek söz bulamıyorum. Çünkü, benim kelime
hazinem onun gibi zengin değil. Bu saygısızlık olacak diye
düşünüyorum” dedi. Necip Fazıl Kısakürek’in “Yol onun, varlık onun,
gerisi hep angarya - Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya”
derken, bir hedefi verdiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam
etti: ‘Ufkumuzu zenginleştirdi’ “Sakarya bizim için farklıydı. Biz
çok sürünen ama ayağa kalkan Sakarya’yı gördük. İnanıyorum ki o da
ebedi alemden bunu izliyor ve görüyor. Bizler o zamanlar adeta bir
ideoloji dünyası içerisinde Üstadımızı görüyorduk. Fakat şimdi
Kültür Bakanlığımızın albümü farklı. Ufkumuza ufuk katan birçok
şairi izleyip, dinleyip onlardan birçok şey alarak dünyamızı
zenginleştirmenin gayreti içinde. Bu anlayışla Üstad’ı bugün çok
daha farklı anlıyoruz, çok daha farklı tanıyoruz.” Bu arada,
Erdoğan’ın, kendi sesinden şiirin dinletilmesi sırasında
duygulandığı, törene katılan eşi Emine Erdoğan ile bazı konukların
da ağladığı görüldü. Bakan Mumcu ise, Necip Fazıl’ın hiç kuşkusuz
Türkçe’nin en büyük şairlerinden biri olduğunu kaydetti. Necip
Fazıl’ın kimliğinin, onun ideolojisinden ayrıştırılamayacağını, ama
onu ideolojisinden ibaret gibi görmenin de en büyük yanılgı
olduğunu belirten Mumcu, bu ülkenin şartlarının zamanla
değişeceğini, ama sürekliliği sağlayan şeylerin değişmeyeceğini,
bunların da ‘bizi biz yapan şeyler’ olduğunu söyledi. Necip
Fazıl’ın hayatının Türkçe’ye adanmış bir hayat olduğunu belirten
Mumcu, “Dilin anlam arayışlarına hayatını vakfetmiş olması,
doğumunun 100, 200 ve 300’üncü yılında da anılmasını gerekli
kılacaktır. Bizden sonraki kuşaklar eminim onu anmaya devam
edecektir” dedi. Oğlu Mehmed Kısakürek tarafından senaryosu yazılan
ve Aybars Bora Bahyaoğlu’nun yönettiği “Üstad” belge filminin
gösteriminden önce pop sanatçısı Funda Arar ve klasik Türk
musıkisinin önemli temsilcilerinden Mehmet Güntekin de Necip Fazıl
Kısakürek’in şiirlerinden bestelenmiş şarkılardan örnekler
sundular. Emine Erdoğan, eşi Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın
sesinden Üstad’ın “Zindandan Mehmed’e Mektup” şiiri yayınlanırken
gözyaşlarını tutamadı. Başbakan Erdoğan’ın da duygulandığının
gözlendiği bu sürpriz sunum dinleyicilerden de büyük alkış aldı.
“Kısakürek’i ben sundum” Bazılarının Necip Fazıl için ‘kibirli ve
gururlu’ ifadesini kullandığını belirten Başbakan Erdoğan, Üstad
ile ilgili bir anısını şöyle anlattı: “Milli Türk Talebe Birliği
olarak Üstadımıza bir jübile yapacaktık. Bu jübilede ‘takdimi kim
yapacak’ diye araştırılırken, Milli Türk Talebe Birliği’nin
Cağaloğlu’ndaki genel merkez binasının büyük salonunda finale
kalmış 2 üniversiteli genç olarak kendisi bizi dinliyordu. ‘Hangisi
daha iyi takdim yapacak’ diye... Benden önce diğer arkadaşım
takdime başladı. 4 sayfada sürekli öven, methiyede bulunan cümleler
vardı. İkinci A4 sayfasını bitirmişti ki, Üstad asabi bir şekilde
ayağa kalktı. Mimikleri şöyle bir gidip gelmeye başladığı anda
‘yeter’ dedi ve arkadaşımı kenara aldı. Ben ise avuç içi kadar
kartla Üstad’ı takdime hazırlanmıştım. Ve onu sundum. O da; kendine
has üslubuyla ‘Bu genç benim takdimimi yapsın’ dedi. Benden bir ter
boşaldı. Çünkü, Üstad’ı ben takdim edecektim. Bu görevi üstlendik.
Jübilede takdimi yaptık.” Kaynak : Türkiye