Kekeç'e göre Tatlıses'ten yazar olur
Abone olİbrahim Tatlıses'ten köşe yazarı olur mu tartışmasına Y.Şafak'tan Ahmet Kekeç de katıldı. Kekeç'in çizdiği tabloya göre İbrahim Tatlıses'ten pekala yazar olur. Nasıl mı?
"İbrahim Tatlıses'ten köşe yazarı olur mu?" sorusuna Yenişafak
Gazetesi'nin gedikli yazarlarından Ahmet Kekeç'ten cevap geldi:
Kekeç, isim vermeden çizdiği bir yazar profiline göre İbrahim
Tatlıses pekala köşe yazarı olabilirdi. Kekeç'in temellendirmesi
şöyle:
Yazı: Ahmet Kekeç
Kaynak:
Hayır, Orhan Pamuk'un Almanya'da demiş bulunduklarına girmeyeceğim;
Orhan orada başka, burada başka konuşuyorsa, bu apayrı bir
psikolojiye işaret ediyor... Geniş zamanlarda konuşuruz bu
meseleleri.
Bugünkü yazımızın konusu, İbrahim Tatlıses.
Matbuat, kaç gündür, ciddi ciddi, "İbrahim Tatlıses'ten köşe yazarı
olur mu?" sorusunun cevabını arıyor. Bazı kalemler (aralarında
fikrine güvendiğim arkadaşlarım da var), onu pek kıro, pek cahil,
pek görgüsüz buluyor.
Evet, "Kadınlarımız... Yemek tuzlu olduğunda tabağı kafasına
fırlattığımız kadınlarımız... Dışarıda kızgınlığımızı atamadığımız
zaman eve gelince kendilerine patladığımız kadınlarımız..." ifadesi
tam bir fecaatti; Tatlıses'in yazarlığı ve insanlığı konusunda
basbayağı fikir veriyordu ama, bence böyle bir tartışma abesle
iştigal.
İbrahim Tatlıses'ten köşe yazarı elbette olur.
Oldu bile.
İlk gün yazısını merakla beklemiştim; "iletişim profesörü" olduğu
söylenen Ali Atıf Bir'e ayar veriyordu. İginçtir, hayatta mektep
medrese görmemiş, okul sıralarında oturmamış, dolayısıyla
"soyutlama" bilgisinden habersiz İbrahim Tatlıses, bir sürü
diploması olan koca profesörden daha başarılıydı; muhatabına hem
sinemacılık ve reklamcılık, hem de "bir nevi" yazarlık dersi
veriyordu. Derdini kötü cümlelerle anlatıyordu ama, bana sorarsanız
muhakemesi sağlamdı.
Ha, belki şunu tartışabiliriz:
İbrahim Tatlıses'ten iyi bir köşe yazarı olur mu?
Haluk Şahin'in dediği gibi; onu şimdiden bilemeyiz; bundan sonra ne
yazdığına, nasıl yazdığına, hangi metaforları, hangi eğretilemeleri
kullandığına bakacağız.
Benim ilk izlenimim şu:
İbrahim Tatlıses, şu yetersiz haliyle bile, Türk basınında adı
"yazar"a çıkmış birçok kişiden daha başarılı, daha yetenekli bir
yazar...
Düşünebiliyor musunuz, adam 365 günün büyük bölümünü küfür ve
hakaret yazılarıyla geçirecek, önüne gelene "satılmış", "dönek",
"şu bizim bilmem kim", "takkeli liboş" diye sataşacak; millî gün ve
yıldönümlerinde kuru ansiklopedik bilgileri peşpeşe sıralayıp
aklınca "vatan müdafaası" yapacak (daha doğrusu para kazanacak),
konu bulamadığı zamanlar dönüp kendi yazdıklarından aşırma yapacak
ve piyasada "ünlü köşe yazarı" diye saygı görecek, ama diploması
olmadığı için gariban İbrahim Tatlıses adam bile sayılmayacak.
Haksızlık düpedüz!
Kendilerini "yazar" sayanların bir de "şair" ve "entelektüel"
geçinenleri var...
Bunlar, "süper yazar", "ikinci cumhuriyetçilerin korkulu rüyası"
diye ortaya salınırlar ama gülünç olduklarıyla kalırlar.
Mesela, İsmet Paşa'yı durduk yerde şeriatçı; Kazım Karabekir, Ali
Fuat Cebesoy, Ali Fethi Okyar ve Rauf Orbay'ı da hilafetçi ilan
ediverirler. (İsmet Paşa olmasaymış, AK Parti olmazmış; bu partinin
temelleri bilmem kaçıncı CHP kurultayında atılmış...) Bununla da
kalmaz, bazı darbelerin "iyi", bazı darbelerin "kötü" olduğunu
savunuverirler. Hele, "tevhid-i tedrisat" demeye bayılırlar; bu
tamlamanın ne anlama geldiğini bilmeden...
Hulasa:
Türk basınındaki "zeka ortalamasını" ölçü alırsanız, İbrahim
Tatlıses üst düzey bir yazar bile sayılabilir.
Son zamanlarda, öyle derin simalar, öyle özelliksiz hemşireler
türedi ki, bırakın gazete yazarlığını, kompozisyonda İbo'ya çırak
bile olamazlar.