Kekeç, tartışmayı ilerletiyor
Abone olAhmet İnsel'in başlattığı köşe yazarlığı tartışması Ahmet Kekeç ve Mustafa Alp Dağıstanlı arasında sürüyor. Kekeç, Dağıstanlı'yı "yan çizmekle" eleştiriyor.
Radikal İki'de Ahmet İnsel'in başlattığı tartışma Yeni
Şafak yazarı Ahmet Kekeç'le Medyatava'ya yazan Mustafa Alp
Dağıstanlı arasında sürüyor. Ahmet Kekeç,
Dağıstanlı'yı "" eleştiriyor. Bu tartışma
daha da süreceğe benziyor...
Yazı: Ahmet Kekeç
Kaynak:
Ne güzel tatlı tatlı tartışıyorduk oysa... Mustafa Alp Dağıstanlı
dostumuz, tabiri amiyane ile, yan çizdi... Daha doğrusu, "Niçin
editoryal meseleleri köşe yazarları üzerinden tartışıyoruz ki?"
sorusuna cevap vermeyerek, vermemeyi tercih ederek, bence verimli
olabilecek bir tartışmanın önünü kesti.
Hemen hatırlatayım; Dağıstanlı medyatava.net'te yazıyor. Bunu
hatırlatmayı görev biliyorum, çünkü siteci arkadaşlar alınganlık
gösteriyor.
Dağıstanlı'nın, ilk tartışmamıza mihver teşkil eden en önemli
saptaması şuydu: "Köşe yazarları keyiflerine göre takılıyor." Sonra
da, "haberden kaçış"ın sorumluluğunu köşe yazarlarına,
gazetelerdeki köşe yazarı bolluğuna yükleyen bir sürü mutfak
bilgisi sıralıyordu.
Bana göre, haberden kaçışın nedeni, gazetecilerin "otorite"yle
kurdukları ilişkide gizliydi ve her iki yazımda da bunu belirtmiş,
başka önemli bir tartışmanın konusu olabilecek bu meseleyi
tafsilatlandırmamıştım.
Dağıstanlı, bana cevap olarak tasarladığını düşünmediğim son
yazısında bu konuyu tartışıyor, kendi deneyimlerini ve gözlemlerini
aktararak önemli tespitlerde bulunuyor.
Bir sürü "doğru" sıralıyor yine.
Bu bir sürü doğrunun bir tek doğru olarak işimize yaraması için,
belki de "otorite"den ne anlamamız gerektiğini açması gerekirdi.
Kimdir otorite? Siyasal iktidardan mı sözediyoruz? Bürokratik baskı
gruplarından mı? Kısaca "derin devlet" tabir edilen o namütenahi
iradeden mi? Askeri otorite mi bu? Karizmatik otorite mi? Mesela,
"genel otorite-medya ilişkisini besleyen küçük, yaygın, kişisel
ilişkiler" nelerdir? Ne tür bir ilişkidir bu?
İşin bir de teorik/epistemolojik boyutu var tabii... Tartışmamızın
konusu değil ama, aktarayım yine de: Teorik olarak otorite, aynı
zamanda "kabul edilmiş", "biat edilmiş", daha doğrusu "meşru"
karşılıklarını içeriyor. Kabul edilmiş iktidar, sınanmış iktidar
anlamında. Bkz. Weber'in muhtelif metinleri...
Dağıstanlı, herhalde, "genel otorite"den YÖK Başkanı Erdoğan
Teziç'in "devlet iktidarı" diye tavsif ettiği bürokratik-oligarşik
yapılanmayı (yani bürokratik-askeri otoriteyi), genel olmayan
otoriteden de (küçük, yaygın ilişkilerin odağındaki otorite bu)
yine Teziç'in tavsifiyle "parlamento iktidarı"nı anlamamızı
istiyor.
Böyle mi?
Bir yerde "her türlü iktidar" nitelemesini kullanıyor.
Bu, işimizi bir parça kolaylaştıracak bir tanımlama. Mahiyeti ne
olursa olsun, gazeteci, her türlü iktidara karşı özerkliğini
korumalı, "kişiliksizleştirilmesine" izin vermemeli. Dağıstanlı'nın
özetle söylediği bu. Bunları söylerken de, bir ahlâkçı, anarşist
bir aziz gibi konuşuyor ve meseleyi, asıl meseleyi ortada
bırakıyor.
Hele, bir yerde, sistemin (sistem de nereden çıktı?) herkesi
aleladeleştirmek istediğini, bizleri birbirinin taklidi tüketiciler
durumuna düşürdüğünü, kısacası insanı "tüketim nesnesi" haline
getirdiğini ve insanların "kendisinde olmayanlar teklif edilerek
satın alındığını" söylüyor ki, yine bir başka önemli tartışmanın
konusu olabilecek bu konunun bizim konumuzla ne alakası var? Sadece
"dolaylı" bir alaka kurulabilir!
Hakkını yemeyelim yine de; gazeteci-otorite ilişkisini anlamamıza
yetmese de, Dağıstanlı'nın "ahlâkçı önermeleri" son derece isabetli
ve doğru. "Bataklığı kurutamıyorsak ne yapacağız? Bütün suçu
bataklığa, medya-iktidar ilişkilerine yükleyerek kurtulabilir
miyiz? Aspirinin işe yarayıp yaramayacağını doktorlara bırakalım,
ama sivrisinek olmamayı seçebiliriz..."
Ne kadar doğru.
Bir önceki yazımda, "Bu medya-otorite ilişkisi içinde hepimiz eşit
oranlarda sorumluyuz" demiştim; Dağıstanlı "Tabii ki hiçbirimiz
evliya değiliz, ama hayır, hepimiz eşit oranlarda sorumlu da
değiliz" diyor.
Bu cümleyi, kendisini birşeylerden sorumlu tuttuğumu zanneden
Dağıstanlı'yı üzmemek, daha doğrusu onu "sistem"den ayrı tutmak
için kurmuştum.
Bu satırların yazarı da sorumlu değildir. Üstelik, birçok konuda
Dağıstanlı gibi düşünmektedir.