Kekeç basındaki 'Şerefsiz'leri yazdı
Abone olYenişafak yazarı Ahmet Kekeç, Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün dünkü 'Şerefsiz bir miras' yazısına dokundurma yaparak, basındaki şerefsizleri yazdı.
İşte Kekeç'e göre şerefsizler... Tamam, bu şerefsiz mirası
reddedelim de... Ertuğrul Özkök, bugünlerde Ahmet Haşim'i yeniden
okuyor. Şu düşünceye kapılabilirsiniz: Özkök Haşim'i eskilerde çok
okumuş, sular seller gibi ezberlemiştir de, makul bir kopuş
döneminden sonra yeniden ele alma gereği duymuştur. Keşke "Yazı"
dergisi günlerindeki bazı yazarları, bazı kitapları da tekrar
tekrar okusa... Hiç değilse, o günlerdeki bazı dostların şu an
kendisi hakkında ne düşündüğünü dert edip, bunu bir özeleştiri ve
muhasebe fırsatına dönüştürse... Aslında bana ne. O kendi yönünü
çizdi. Belki bugününü, mevcut kariyerini ve (Allah daha da
artırsın) servetini, eskiyle, yani "Ahmet Haşim'li günler"le
arasına koyduğu mesafeye borçludur. Neyse... Özkök, geçen gün Ahmet
Haşim'i yeniden okurken şaşırtıcı bir yazıyla karşılaşmış. Haşim,
Türk aydınına ve yazarına musallat olan hakaret alışkanlığını nefis
bir üslupla teşhis ediyormuş. Yazıyı aslında ilk önce eşi (Tansu
Hanım) farketmiş, "Bak" demiş, "Senin bugün yazdıklarını Ahmet
Haşim yıllar önce yazmış." Arkasından hemen şunu eklemiş: "Üstelik
senden daha cesur ve açık bir biçimde yazmış." İsterseniz önce,
Haşim'in, Özkök'ten daha cesur ve atak göründüğü yazısına bir göz
atalım: "Düşünüş ayrılığından dolayı hakaret, öteden beri bizde
kullanılan aşınmış bir silahtır ki, şerefsiz bir miras halinde aynı
cinsten kalem sahipleri arasında banttan banta intikal eder. Onun
için hiçbir edebi nesil bu tarz münakaşaları tanımamış olmakla
iftihar edemez. Hele, ilim ve edep sahalarında nekre ve muskara,
gâh âlim, gâh münekkid, gâh sanatkâr kılığında merkebini serbestçe
koşturabildiğinden beri, fikir alışverişinde artık insani âdâba
riayet edildiğini görmeyi ümit etmek çocukça bir safvet olur."
Haşim böyle diyor. Özkök'ün dedikleri de bundan aşağı değil. Tansu
Hanım aksini iddia ediyor ama, bence Haşim'den daha açık, hatta
daha cesur. Okuyalım: "Hakaret bizim aydın ve yazarlarımıza, eski
kuşaklardan kalmış 'şerefsiz bir mirastır.' Bu geleneğin
mirasyedileri halen aramızda bir külhanbeyi gibi dolaşmakta ve
gelene geçene omuz atmaya devam etmektedir. / Bizim mahallemiz ne
yazık ki, bu ağzı pis külhanbeylerinin istilası altındadır.
Bildikleri tek dil küfür ve hakarettir. Bütün zihni melekelerini,
küfür vokabülerini zenginleştirecek yeni kurumlar icat etmeye
harcarlar. Bu üslubu bir zekâ kıvraklığı ve edebi tarz olarak
yutturmaya çalışırlar. Ne yazık ki bazı insanlara da yuttururlar."
Özkök haklı. Açın herhangi bir gazeteyi, mutlaka onlardan biriyle
karşılaşacaksınız. Ona buna hakaret eden, muhatabını sıfat ve
lakaplarla aşağılayan, hatta kendini tutamayıp alenen küfreden
yazar ve muharririn takımı... Bunları çok iyi tanıyorsunuz. Biri,
"yetiştiğine dalar da, yetişemediğine pabucunu fırlatır" edasıyla,
her gün köşesinde adam olmanın inceliklerine dair vecizeler
döktüren bir arkadaşımız. Bir televizyonda program yapıyor. Kulüp
yöneticiliği de yapmıştı. Başörtülü kızlara ettiği bir laftan
dolayı da hüküm giymişti. Bir diğeri, "dönek" ve "liboş"
sözcüklerinden sonra, "Ahmet Bey" tamlamasını da küfür literatürüne
sokmuştu; ünlü ve saygın bir gazeteci ağabeyimiz. Daha az ünlü olan
biri de, "süper yazar" ve "ikinci cumhuriyetçilerin korkulu rüyası"
dolduruşuyla ortama dalmış, başaramayınca işi argo ve külhan
edebiyatına dökmüştü. Üstelik entelektüel geçinen bir arkadaşımız,
ama yazılarında bol bol "kuş beyinli; palavra; geri zekâlı; ahmak;
züppe; snob; yok öyle; kalın kafalı; herkese lo lo, bize de mi lo
lo?" gibi laflar... Özkök, "Bu 'şerefsiz mirası' reddetme zamanı
gelmiştir" diyor. Bence de, geldi de geçiyor bile. İyi de, nasıl
olacak bu iş? Mezkur mirasın sürdürücüsü olan gazetecilerden üçü
(biraz yukarıda örneğini vermiştik; üç değerli kalem) kaptanlığını
Ertuğrul Özkök'ün yaptığı gemide, yani Türk basınının amiral
gemisinde çalışıyorlar. Hatta birini, "had bildirme" göreviyle
Özkök kendi elleriyle konuşlandırmıştı köşesine... Ahmet Kekeç/Yeni
Şafak Gazetesi