Kazan'dan Pamuk'a, Pamuk'tan Van'a
28 Şubat sürecinde-ki ben o süreci yanlış
buluyorum- dönemin iktidarının inandırıcılığının bittiği
olayı hatırlıyor musunuz?
Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın tutuklu
Sincan Belediye Başkanı’nı ziyaret ettiği
günü...
Adalet Bakanı’nın bir sanığı ziyaret
etmesi doğal olarak adalete baskı olarak
nitelenmişti.
Kulakları çınlasın Kazan’ın...
Onun yaptığını şimdi hergün yapıyorlar.
Hem dışarıdan, hem içeriden.
***
Boğaziçi Üniversitesi’nde yapılacak
“Ermeni Konferansı” ilk gündeme geldiğinde
Adalet Bakanı konferansı yapacak olanları
“Bizi sırtımızdan hançerliyorlar” diye
suçlamıştı.
Sonra bir mahkememiz toplantıyı erteleyince, “Mahkeme bizi
sırtımızdan hançerledi” dediler, bu defa Sayın
Bakan sessiz kaldı.
Leyla Zana ve arkadaşlarının serbest kalma
şekilleri halâ hafızalarda.
Ama son günlerde Orhan Pamuk ile ilgili olarak
yaşananlar tam bir kara mizah örneği.
***
"Kimse söylemediği için söylüyorum. Türkiye'de 30 bin Kürt
öldürüldü, bir milyon da Ermeni" dedikten sonra
Nobel ödülünün sahibi belli oluncaya kadar susan
Pamuk, ödül başkasına gidince sözde tevil yoluna
gitmeye kalktı; "Canım Türkler de şehit olmuştu"
diyerek.
Hele bir röportajı vardı ki onu yapan gazeteci olarak tarihe geçmek
istemezdim doğrusu.
Neyse...
Yazımızın öznesi değil, örneği sadece
Pamuk.
İşte bu Pamuk hakkında o günlerde dava açıldı.
Açılmaz olaydı diyesi geliyor insanın.
Dört bir yandan adalete saldırı başladı.
Dava "AB karşıtlarının saldırısı" olarak takdim
edilmeye kalkıldı.
Dışişleri Bakanı dahil herkes “yürüyen bir
dava hakkında” konuştular.
AB’nin genişlemeden sorumlu üyesi
Rehn, Pamuk'u hem ziyaret
etti, hem de:
“Türkiye’nin önündeki en büyük engel Orhan Pamuk
olayıdır” deme cüretini gösterdi ki, onun yaşadığı
Avrupa ülkelerinden birinde “Ermeni
soykırımı yapılmamıştır” demek kanunla yasaklanmıştı.
İşte bu ve benzeri olaylar karşısında “Nerde bu
devlet? Nerde bu hukukun üstünlüğü?” demeyenlerin
inandırıcılık sorunudur bugün yaşadıklarımız.
Adaleti'ni bile AB'den
bekleyenlerin halidir.
***
Şimdi Van Rektörü'nün tutuklanma ve yargılama
biçimi tartışılıyor.
Suçludur suçsuzdur bilemem ama, tutuklanma şekli çok çirkin,
çete suçunun ise diğer suçluları ortada yoklar!
Ancak Sayın Rektör'ün başına gelenleri sadece onun
başına mı geldi.
"Geçmişe yönelik" işletilen kanunlar
çıkarıldığında "Adalet arayıcıları"
neredeydiler?
Beyler belki haklı olabilirsiniz ama, iki tarafa da millet
inanmıyor.
Eğer adaletle davransaydınız geçmişte, inanılmaz bir güçtünüz
şimdi; güç adalettir çünkü.
Çözüm ise samimi olanlar için çok basit: Yargının
bağımsızlığı.