Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Yaklaşık Türkiye’nin 3,5 katı genişliğinde olan 19-20 milyon insanın yaşadığı ve iki şehir arasındaki mesafenin en az 1000 km olduğu ülkenin dört bir yanından “Hükümet İstifa”, “İhtiyar Git” sloganları yükselmeye başladı. “İhtiyar” vasıflandırması ile kastedilen kişi ise ülkenin ilk Cumhurbaşkanı Sultan Nazarbayev idi. Sultan Nazarbayev, her ne kadar Cumhurbaşkanı değil idiyse de, ülkenin en önemli ve bir bakıma en üst makamı olan Millî Güvenlik Konseyi Başkanlığında BAŞKAN olarak görev üstlenmişti.
Fakat olayların hedef saptırarak, giderek şiddetlenmesi karşısında yapılan zam geri alındı, Hükümetin istifası kabul edildi, Sultan Nazarbayev, Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığından istifa etti. Ama bütün bunlara rağmen olaylar bütün şiddetiyle devam etti. Demek ki, belirlenen başka bir hedef vardı. Nitekim olayların 3. gününde 12 güvenlik görevlisinin ölmesi, 353 kamu görevlisi ve 1000’e yakın sivilin yaralanması üzerine OHAL ilan edildi. Bunu takiben de bizzat Cumhurbaşkanı Kasım Cömert TOKAYEV, taraflarını Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Ermenistan ve Belarus’un teşkil ettiği Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütü ( KBAÖ)’den askeri yardım talebinde bulundu. Bunun üzerine başta Rusya olmak üzere üye ülkeler “Barış Gücü” adı altında Kazakistan’a asker gönderdiler. Böylece30 sene aradan sonra Rusya tekrar askerî gücüyle birlikte Kazakistan’a girmiş oldu.
Kazakistan-Rusya ilişkilerinde geçmişe bir bakalım!
Geçmişe baktığımızda, Rusların 18. asrın başlarından itibaren Kazakistan’a girdiğini görürüz. Ruslar 18. asrın sonlarına doğru Kazakistan’da tamamen söz sahibi olurlar. Bolşevik İhtilalinden sonra da Ruslar, Kazakistan için yeni bir tarz belirlerler. Buna göre Sovyetler, köylü çiftlikleri kurarak Kölhozlar vasıtasıyla bütün Kazak Türkü’nü köylü statüsüne dönüştürür.
Kölhozlar’da yetiştirilen ürünler Sosyalist Cumhuriyetler birliğinin Kazakistan dışındaki birimlerine gönderilerek Kazakistan halkına bir bakıma varlık içinde yokluk çektirilir. Bu politika sonucu 1930-35 yılları arasında Kazakistan’da 1,5 milyondan aşkın Kazak açlıktan ölür. Bu sefer halk İran’a, Afganistan’a, Çin’e doğru kaçmaya başlar. Bunun üzerine Moskova, dışardan 2,5 milyon Rus’u getirip Kazakistan’a yerleştirir. Böylece Kazakistan’ın genel nüfus yapısı içerisindeki Kazak’ların oranı %30’lara düşer. Bu durumun dillendirmesinden korkularak milli ve Dinî hassasiyete sahip aydınlar Sibirya’ya sürülerek yokluğa mahkum edilir.
16 Aralık 1991 bağımsızlık ilanından sonrası!
16 Aralık 1991 Bağımsızlık İlanından sonra yapılan ilk Cumhurbaşkanlığı seçiminde Devlet Başkanlığına Sultan Nazarbayev getirildi. Nazarbayev geldiğinde Kazakistan sefilleri oynuyordu. Sovyetlerden ayrıldığında Kazakistan’ın hiçbir şeyi yoktu. Ülkenin bütün kaynakları Rusya’ya akıyordu. Nazarbayev Kazakistan’ın kaynaklarını çok dikkatli bir şekilde Kazakistan halkı için harcamaya başladı. Ama bu süreçte Rusya’yı da ürkütmedi, dengeli bir yol izledi. O kadar ki, 30 yıl içinde Kazakistan inanılmaz bir şekilde büyüdü ve fert başına düşen millî gelir 1000 $’dan 9000 $’ın üstüne çıktı. Bu süreçte Nazarbayev, bilhassa Yeltsin ile olan dostluğunu iyi kullanarak Rusya ile sınır antlaşması yaptı. Şayet vaktiyle o sınır antlaşması yapılmış olmasaydı bugün yaşanmış olan müdahale şimdiye kadar çoktan yaşanmıştı.
Bu arada Rusya her seferinde Kazakistan’ı kendisinin arka bahçesi olarak görmeye devam etmiş ve onu zoraki olarak kendisiyle birlikte bazı antlaşmalara girmeye fiilen mecbur bırakmıştı. Nitekim Kazakistan, Rusya’yı ekonomik olarak desteklemeye yönelik Rusya öncülüğünde kurulmuş olan Avrasya Ekonomik Birliğine ve temel hedefi ilk planda Rusya’nın güvenliğini esas alan Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’ne hep Rusya’nın arzusu doğrultusunda girmişti.
Ama zaman zaman Kazakistan, temel hedefi Rusya’nın güvenliğini esas alan Kollektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden ayrılıp Avrupa ile yakınlaşma arzusunu dile getirmiş olmasına rağmen, bu hususta bir sonuç alamamıştı. Kaderin cilvesine bak ki, Türk Devletleri Teşkilatı’nın kuruluşuna ümit bağlamış olan Kazakistan, düşmüş olduğu bu zor durum karşısında vaktiyle ayrılmak istediği Kolektif Güvenlik Antlaşması Örgütü’nden medet umuyor, Rusya da onun bu talebini bütün dünyaya gerekçe olarak göstererek, askeriyle birlikte 30 sene sonra Kazak kardeşlerimizin öz yurduna giriyordu.
Türk Devleti Teşkilatı
Önceki adıyla Türk Dili Konuşan Ülkeleri İşbirliği Konseyi ve Akraba Toplulukları adını taşıyan birliktelik 8. zirvesini Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında 12 Kasım 2021 tarihinde İstanbul’da Demokrasi ve Özgürlük Adası’nda gerçekleşmişti. Zirve sonunda Konseye yeni bir mahiyet kazandırılmış ve konseyin adı ve yapısı “Türk Devletleri Teşkilatı” adı altında uluslararası nitelikte devletlerarası bir tüzel kişiliğe bürünmüştü.
Bütün dünya, Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi’ne kültürel bir birliktelik gözüyle bakarken, Türk Devletler Teşkilatı’na aynı anlayışla bakmadılar. Bilhassa Türkiye, 2020’de Dağlık Karabağ’da kilit bir oyuncu olduğunu göstermekle, gerek Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinin gerek ABD, Rusya ve Çin dahil diğer bütün ülkelerin gözünde güçlü bir argüman oluşturmuştu.
Bunun üzerine Türk Konseyi, Türk Devletleri Teşkilatına dönüştüğünde, dikkatleri çekecek şekilde Nazarbayev bir açıklama yaparak, bu birlikteliğin bir kültürel birlik mahiyetinde, akraba topluluklarının bir araya gelmesinden ibaret olduğuna vurgu yapmış; aksine askerî güç birliğine dayanan bir teşkilat ve bir blok olmadığını ifade etmiştir. Böylece bilhassa Rusya ve Çin’e mesaj vermişti.
Zira Rusya, Kazakistan’ı daima kendi arka bahçesi olarak görmesinin tabii sonucu güvenliği açısından, onun Türk Devletleri Teşkilatına girmesini çıkarlarına ters buluyordu. Çünkü Zengezur koridoru ile birlikte Türkiye bütün Türk Dünyası’na doğrudan varabilecekti. Önceden Türkiye’den çıkan bir TIR Rusya içlerinden geçip Türk Dünyası’na ulaşabiliyordu. Ama şimdi Zengezur koridoru açıldıktan sonra, Zengezur- Hazar güzergahını takip edip karşı tarafa geçecek, böylece Rusya içlerine uğramadan Türk Dünyası’na ulaşmış olacak. Böylece Rusya bu koridordaki gidiş-gelişlerden pay alamayacaktı.
Bunun sonucu Rusya’nın bölgeyi ekonomik olarak domine etmesi gittikçe zora giriyordu. Bu arada Rusya, süper güç olmak için adeta sabırsızlanıyor, ama mevcut ekonomik gücü buna imkan vermiyordu. Rusya’nın bir tek güçlü olduğu taraf vardı o da “ORDU”su idi. Teknolojideki gelişmelere ayak uyduramadığı için o sahada da biraz geri düşmüş vaziyette idi. Herşeye rağmen tek güç kaynağı ordusu idi. İşte en son örneğiyle ordusuna güvenerek 30 sene sonra bir kere daha Kazakistan’a girmişti.
Hibrit savaşlarında değişmeyen Rus taktiği!
Rusya bir yere müdahale etmek istediğinde Rusya’nın kolayına değişmeyen bir müdahale taktiği vardır. Kazakistan’daki son uygulamasında önce şovanist ruhlu fanatik insanları kışkırtıp ortalığa salıverdi, yavaş-yavaş kabaran olaylar karşısında bizzat kendi elleriyle üretmiş oldukları bahaneleri müdahalelerine gerekçe göstererek silahlı kuvvetleriyle birlikte içeri girdi.
Üstelik, “istemezük yan cebimize koy” dercesine nazlanarak birtakım kahredici şartlar da ileri sürdü. Nitekim Kazakistan Cumhurbaşkanı TOGAYEV Rusça yardım talebini KGAÖ’ye yöneltince Rusya ileri sürmüş olduğu şartlarla, Kazakistan’dan Kırım’ın ilhakını tanımasını, Rusça’yı 2. Resmî Dil olarak kabul etmesini, Kiril alfabesine dönmesini, Rus okullarına serbestlik tanınmasını, yardım talebinin kabul edilmesi için önşart olarak ileri sürmüş.
Bir bakıma “ilhak” ve” işgal maddeleri”ni andıran bu şartlar kabul edildi mi, edilmedi mi bilemiyorum. Oradaki talebelerim vasıtasıyla bildiğim bir şey var ki; o da 30 yıllık dönem içerisinde Kazak kardeşlerimizin öze dönüş, ruh ve manalarıyla bütünleşip Müslüman Türk’ün şuur ve asaletine bürünmeleri bihayli mesafe almış durumda. Yoksa bir Kazak’ın, karşısında kendisiyle Rusça konuşan bir Rus veya bürokrata “sizi anlamıyorum lütfen benimle Kazakça konuşun” demesi kolay bir iş değildir.
Yine öğrencilerim vasıtasıyla tesbit ettiğim bir özellikleri, aynen bizdeki gibi onlarda da toprak kutsaldır. Zira ulu babalarının naaşları o toprağın altında medfundur. Nitekim Kollektif Güvenlik güçlerinin Kazakistan’a girmesinden halk çok rahatsız olmuştur.
Peki bu işte kimin parmağı var
Bir kere daha ifade edeyim ki, Kazakistan Türk Devletleri Teşkilatı’nın en büyük halkasıdır. Yukarıda detaylarını ifade ettiğim şekliyle, dünyanın bu yeni birlikteliğinden en çok rahatsızlık duyanlar Rusya, Çin, ABD ve Batı ülkeleridir.
Bende hakim olan kanaat; ABD ve Batı, Ukrayna üzerindeki planlarını sekteye uğratmadan sonuçlandırabilmek için Rusya’yı oyuna getirip Ukrayna bir, Kazakistan iki şeklinde, Rusya’nın cephelerini çoğaltmış oldular. Bu yolda da uzun sürede alt yapının oluşumunda SOROS ve FETÖ’yü taşeron olarak kullandılar. Nitekim SOROS “benim olmadığım yerin varlığı düşünülemez.” diyerek bu hususta bir ipucu vermişti. Dolayısıyla SOROS ve FETÖ’nün bu işin içinde olmadığı düşünülemez.
Bir tespit bir temenni!
Kazakistan’da meydana gelen son olaylar üstüne, kamuoyunu aydınlatmaya yönelik yapmış olduğum araştırma ve incelemeler sonucu ulaştığım tesbit şudur: Türk Devletleri Teşkilatı’nın vücut bulup ortaya çıkması dünyanın neresinde olursa olsun, hangi devletin vatandaşı olursa olsun, Türk milletine mensubiyet duygusu içerisindeki her bir ferde izahı zor bir güven duygusu kazandırmıştır.
Arzu ve temennim ise; bilhassa bizim Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak, Türk Devletleri Teşkilatı kurulduktan sonra çok ölçülü ve dengeli davranmakla birlikte, güvensizlik olgusunun hakim olduğu bir Devletler Birliği Teşkilatı’nın olamayacağını aklımızdan çıkarmamamızdır.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlar.