Kaynak: Devlet bana ilgi göstermiyor!
Abone olAnalizleriyle kafalarda sürekli soru işaretleri bırakan Mahir Kaynak kendini anlattı. Devletle hareket ettiği düşünülen Kaynak, aksine devletten ilgi görmediğini söyledi.
Her zaman ilginç bir şey söylemeyi başarıyor, ileri sürdüğü
tezlerin doğrulanacağı günleri bekliyor. Mahir Kaynak çok satanlar
listesinin üst kısımlarına hızla tırmanıyor. Yayıncıların en çok
peşinde koşturduğu, neredeyse her iki ayda bir kitabı çıkan bir
yazar. Kendisiyle geç gelen yazarlığından 12 Mart’a kadar pek çok
şeyi konuştuk.
Gün geçmiyor ki yeni bir Mahir Kaynak kitabı çıkmasın. Son dört
ayda dört kitabı çıktı. Aslında oturup kitap yazdığı söylenemez. Bu
kitapların bir kısmı kendisiyle yapılan özel söyleşilerle, bir
kısmı da yazıları toplanarak hazırlanıyor. Ama her hâlükârda en az
10 bin satıyor. Uzun lafın kısası, yayıncılar Mahir Kaynak’ın
peşinde. “Sürekli talep var. Bunları karşılayamıyorum.” diyor.
Halbuki Kaynak, 60’lı yaşlarına kadar yazıyla ilişkisi olmamış bir
kişi. Eğer ömrü vefa ederse ve alışkanlıklarını kırabilirse
kurgusunu da hazırladığı bir roman yazmak istiyor. Belki böylelikle
40’lı yaşlarına kadar elinden bırakmadığı, zamanla içerdiği
duygular çok tanıdık geldiğinden bıraktığı roman sanatıyla da
barışmış olacak.
Mahir Kaynak, 9 Mart’ı (1971) ortaya çıkartan ‘tarihî’ bir aktör,
MİT’in en çok tanınan yüzü. Fakat bir zamanlar daire başkanlığına
kadar yükseldiği bu kurumla ilişkilerinin pek de düzgün olduğu
söylenemez. Bir ara eski bir MİT müsteşarı kurum mensuplarına
Kaynak’la konuşmayı bile yasaklamış.
Kendini komplo teorisi yapan değil bozan biri olarak görüyor;
“Diyorum ki, siz bir kurguyu yaşıyorsunuz. Ben bunu bozmak
istiyorum. Ama bu kurguyu hazırlayanlar, insanın zihnini belli bir
şekilde şekillendirenler bundan nefret ediyor.” Peki ona göre
komplo teorisi nedir? Kaynak, dünyayı ele geçirmeye çalışan Malta
Şövalyeleri gibi gizli örgütlerin var olduğu iddiasını, depremin
ABD tarafından yapıldığı şeklindeki görüşleri komplo olarak
değerlendiriyor. Bunların herhangi bir gerçekliği olmadığını
söylüyor. Sorusu basit: “Madem dünyayı ele geçirmeye çalışan
örgütler var, dünyaya hükmeden istihbarat örgütleri niye sessiz
kalıyor?” Analizlerinde çıkarma toplama işini sıklıkla yapıyor, iyi
bildiği matematiğin tekniklerini kullanıyor ve kısa sorular
soruyor.
-Sizinkisi geç gelen ama çok talep gören bir
yazarlık.
Evet, yetişemiyorum da aslında. Bu biraz hayatın akışıyla ilgili.
Yazabileceğimi zannediyordum fakat alışkanlığım yoktu. Hayat beni
bambaşka bir yöne sürükledi. Yazmayı denemem kendi irademle olmadı,
esas itibariyle taleplere cevap şeklinde oldu. Üniversitenin
gerekleri için bir şeyler yazdım ama bu çok sınırlıdır. Gençlik
yıllarımda yakın arkadaşlarımdan biri, senin yapabileceğin en iyi
iş yazarlık demişti ama hiç ciddiye almamıştım onu. Genel olarak
benim hayatım zaten kendi planladığım çerçeve içinde gelişmedi. Hep
dış etkiler beni bir yerlere götürdü. Yazarlık da öyle oldu.
- “Hayatım kendi irademin doğrultusunda geçmedi.” cümlesi
aslında sizin görüşlerinizi çok iyi özetliyor. Çünkü siz dünyada
olup bitenleri de böyle değerlendiriyorsunuz.
Ben şunu söylüyorum: Dünya yönetiliyor. ABD başkanı sabah kalkıyor,
bugün dünyada ne olmuş deyip buna yönelik tepkilerle dünyayı
yönetmiyor. Bazı insanlar projeler yapıyor ve dünyaya bunlar yön
veriyor. Hiçbir biçimde, birilerinin kafasından geçirdiği veya
yaptığı planlar uygulanır ve dünya harfi harfine buna uyar demek
istemiyorum. Ama bu planların olmadığı anlamına da hiçbir zaman
gelmez. Bunların birçoğu tutar. Bazen de çok stratejik konuda
bambaşka bir olay cereyan eder, dünyaya yeniden o şekil verebilir.
Ben projeleri deşifre ediyorum, kimin ne düşündüğünü anlamaya
çalışıyorum. Ne olacağını söylemek falcılıktır. Onu ancak falcılara
sorabilirsiniz. Dünyayı yöneten güç odakları ne istiyor, ne yapmaya
çalışıyor sorusunun cevabını eğer aklınız yeter, bilginiz kafi ise
verebilirsiniz.
-Dünyada büyük birkaç grup ve bunların ürettiği projeler
var, bütün her şey bunların rekabetinden
kaynaklanmaktadır.
Bu etkileşimdir. Ya zekamız yetmediği ya da yeterli donelere sahip
olmadığı mız için analizlerimizde hata olabilir. Ama bu ana hatları
en azından kestirmemize engel olmaz. Mesela şu anda ben yeni bir
aktör üzerinde duruyorum. Bu devlet değil ama devlet kadar etkili.
Hatta onları aşan bir gücü var: Küresel sermaye.
-Ne zamandan beri böyle düşünüyorsunuz?
11 Eylül olduktan sonra STV’de Açı Programı’nda 11 Eylül’ün sistem
dışı bir aktör tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını,
bunun çok ciddi nedenleri olduğunu ve bunun ABD’nin operasyonları
için bir gerekçe teşkil edeceğini söyledim. Afganistan
operasyonundan sonra sıranın Ortadoğu’ya geldiğini, Irak’ın hedef
olduğunu da tahmin edebildim. Buradaki problem çatışan taraflar
tayin edilemedi. Yani eskiden bir rahatlığımız vardı. Bir tarafta
Sovyet Bloku öbür tarafta ABD. Şimdi tarafları tayin edemiyor
dünya. Bir tarafta El Kaide, diğer tarafta bütün dünya gibi bir
anlamsızlığın içerisine düşüyor. Ben burada dedim ki şu an mücadele
eden taraflardan bir tanesi küresel sermaye bir tanesi de ulus
devlet yapılarıdır.
-Size göre makbul olan küresel sermaye mi?
Ben analizlerimi yaparken kimin haklı kimin haksız
olduğunu, kimin dünyaya nasıl daha iyi bir düzen kuracağı gibi bir
noktadan hareket etmiyorum. Sadece bunlardan hangisi kazanabilir
sorusuna cevap arıyorum. Bu da çok sübjektiftir. Mesela şu anda
küresel sermayenin kaybedeceğini, ulus devlet yapılarının ön plana
çıkacağını söylüyorum. Ama bu doğrudan doğruya bir
değerlendirmedir. Bu açıdan Türkiye’deki siyasi yapının küresel
sermayenin bir uzantısı olduğunu ve onun kaderinin de yenilmek
olduğunu söylüyorum.
-En karmaşık konularda bile söyleyecek sözünüz var, bir
çırpıda “bu budur” diyorsunuz. Her şey bu kadar basit
mi?
İnsanların genel tavrı, olaylar gerçekleştirdikten sonra analizini
yapmaktır. Oysa ben olay olmadan önce başlarım analiz yapmaya.
Mesela ABD içindeki çekişmenin, farklılaşmanın çok eskiden beri
farkındaydım. Onun bir şekilde çözülmesi gerektiğini düşünüyordum.
11 Eylül’ü, gibi ikiz kulelerinin ortadan kaldırılacağını
bilemezdim. Onun dışında Türkiye’de Güneydoğu Anadolu konusunda
benim düşüncelerim çok farklıdır. Bu nedenle çok büyük baskılar
altında kaldım. Kürt lideri ne yapmak istiyor? Bu beni hiç
ilgilendirmez. Ben ne olabilirin cevabını ararım. Mesela bunun
ekonomisi ne olacaktır sorusunun cevabı bile yeni bir devlet
oluşumu korkusunu geçersiz kılıyor. Ben diyorum ki böyle
birilerinin niyeti varsa ve siz buna karşıysanız bu yapıyı
inceleyin, bu yapının belirli yerlerini kırın. Her şey bir
sistemdir. Sistemi en zayıf noktasından çözersiniz.
-İsminizle “Mahir bir Kaynak” diye espriler yapılıyor. Bu
gerçek adınız mı?
Bu bir tesadüften ibaret. Tabii bu bir kaderdir. İnanan insanlar
bir yerde de kadere inanmak durumundalar. Ben kendi kaderimi
yaşıyorum.
-Analizlerinizi yaparken matematikten yararlanıyor
musunuz?
Üniversitede ben matematik dersleri de verirdim ve matematik
dersleri diğer derslerden çok daha fazla rağbet görürdü. Matematiği
bir metod olarak kullanıyorum. Asistan olduktan sonra fen
fakültesinde dersleri takip etmek suretiyle resmi değil ama özel
olarak lisansüstü düzeyine kadar geldim matematikte.
-MİT’ten çıkıp da sizin kadar popüler olan yok. Son 15
yılda görüşlerinizle kamuoyu oluşturabiliyorsunuz. Sizi kıskanıyor
olabilirler mi?
Çok kızdıklarını tahmin edebiliyorum. İki nedenle? Bir defa benim
görüşlerimi paylaşmıyorlar. Kamuoyunda bazıları benim görüşlerimi
devletin ya da MİT’in resmî görüşü olarak algılıyor. Bundan çok
rahatsız oluyorlar. Gerçekten de şunu açık olarak söylemek
zorundayım. Dünyaya benim gibi bakmıyorlar. Ya onlarınki yanlış, ya
da benimki. Aramızda hiçbir benzerlik yok. Eskiden beri
böyledir.
-Orada çalışırken de mi?
Çalıştığım zaman da böyleydi. Tamamen farklı bakardık. Tipik bir
örnek vereyim. 12 Eylül’ün onlar sağ sol çatışması olduğunu
söylüyordu, ben de bir komünist görsem de alnından öpsem diyordum.
O zaman da bunun bir darbe hazırlığı olduğunu söylüyordum. Rapor
olarak da verdim. Türkiye’de bir komünist darbe olacaksa en fazla
ABD’nin telaşlanması lazım. ABD rahat. NATO gibi bir örgüt
Türkiye’de komünist tehlikesinden hiçbir şekilde rahatsız olmuyor.
12 Eylül öncesinde de solculara siz darbecilerin uşaklarısınız
diyordum. Çünkü darbenin sebeplerini biliyordum. 12 Mart öncesinde
de içinde bulundum. Hiçbir zaman bunu bir iç mesele olarak
görmedim.
-Siz aslında bir devlet memurusunuz, MİT’te çalıştınız, 22
yıllık öğretim görevliliği hayatınız oldu. Devlet katında gerekli
ilgiyi gördüğünüzü düşünmüyor musunuz?
Hayır hiç ilgi görmedim. Çünkü ben 12 Mart meselesinin dünya
dengelerini etkilediğini düşünüyorum. Eğer 12 Mart olmasıydı, 9
Mart darbesi Türkiye’de başarılı olsaydı bugün dünyanın çehresi
değişirdi. Ben bu kadar önemsiyorum. Bunun sebepleri var,
tartışırım da. Ama bir MİT tarihi yazılıyor. İçerisinde 12 Mart’tan
iki sayfa bahsediliyor. O iki sayfa içerisinde de benim hakkımda
kötü birtakım iddialar yazılıyor. Ben burada dünya dengelerini
etkileyen bir olay var diyorum. Onlar diyorlar ki olay çok basit,
bir darbe teşebbüsü vardı, engelledik. Bana göre MİT’in yaptığı tek
istihbarat operasyonu budur. İkincisi yoktur. Casus yakalamak
ABD’de FBI’nın işidir.
-Devlete dargın mısınız?
Devletin bana hiçbir zaman destek olmadığını rahatlıkla
söyleyebilirim. Aksine bana yönelik kötü operasyonların ya
destekçisi oldular ya da buna karşı sessiz kaldılar. Ben
uluslararası operasyonlara maruz kaldığımı düşünüyorum. Ayrıca
devlete hiçbir borcum yok. En ufak, bir kuruş bile... Ne maddi, ne
de manevi. Onların bana borcu var mı bilmiyorum.
-Kızınızla hiç görüş ayrılığınız oluyor mu?
Tabii, bazı konularda bazı farklılıklarımız oluyor. Bunun temelinde
benim iktisadi tarafı da göz önüne almam yatıyor. Benim asıl
mesleğim iktisatçılık. Olayı sadece uluslararası ilişkiler
boyutuyla izlemiyorum. Birbirimizi etkiliyoruz. Ama her birimizin
ayrı düşünceleri var. Ayrı dünyaları var.
-Size komplocu denmesinden rahatsız oluyor
musunuz?
Kendimi analiz yapan bir insan olarak görüyorum. Birisi oturup da
bana düşüncen yanlıştır demiyor. Bu komplodur diyor. Onu tartışmayı
cesaret edemiyor. Çünkü komplocudur demek, içinde bunlar yalandır
imajını da içerir. Böyle bir şey söyleyerek tartışmanın dışına
atıyorlar kendilerini. Ama ben kendimi komplo teorisyeni olarak
görmüyorum.
-Gündelik hayatta sıradan bir yaşamınız var. Ama çağrılan
her yere de gitmeye çalışıyorsunuz. Görebildiğim kadarıyla bir
korumanız yok. Birilerini rahatsız edecek şeyler de söylüyorsunuz.
Hiç korkmuyor musunuz?
Ben mücadelenin tarafı değil, gözlemcisiyim. Başından beri şunu
söyledim. Ey büyük güçler, siz beni bertaraf edebilirsiniz. Eğer
kendinize yakıştırıyorsanız yapın. Ama tarih sizi lanetler.
Yapayalnız bir adama bir devletin, bir büyük gücün galip çıkması
herhalde o büyük güce şeref katmaz. Ama isterlerse yapabilirler.
Bunu da engelleme imkânım yok. Ama şu var, böyle bir şey olabilir.
Ama bunu bir endişe olarak bile taşımıyorum. Aklen kabul ediyorum
ama endişe taşımıyorum. Ve hazırım. Zaten hayat fanidir.
-Dünyayı belli başlı üç grup yönetiyor demek, insanlarda
“ne yapsak boş” kaderciliğine itmiyor mu?
Hayır, çok yanlış. Aslında kendilerine verilen kurguyu aynen kabul
ettiklerinde kaderciler. Mücadele şansları hiç yok. Bilmediğin
şeyle mücadele edemezsin. Ben diyorum ki öğren, bil. Yeni
öğrendiğin şeyden önce korkarsın. Ama bir süre sonra onun
zaaflarını öğrenir, yenilebilecek bir güç olduğunu anlarsın. Ama
bilmediğin zaman yapamazsın.
-Kendimi anlatma ihtiyacı hissettim ve bunu başardım
diyorsunuz bir yerde. Bunu biraz açabilir misiniz?
Benim kamuoyuna çıkışım esas itibariyle bir savunma refleksidir.
Çünkü benim hakkımda her şey söylendi. O ithamları alt alta
koyduğunuz zaman dünyada benden daha korkak bir adam yoktur.
1971’de deşifre olduktan sonra böyle oldu. Bunun tipik bir örneği
vardır. Benim kızım eli yüzü düzgün bir insan. Bir gün hocası ona
diyor ki, senin baban ne iş yapar. Öğretim üyesi. Adı ne? Mahir
Kaynak. “Hayır! Sen o adamın kızı olamazsın” diyor. Böylesi bir
imajla karşı karşıyayız. Dünyadaki bütün kötü şeylerin,
yanlışlıkların simgesi haline geldim. Kendimi savunmak için ortaya
çıktım. Olaylar buraya kadar geldi. Sonuç olarak bütün bu olaylar
zincirini yaşamasaydım da düşünen bir adam olarak Türk toplumuna
hizmet etseydim çok daha faydalı olurdum. Ama kısmet böyleymiş.
-Geçen yıl politik kurgu fırtınası esti. Metal Fırtına’yı
okuma imkânınız oldu mu?
Metal Fırtına’yı 30-40 sayfa okudum, sonra bıraktım. Yazarına da
söyledim. Beni hiç ilgilendirmiyor dedim. Hiçbir gerçekliği
yok.
Söyleşi: Muhsin Öztürk
Kaynak: