Hiç kendimizi kandırmayalım.
Uludere’de havadan bombalar yağdırılıp 35 genç insan öldüğünde,
batıda yaşayanlar “bir dakika ne oluyor” demedi.
Nasıl olur da sivillerin tepesine bomba yağdırılır diye
sormadı.
Ölen insanların yakınlarının acısını paylaşmadı.
Diyarbakır Baro Başkanı Emin Aktar taziye çadırından
gözlemlerini aktarırken, cenaze sahiplerinin en çok buna
üzüldüklerini açıkladı.
Kendilerini yalnız hissettiklerini söyledi.
Yalnızlardı da zaten.
Aslında bir süredir ülkenin doğusu ile batısı aynı şeylere
üzülmüyor, üzüntüleri de sevinçleri de paylaşmıyor.
Kafamızı kuma gömüp, görmezden geldiğimiz gerçek bütün
çıplaklığıyla Uludere’de çıktı ortaya.
Ölen 35 gencin 30’unun soyadı aynıydı, yaşları 20’nin
altındaydı.
Ama batıda büyük çoğunluk empati yapmadı.
O kaybın bir ailede yaşattığı travmayı düşünmedi. Onlarla
birlikte üzülmedi.
Bunda, haberi vermek için resmi açıklama bekleyen
televizyonların da suçu var, krizi yönetemeyen siyasetçilerin
de.
Ama suçlu aramaktan ziyade şimdi doğru tespit yapma zamanı.
Terör denilen bela toplumdaki vicdanı da alıp götürdü.
Son aylarda terörle mücadeleyi matematiğe bağlandığı, sayılardan
ibaret sayıldığı, ölenlere “onlardan ve bizden” diye bakıldığı
gerçeği yüzümüze çarpılıverdi.
Olay vahim bir hata mıydı?
İşin içinde bir iş mi vardı?
Derin PKK, derin devlet komplosu ile mi karşı karşıyayız?
Elbette bugün değilse bile yarın bu sorulara yanıt
verilecek.
Ama asıl karşı karşıya olduğumuz tehlikeyi ortadan
kaldırmayacak.
Çünkü kaybediyoruz…
Vicdanımızı, insanlığımızı ve bütün bunların sonucunda da
“birlikte yaşama” arzumuzu.