Kavakçı'nın hatıraları tartışılacak
Abone olDemirel'e vicdansız diyen Kavakçı, Ecevit’in 'haddini bildirin' sözünü duyduğunda hissettiklerini şöyle anlattı:
Vakit Gazetesi'nin haberine göre, Merve Kavakçı,18 Nisan 1999
yılından sonra yaşadıklarını anlattı.Demiral'e, "vicdansız" diyen
Kavakçı, “...Sayın Aydın Menderes’i ziyaretim sırasında, genç bir
milletvekili olarak tavsiyelerini almak istedim. Hatırlıyorum da,
Sayın Menderes’in eşi o gün bana, ‘Şöyle peruk gibi bir şey
kullansanız Meclis’e giderken’ demiş, bense evinde misafir oluşumun
verdiği sorumluluk ile cevaben sadece gülümsemeyi tercih etmiştim"
dedi. "HADDİNİ BİLDİRİN” DEDİĞİ AN Merve Kavakçı, DSP lideri
Ecevit’in ağzından “Bu kadına haddini bildirin” tehdidini
duyduğunda hissettiklerini şöyle anlattı: “Ecevit, zenci Rosa
Parks’a haddini bildiren beyaz otobüs şoförü edasıyla parmağını
bana doğru uzatarak, ‘Bu kadına haddini bildirin’ diye bağırıyordu.
Özgürlük karşıtı, tek tipçi zihniyet kendini mekân ve zamandan
bağımsız olarak nasıl da gösteriyordu. İçimden ‘Ne acıdır hiç
ölmeyeceklerini zannedenlerin hali’ diye geçiriyordum. Ecevit
çağdaş ve ben başörtümden dolayı çağdışı sayılıyorsam,
çağdışılığımla gurur duyuyorum.” “VİCDANSIZ DEMİREL” “Bir ara
salondaki sesi kısık televizyona kayıyor gözüm. Cumhurbaşkanı
Demirel konuşuyor. Demirel, Ispartalı olması sebebiyle dayımları
yakından tanıyan İslâmköy’lü Demirel konuşuyor ve hiç vicdanı
sızlamadan, gözünü kırpmadan milletine yalan söyleyebiliyor: ‘Merve
Kavakçı ajan provokatördür.’ Bu sözleri bile bile nasıl sarf
edebiliyor? Küçükken yaşadığı köyde hiç mi Allah korkusu konmamış
onun kalbine?” “PERUK GİBİ BİR ŞEY TAKSANIZ” “...Sayın Aydın
Menderes’i ziyaretim sırasında, genç bir milletvekili olarak
tavsiyelerini almak istedim. Hatırlıyorum da, Sayın Menderes’in eşi
o gün bana, ‘Şöyle peruk gibi bir şey kullansanız Meclis’e
giderken’ demiş, bense evinde misafir oluşumun verdiği sorumluluk
ile cevaben sadece gülümsemeyi tercih etmiştim.” 18 Nisan 1999
genel seçimlerinde Fazilet Partisi’nden milletvekili seçilen, ancak
2 Mayıs’taki törende başörtülü olduğu gerekçesiyle Meclis’te yemin
etmesine izin verilmeyen Merve Safa Kavakçı, öncesi ve sonrasıyla o
günlere ilişkin bilinmeyenleri kaleme aldı. “NESRİN ÜNAL’I ARADIM”
Kavakçı’nın anılarının bazı bölümleri şöyle: “Nesrin Ünal’ı
seçimlerden sonra iki defa aradım. Birincisi kendisini tebrik etmek
için, diğeri ise bilerek veya bilmeyerek verdiği bazı demeçlerin
temsil ettiği kesime zarar verdiğini düşündüğümü nazikçe açıklamak
ve Meclis’e girdiğinde başını açmayacağını ümit ettiğimi söylemek
içindi. Aradım ama aradığıma da pişman oldum, başörtüsü sorununu
Meclis’te çözecekler düşüncesiyle, 1999 seçimlerinde MHP’ye oy
verenler gibi...” “...Nesrin Hanım’a ikimizin de ilk başı örtülü
milletvekilleri olmamız sebebiyle birbirimize destek
olabileceğimizi, halkın bizleri bu şekilde seçtiğini, önümüzde
hukuki bir engel olmadığını, İç Tüzük metninin bu konuda açık
olduğunu, bu sebeple de prensiplerimizden taviz vermememiz
gerektiğini hatırlattım. Nesrin Hanım, konuşmayı farklı boyutlara
götürerek, agresif bir tavır içerisine girdi.” AYDIN MENDERES’İN
HANIMI “...Sayın Aydın Menderes’i ziyaretim sırasında, genç bir
milletvekili olarak tavsiyelerini almak istedim. Hatırlıyorum da,
Sayın Menderes’in eşi o gün bana ‘Şöyle peruk gibi bir şey
kullansanız Meclis’e giderken’ demiş, bense evinde misafir oluşumun
verdiği sorumluluk ile cevaben sadece gülümsemeyi tercih etmiştim.”
DSP’Lİ KADINLAR TACİZ ETMİŞ “Meclis’teki olaylardan sonra birçok
DSP’li hanım gece gündüz telefon edip, basın danışmanlığımı yapan
Müzeyyen’e benimle alâkalı düşüncelerini söylemişler ve insanların
ne kadar terbiye yoksunu olabileceklerini göstermişlerdi.” Kavakçı,
ant içmek için Meclis Genel Kurulu’na girişi ve sonrasındaki
gelişmelerle ilgili ise şunları kaydediyor: “...Türkiye’yi, güzelim
ülkemizi dünyanın gözleri önünde iki paralık ettiniz diyorum
içimden. Acı acı düşünüyorum. Meğer kıyafetim bu insanları ne kadar
korkutmuş! Bir örtünün örümcek kafalı sahte batıcılarda uyandırdığı
korku ne kadar da büyükmüş!.. DSP’liler çığrışmalarına devam
ederken, dönüp bu olanları seyreden suskun gruba bakıyorum. O
‘erkek’ olmakla övünen MHP’lilere, ‘Başörtüsü meselesini Refah
Partisi çözemedi, biz çözeceğiz’ diyenlere, evlerinde eşleri, kız
kardeşleri, yeğenleri hatta kızları başı örtülü olanların sessiz
kalışlarına hayretle bakıyorum...” ECEVİT VE 2 MAYIS Merve Kavakçı,
DSP lideri Ecevit’in “Bu kadına haddini bildirin” şeklindeki
sözleri üzerine içinden geçenleri ise şöyle anlatıyor: “Ve Ecevit
zenci Rosa Parks’a haddini bildiren beyaz otobüs şoförü edasıyla
parmağını bana doğru uzatarak, ‘Bu kadına haddini bildirin’ diye
bağırıyordu. Özgürlük karşıtı, tek tipçi zihniyet kendini mekân ve
zamandan bağımsız olarak nasıl da gösteriyordu. İçimden ‘Ne acıdır
hiç ölmeyeceklerini zannedenlerin hali’ diye geçiriyordum. Bu
haleti ruhiye içerisinde aklımdan şu kıyaslama da geçiyor:
‘Terazinin bir kefesine bazılarına göre ‘gerici, çağdışı’ olarak
nitelendirilen kıyafetimle, bir bilgisayar mühendisi olarak
kendimi, diğer tarafına ise Sayın Ecevit’in çağdaşlığını koyuyorum
ve ‘çağdışılığımla’ gurur duyuyorum.” “VİCDANSIZ DEMİREL” Dönemin
Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in TRT 1’den yaptığı “Merve Kavakçı
ajan provokatördür!” şeklindeki açıklamaya da değinen Kavakçı,
olayı şöyle anlatıyor: “Bir ara salondaki sesi kısık televizyona
kayıyor gözüm. Cumhurbaşkanı Demirel konuşuyor. Demirel, Ispartalı
olması sebebiyle dayımları yakından tanıyan, babamı Dekanlığı ve
Başbakanlık’taki görevleri sebebiyle her sene Köşk’e yemeğe davet
eden İslâmköy’lü Demirel konuşuyor ve hiç vicdanı sızlamadan,
gözünü kırpmadan milletine yalan söyleyebiliyor: ‘Merve Kavakçı
ajan provokatördür’. ‘İlahi adalet neredesin? Biliyorum ben
sabırsızım, ama sen çok sabırlısın beni Yaratan...’ diyorum
içimden. ‘Bu sözleri bile bile nasıl sarf edebiliyor? Demirel
kimleri memnun etme çabasında? Torunu yaşındaki masum bir insana
iftira atabilmek böyle kolay mı olmalı? Küçükken yaşadığı köyde hiç
mi Allah korkusu konmamış onun kalbine? Yoksa kalbinde varmış da, o
korku yerini sonradan, bulunduğu makama rağmen kendisine emir
verenlerin korkusuna mı bırakmış?...’ diyorum içimden...”