Endülüs Emevî Devleti’nin son parçası Gırnata Emirliği, İspanyol tehdidi altındaydı. Gırnata Emiri Ebu Abdullah Muhammed, Osmanlı Padişahı II.Bayezid’den yardım talebinde bulunur. Osmanlı Devleti, Cem Sultan’ın hayatını riske atacağı endişesiyle Gırnata Emirliği’nin yardım talebini karşılıksız bırakır. İstediği yardımı alamayan Emir Ebu Abdullah, şehri İspanyol Kralı Ferdinand ve eşi, meşhur kirli Isebella’e teslim etmek zorunda kalır.
Son Emevi Emirliği’nin yıkılışı sonrasında Ebu Abdullah, yanında ailesi ile birlikte bir tepeye çıkar ve gözyaşları içinde Gırnata (Granada)’yı seyreder. Annesi, orada oğluna işte o meşhur sözü söyler: “Kadınlar gibi ağlayacağına erkekler gibi savaşsaydın.”
Gırnata Emirliği’nin 1492 yılında yıkılmasıyla birlikte Endülüs’teki son İslam devleti de tarihe karıştı. Kral Ferdinand ve kirli İzabella, kurdukları engizisyon mahkemeleri ile Katolikliğe geçmeyen yüz binlerce Müslüman ve on binlerce Yahudi’yi katlettiler. Engizisyondan kaçan 100 ile 200 bin arasındaki Yahudi, Osmanlı’ya sığındı. İspanya’daki Gırnata Emiriği’ne yardım etmeyen II.Beyazid, Ferdinand’ı ahmaklıkla suçlayarak Yahudilere kucak açtı.
Tarihi Emevi Devleti’nin başkenti Şam, Heyet Tahrir Şam liderliğindeki muhalifler tarafın 08 Aralık 2024 tarihinde 61 yıllık Baas rejiminden kurtarıldı. Rejimin düştüğü günün akşamı, Şam’daki oteller istihbarat servislerinin elemanlarıyla doldu. Herkes durumu gözlemlemek, ona göre pozisyon almak, yeni gücü devşirmek ve söz sahibi olmak için sahadaydı.
HTŞ çatısı altındaki muhaliflerin kontrolüne geçen Suriye’ye ziyaretler de başladı. Türkiye’den ilk ziyareti MİT Başkanı İbrahim Kalın gerçekleştirdi ve HTŞ lideri Muhammed Colani (Ahmet eş-Şara) ile görüştü. İkili birlikte Kasiyun Dağı’na çıkarak eski Emevi başkenti Şam’ı seyrettiler.
Şam’da oluşan yeni yönetimle yavaş yavaş diplomatik temaslar da kurulmaya başlandı. Türkiye ve Katar Büyükelçiliklerini faaliyete geçirdiler. ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf ve beraberindeki heyet, yeni yönetimin başı Ahmet eş-Şara’yı ziyaret etti.
Mısır’da yapılan D-8 zirvesi sonrası, Dışişleri Bakanı hakan Fidan’ın da ilk rotası Şam’dı. Böylelikle Türkiye, Suriye’ye ilk üst düzey resmi ziyareti gerçekleştiren ülke oldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Ahmet eş-Şara, Esed’in firar ettiği sarayda ilk ikili diplomatik görüşmeyi yaptılar. Görüşmenin ardından Fidan ve eş-Şara’nın adresi, Kasiyun Dağı’ydı. Bakan ve eş-Şara, panoramik Şam manzarası eşliğinde sıcak çaylarını yudumladılar.
Şam’a hâkim bir noktada bulunan Kasiyun Dağı, teolojide de bir önemli bir yere sahip. Üç semavi din ile de ilişkilendirilen Kasiyun, ilk kanın -kardeş kanının- aktığı yer olarak kabul ediliyor. Yine Hz İbrahim’in burada dua ettiği ve Hz İdris’in burada yaşadığı rivayet edilir. Bazı kaynaklarda, Hz. İsa’nın yeryüzüne bu dağda ineceği yazar. Habil ve İbni Arabi’nin makamları da burada bulunmaktadır.
Gerek İbrahim Kalın’ın gerek Hakan Fidan’ın Ahmet Eş-Şara ile Kasiyun Dağı’ndan Şam’ı seyretmeleri bana, Emir Abdullah’ın son Emevî Emirliği düşerken tepeden Granada’yı seyretmesini hatırlattı.
Türkiye, bu mitolojik ve teolojik dağdan;
· Şam’ı, Gırnata’nın yalnızlığına terk etmeyiz,
· Daha fazla kardeş kanı dökülmesine izin vermeyiz,
· Suriye topraklarında yeni engizisyonlara geçit vermeyiz,
· Yahudilere de biz hamilik yaparız mesajları vermiştir.
Suriye coğrafyası, Türklerin Anadolu’ya gelmeden önce yurt edindiği bölgedir. Uluslararası ilişkilerde bazen mesajlar, mitolojik ve teolojik olgular üzerinden verilir. Tüm dünyaya verilen bu mesaj, “Dört nala gelip uzak Asya’dan, Akdeniz’e bir kısrak başı gibi uzanan” Türklerin ayak sesleridir.