2001 yılında Genel Kurmay Başkanlığı, Güneydoğu’da belirli
şehirlerin kent ve ilçe merkezlerinde, orta ve lise düzeyindeki
okullarda sunum yapmak üzere birkaç askeri personel ve öğrencilere
verilmek üzere broşürler gönderdi.
İlgili ordu mensupları, İl Milli Eğitim müdürlüklerinden
aldıkları izinle her bir sınıfa ayrı ayrı girerek hem sunum
yaptılar hem de o broşürleri dağıttılar.
Tabi çoğu Kürt kökenli olan öğrencilere okumaları için verilen
resimlerle bezenmiş renkli broşürlerde ilginç bir teori
anlatılıyordu.
Özetle “Kürt halkının Türklerin bir boyu olduğu ve Kürt
kelimesinin dağlarda gezerken üzerine basılan kardan çıkan
kart-kurt seslerinden türeyen bir niteleme” olduğu
yazıyordu.
Ve uzun uzun şu meşhur “Kart- Kurt” teorisini
dillendiriyordu.
Yani,
Öyle fi tarihinde değil, bundan 10-12 yıl önce TSK'nın 12 ile 17
yaş arasındaki çocuklara “aslında Kürt denen bir şeyin
olmadığını, onların Türk olduklarını” anlatan ciddi bir
asimilasyon propagandası yapmasından bahsediyorum.
***
Ki daha da yakın bir zamana doğru gelirsek;
Cengiz Çandar, anılarını kaleme aldığı “Mezopotamya
Ekspresi” adlı kitabında ilginç bir anekdottan
bahsediyor.
17 Ekim 2008 tarihinde dönemin Genel Kurmay Başkanı İlker
Başbuğ, Çandar’ı Kürt Sorununu konuşmak üzere makamına davet
ediyor. Ve iki buçuk saat süren görüşmede, Çandar’ın en fazla
dikkatini çeken nokta Başbuğ’un kendi ülkesinde yaşayan Kürtler
için ısrarla ve ısrarla “bölgedeki vatandaşlar”
söylemini kullanması oluyor.
Başbuğ, özellikle Kürt kelimesindan kaçınıyor.
Tüm bunlardan dolayı,
Yukarıda bahsini ettiklerimi ve sayısı artırılabilecek onlarca
örneği masanın ortasına koyduğunuzda, TSK'nın Kürt sorununda çözüm
formülünün ve temel dayanağının yoğun bir “inkar ve
görmezden gelme” politikası olduğunu fark edeceksiniz.
"Varlığını kabul etmeme, yok sayma" şeklinde
inşa edilmiş bir düşünme biçimiyle karşılaşacaksınız.
***
Fakat 6 Şubat tarihinde, Yüksekova'nın Dağlıca köyünde tüm bu
algıyı altüst edecek yepyeni bir sayfanın ilk kelimeleri
yazıldı.
Nasıl mı?
3. Piyade Tümeni 7. Hudut Alayı Komutanı Cemalettin Doğan ve
beraberindeki grup, Dağlıca Köyü’nde ikamet eden Latifan Katırcı‘yı
ziyaret etti.
Önceden organize edilerek, kamerayla gidilen ve basına servis
edilecek bir biçimde tasarlanan ziyarette Komutan Doğan, köylü
Katırcı ile Kürtçe konuştu. Birbirlerine
sarıldılar ve uzun uzun sohbet ettiler.
Aslında bu tablo, TSK’nın Kürt halkına verdiği önemli bir
mesajdı.
Kürdün ve kürtçenin tanınmasıydı.
Kürtlerle buzları eritmek ve kucaklaşmak istemesinin,
Geçmişin pasının silinmesi gerektiğinin,
Dahası,
Ordu için on yılların “İnkâr politikasının”
sona erdiğinin ve Kürde “Kürt” diyerek
çözümün ortaya konacağının açık bir beyanıydı.
Yani Genel Kurmay Başkanlığı, müzakere sürecini yoğun bir
biçimde yaşadığımız bu günlerde yeni bir “düşünce
üretimi” ortaya koydu.
Yılların getirdiği büyük birikimin ve acıların sonucunda; askeri
halkla barıştırmanın elzemliğine vurgu yaptı.
Bu nedenle ilgili adım, şiddet temelinde yol alınmış bir
mücadeleyi demokratik sulara çekmek açısından son derece
önemlidir.
Mutlaka desteklenmeli ve devamının gelmesinin yolları
açılmalıdır.