Karikatürlerin yayınlanış amacı
Abone olİslam dünyasını rahatsız eden karikatürleri basan Danimarka gazetesi Jyllands Posten'in kültür editörü Flemming Rose, amaçlarının ne olduğunu açıkladı.
İslam dünyasını rahatsız eden karikatürleri basan Danimarka
gazetesi Jyllands Posten'in kültür editörü Flemming Rose, amacının
Müslüman dünyasını rahatsız etmek ya da sınırlarını test etmek
olmadığını, ancak İslam içindeki bazı tabuların, kamu alanında
ifade özgürlüğünün sınırlarını zorlamasından rahatsız olarak bu
konuda bir tartışma başlatmak istediğini söyledi. Dünya kamuoyunda
basın ve ifade özgürlüğünün sınırları konusunda derin tartışmalara
yol açan, protesto ve şiddet gösterileriyle karşılık bulan
karikatürlerin basılmasından sorumlu Danimarka gazetesinin editörü,
her şeyi başlatan olayları anlattı. Brookings Institute adlı
düşünce kuruluşu ve Alman Heinrich Böll Vakfı tarafından ortaklaşa
düzenlenen ''Hazreti Muhammed karikatürleri: Avrupa toplumu ve
basın özgürlüğü'' konulu bir oturumla, dünya kamuoyunu sarsan
tartışma Washington'da da gündeme getirildi. Brookings Institute'ün
ABD ve Avrupa Direktörü Phil Gordon tarafından sunulan oturumda,
sözkonusu Danimarka gazetesinin editörü Rose, gazetenin bu
karikatürleri basmasının ''tam sorumluluğunu'' üstlendiğini
belirtirken, ''En başından beri amacım, Müslüman dünyasını test
etmek değildi. Niyetim, kendi kendine uygulanan sansüre karşı
çıkmaktı. Biz gazetede aynı yaklaşımı, İsa peygamber ve Kraliyet
ailesine ilişkin haber ve karikatürlerde de sergiliyoruz'' dedi.
Rose (47), Jyllands Posten gazetesindeki işini geçen hafta ''Uzun
bir tatil için'' bıraktığını açıklamıştı. Rose hakkında, ''Şeytan
ayetleri'' adlı kitabın yazarı Salman Rüşdi gibi, öldürülmesi için
fetva verildiği haberleri bulunuyor. Danimarka'da, dün son bir
röportaj verdikten sonra ülkeden ayrılan Rose'un, Brookings
Institute'de konuşma yapacağı da önceden katılımcılara duyurulmadı
ve Rose, sürpriz konuşmacı olarak oturumda yer aldı. Flemming Rose,
''Batı Avrupa'da giderek büyüyen bir Müslüman nüfus var. Camiye
gidersem onların kurallarına toptan uyarım, saygı gösteririm.
Kızımı da götürürsem yanımda başını örtmesi gerekir camiye girmek
için. Ama kamu alanında belli davranışları empoze edemezsiniz.
Danimarka'da 50 ayrı inanç var. Her dinin tabusuna karşı dikkatli
davranırsak, Danimarka yaşamak için korkunç bir yer olur. Hiçbir
din, kamuya kendi kurallarını empoze edemez'' diye konuştu. Kimin
neyi hakaret olarak kabul edeceği, saldırgan bulacağının
''subjektif'' bir konu olduğuna işaret eden Rose, ''Mesela ben de
kendi gazetemde yer alan bazı şeyler karşısında saldırıya
uğradığımı hissediyorum. Her şey herkesin hoşuna gitmiyor. Mesela
Usame Bin Ladin'in açıklamalarından da saldırıya uğradığımı
hissediyorum'' dedi. Rose, ''Ancak bazen gazeteler okurlarına
saldırgan davranmak zorunda. Karşı çıkmak zorundasınız ki bir
tartışma ortamı doğsun. Bunları görmek istemeyen, tartışmalara
katılmak istemeyenler için magazin haberlerini içeren dergiler de
var'' dedi. Olayların ardından gazetede geniş bir arşiv taramasıyla
geçmişte yayınladıkları karikatürleri incelediklerini anlatan Rose,
geçmiş yıllarda Müslümanlar tarafından rahatsız edici bulunan
karikatürlerin yanısıra, Museviler ve Hıristiyanlar ile diğer
dinlere karşı da rahatsız edici tarzlar kullandıklarını
gördüklerini söyledi. Rose, geçen yıl Eylül ayı ortasında
Danimarkalı bir çocuk kitapları yazarının, Hazreti Muhammed'in
hayatının anlatıldığı kitaba illüstrasyon yapacak kimseyi
bulamamaktan yakındığını, sanatçıların, Müslümanlar'ın tepkisi
nedeniyle bundan çekindiğini anlattı. Rose, bazı müzelerde de
Müslümanlarca rahatsız edici bulunabileceği düşüncesiyle bazı
eserlerin sergilenmesinden vazgeçildiğini gördüklerini, bunun
arkasından, korku kaynaklı ''kendi kendine sansüre karşı'' bir
tartışma ortamı yaratmaları gerektiğini düşündüğünü söyledi. ALMAN
VE AMERİKALI GAZETECİLERİN GÖRÜŞÜ Haftalık Alman dergisi Die
Zeit'ın Washington temsilcisi Thomas Kleine-Brockhoff da
Avrupa'daki göçmen Müslüman topluma karşı bir anlayış eksikliği
bulunduğunu kabul ettiğini, ancak ifade özgürlüğü ve otosansürün
başka bir konu olduğunu kaydetti. Kleine-Brockhoff, karikatürlerin
özellikle dünya kamuoyunda haber olduktan sonra başka gazetelerde
basılmasını savundu ve ''Bana göre bu karikatürler tatsız ve ilk
anda basılmasına karşı çıkabilirsiniz. Ancak dünyaya mal olunca,
haber olunca bunları kullanmak zorundasınız. Kullanmazsam, bu
tartışmanın ne hakkında olduğunu anlatmazsam, ben bunu okuyucuya
izah edemem'' dedi. Kleine-Brockhoff, Amerikan basınında
karikatürlerin basılmamasını da eleştirdi ve şarkıcı Janet
Jackson'ın bir spor karşılaşmasının arasında göğsünün açılmasıyla
başlayan tartışmayı hatırlattı. Kleine- Brockhoff, ''ailece
eğlencede neyin kabul edilebilir olduğu tartışmalarına ilişkin
haberlerde Janet Jackson'ın göğsünü Amerikan basınında defalarca
gördük'' dedi. Spiegel Online'a çalışan başka bir Alman gazeteci
Claus Christian Malrohn, kendilerinin bu karikatürleri
basmamalarının nedeninin, Irak'taki Alman esirlerin hayatını
tehlikeye atmamak olduğunu söyledi. Washington Post gazetesinin
köşe yazarı David Ignatius da konuşmasında, her şeyden önce İslam
dünyasındaki şiddet gösterilerine karşı olduğunu söyledi ve ''bunun
savunulur bir tarafı yok. Ayrıca hoşgörüsüzlüğün yayılmasından en
çok zarar görecek olanlar da yine Müslümanlar'' dedi. Amerikan
gazetelerinin, ''kişisel sansür'' olarak algılanabilecek şekilde
karikatürleri basmadığını hatırlatan Ignatius, örneğin Amerikan
basınının, kölelikle çağrışım yaptığı için ''zenci'' kelimesini de
kullanmadığını söyledi. Ignatius, bu kelimenin kendisini de
kullanmadı ve ''Z kelimesi'' dedi. Amerikan basınının uyguladığı
bazı standartların Avrupa'da, ''otosansür'' olarak
algılanabileceğine işaret eden Ignatius, ölü görüntüleri ve
pornografik görüntülerin basılmasından da kaçınıldığını ifade etti.
Panele katılan Brookings Institute'e bağlı uzmanlardan Suriye
asıllı Ammar Abdul Hamid ise İslam dünyası içinde ''yeni bir ılımlı
kimlik oluşturulmasının'' önemli olduğunu söyledi. Ortadoğu'da bazı
kötü niyetliler ve radikallerin bu konuyu kendi çıkarlarına alet
ettiğine işaret eden Hamid, daha iyi yaşam koşulları ve politik
özgürlüklerin genişletilmesinin bu tip sorunlara karşı çözüm
olacağını savundu.