Karayılan ve Öcalan arasındaki farklar
Abone olKarayılan'ın 25 Nisan'daki mesajları Öcalan'ın 21 Mart mesajından farklı mı? Habertürk yazarı kıyasladı...
Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca bugünkü yazısında
Öcalan'ın 21 Mart Nevruz'daki mesajıyla PKK'nın Kandil yöneticisi
Murat Karayılan'ın mesajlarını kıyasladı. İşte Karaca'nın bugünkü o
yazısı...
25 Nisan günü gözler Kandil'e kilitlendi. PKK
adına konuşan Karayılan, asimilasyonun bittiğini,
Kürtlerin kimlik kazandığını da ilan edip militanların sınır dışına
çekilme tarihi olarak 8 Mayıs'ı verdi. Geri çekilme için koşul
ileri sürülmemesi önemliydi ve sürecin şu ana kadar son derece iyi
ilerlediğinin göstergesiydi.
Ancak pek tabii Öcalan'ın 21 Mart'ta okunan mektubu ile Karayılan'ın 25 Nisan'da yaptığı açıklama arasındaki farkların da farkındayız.
* Öcalan geçmişle gelecek arasına bir sınır çekmiş, silahlı mücadele döneminin bittiğini net bir biçimde ifade etmiş, bundan sonra her düşüncenin siyaset alanında yer bulması gerektiğini belirtmişti. Karayılan ise silah bırakılması için gereken süreci üç aşamaya böldü, silahların geri dönebilme ihtimalini parantez içine alıp yedeğinde tuttu.
* Öcalan 30 yıl boyunca "devlet" tarafının Kürtlere, PKK'nın ise Türkiye'ye büyük bir acı verdiğinin bilinciyle bir helalleşme önerisinde bulunmuştu. Karayılan'ın Kandil'de yaptığı konuşma ise büyük çoğunlukla Kürtlerin mağduriyet ve taleplerine, bundan sonra Ortadoğu'nun Kürtlerin varlığıyla yaşayacağı değişime odaklandı.
* Öcalan "Müslümanlık" ortak paydasına
göndermeler yaparak Türkler ile Kürtlerin bir arada, sorunsuz
yaşaması için ne çok sebep olduğuna dair önemli vurgular içeren bir
gelecek perspektifi ortaya koyuyordu. Bunu
Kürt-İslam sentezi diyerek çarpıtanlar olsa da, bu
olumlu etkileri olan bir politik diskurdu. Karayılan'ın
konuşmalarında bu yoktu. Karayılan Türkiye'ye değil, kendi
taraftarlarına, kendi takipçilerine ve BDP'ye oy veren % 5
oranındaki bir Kürt topluluğuna konuştu.
* Öcalan söz konusu barış projesini yerli bir düzlemde, hatta 1920 ruhuyla ilintilendirerek ortaya koydu. Karayılan ise son zamanlarda sık sık Kandil'e çıkıp inen ve Kürtlerin silah bırakmasından pek de hazzetmeyen kimi gazeteci ve kanaat önderlerinin tesiriyle olsa gerek, "Avrupalı dostlarımız" etkenini devreye soktu, Avrupa'yı düzenlemesini istediği konferanslardan sorumlu tuttu. Oysa Avrupa işin içine girdiğinde görüşmelerin ve açılımların nasıl sekteye uğradığını hep beraber görmüş, "Oslo görüşmeleri" sırasında yaşamıştık. Hatırlatmaya gerek var mı bilmem, devrilen masalar, sızdırılan görüşme tutanakları, karakol baskınları, Silvan vs...
Velhasılı, tamam, iki eğilim arasında ciddi farklar var. Ama
bundan daha doğal bir şey de yok.
Çünkü Öcalan, İmralı'da hapis de olsa meseleyi tüm
Türkiye'nin meselesi olarak görebilme imkânına sahip.
Karayılan özgür de olsa dağda. Meseleyi sadece ona
bakan tarafıyla yani emir-komuta ilişkisi içinde olduğu militanlara
ne anlatacağı üzerinden ele alıyor. Bu yüzden Öcalan, Türkiye'yi
kapsayan bir konuşma metni hazırlamak zorunda iken, Karayılan
kafası karışık örgüt üyelerini teskin etmekle sorumlu addediyor
kendisini.
Karayılan'ın metnindeki ifadelerin farkında olmakla beraber, söz konusu geri çekilme için çekilen militanların güvenliğinden başka koşulun şart koşulamamış olmasına ve Karayılan'ın basına verdiği demece odaklanmamız lazım, zira ümitvar olmak için sebepler çok.
Doğrusu, Karayılan'ın yeni Anayasa'ya ilişkin olarak medyaya yansıyan sözlerinin, konuşma metnindeki korkutucu detayların hepsinden daha önemli olduğunu düşünüyorum. "Türk milleti ifadesinden rahatsız olmayız, ama 'Türk milleti'nin kapsayıcı şekilde yeniden tanımlanması gerekir" diyor Karayılan.
Size bir şey söyleyeyim mi? Bu "sınır dışına
çekilme" olayından bile daha iyi bir haber.
Eğer geri adım atmazlarsa bu nokta son derece önemli, zira bunun
anlamı, yeni Anayasa'yı Türk kimliğini şemsiye olarak gören büyük
bir çoğunluğu rencide etmeyecek ve Kürtlerin varlık sahasını
tanıyacak bir perspektifle yazabilme imkânıdır.
Zaten bilmem farkında mısınız ama, "çözüm süreci" ve akabinde
kurulan heyetin bölgelere gönderilmesi, tutulan raporlar vs. sadece
Kürtler için değil, her kesim, her topluluk, her renk, her kimlik
için, üzerinde mutabakat edilebilecek yeni bir demokratik Anayasa
yazılabilmesi yolunda müthiş bir veri bankası oluşturmuş
durumda.
Sözün özü, ülke bölünmeden, milleti bir bütün olarak tutan temel
referanslar parçalanmadan da barış gelebilir. Yeter ki bundan
sonraki süreç iyi yönetilsin.