Kararını yedi yaşında vermiş
Abone olÖzpetek, 7 yaşında gittiği sinema salonunda aslanın kükremesini görünce sinemacı olmaya karar vermiş.
Ferzan Özpetek (44) henüz 7 yaşındayken gittiği sinema salonunda
o aslanın kükremesini, ardından da kafasını yana dönüp ikinci defa
kükremesini izledikten sonra kararını vermişti. Sinemacı olacaktı.
MGM film şirketinin gösterimdeki o filmi ‘‘Cleopatra’’ydı. Aradan
zaman geçti. Seksenli yıllarda iyi bir ressamdı. Ama aklı hep
beyazperdedeydi. MGM'in aslanını unutmamıştı. Bavulunu aldığı gibi
aslanın arkasına takılarak Roma'ya gitti. Çünkü ‘‘Cleopatra’’
Roma'da çevrilmişti. Cinecitta sinema köyünde. Acele etmedi. Önce
sinemaya yakın bir çevre edindi. Duayen Elio Petri'yi tanıdı. Her
sözünü kafasının bir köşesine yazdı. Troisi, Tognazzi, Risi,
Tedesco gibi ünlü yönetmenlere asistanlık yaptı. Bu tam 15 yıl
sürdü. Pişti, olgunlaştı. ‘‘Solo’’ yapmaya hazır olduğunda
‘‘Hamam’’ı yarattı. Sonra ‘‘Harem Suare’’ geldi. Üçüncü filmi
‘‘Cahil Periler’’de ilk kez Roma ağır bastı. Nihayet ‘‘Karşı
Pencere’’ ile patladı ve sayısını bile artık bilemediği ödüllere
boğularak şöhrete kavuştu, tıpkı MGM'in aslanı gibi. Her filminiz
bir öncesine oranla daha fazla seyirci çekti, daha çok hasılat
yaptı ve daha çok ödül kazandı. Sizinki istikrarlı bir çıkış oldu
değil mi? -Doğru. İlk filmim ‘‘Hamam’’ bütün dünyada gösterildi.
Çok iyi gitti. Belki ‘‘Harem Suare’’ biraz daha az iş yaptı çünkü
mayıs ayında gösterime girmişti. Ancak ‘‘Cahil Periler’’ ve ‘‘Karşı
Pencere’’ hem seyirci hem eleştirmenler tarafından sevildi. Sinema
düşüyle ilk Roma'ya geldiğiniz zaman günün birinde şöhreti
böylesine yakalayacağınız aklınızın ucundan geçiyor muydu? -Değil o
dönemde, yedi sekiz yıl önce bile aklıma gelmiyordu. Buraya
geldiğimde dört yıl sinema okuyup tekrar Türkiye'ye dönerek bir
şeyler yapmayı düşlüyordum sadece. Ama yavaş yavaş İtalya'ya
alıştım. Yönetmenlik benim için bir rüyaydı. Başarır mıydım
başaramaz mıydım? İlk filmimi çevirdiğim zaman birçok genç
yönetmenle bu maratona birlikte başlamıştık. Şimdi hiçbiri ortada
yok. İşte o zaman bir yabancılaşma oluyor. ‘‘Yani benden mi
bahsediyorlar’’ diyorum, kulaklarıma inanamıyorum. O diğer genç
meslektaşlarınızın başaramadığını sizin başarmanızı neye
bağlıyorsunuz? -Benim için filmin bir büyüsü var galiba. Bence şans
da var. Mesela film gösterime giriyor, bir deprem oluyor ve işi
anında bitebiliyor. Bir filmin başarısını bir sürü faktör
belirleyebiliyor. AKDENİZLİ YÖNETMENİN ABD'DE İŞİ ZOR Ama son
filminiz ‘‘Karşı Pencere’’ için bunun söyleyemeyiz. Film olağanüstü
rakiplerle gerek İtalyan ve gerekse yabancı eserlerle yarışmasına
rağmen diğerlerine havlu attırdı. -Film İtalya'da şubatta vizyona
girdi. Aynı anda birçok iddialı film de beyazperdeye yansıdı. Ben
dezavantajlıydım. Medusa dağıtım şirketinden ayrılıp Mikado dağıtım
şirketine geçtiğim için Medusa'nın dev salonlarına giremedim. Yine
de ‘‘Karşı Pencere’’ seyirci ve hasılat rekoruna gitti. Filmin iki
türlü başarısı var. Birincisi bir kutup yarattı. ‘‘Karşı Pencere’’
tek başına diğer filmlerle mücadeleye girdi. İkincisi,
eleştirmenlerden iyi not aldı. Hollywood size ne kadar uzak? -Ben
Akdeniz ülkesinden bir yönetmenim. Kuzey Avrupa değil Akdeniz
kökenli bir yönetmenin Amerika'da başarılı olması çok zor. Çünkü
Amerika'da yapımcı ve oyuncular ön planda. Yönetmenlerin yüzde
doksanı (tabii hepsi değil) memur gibi çalışıyor. Avrupa'da tam
tersi: Star sayılan yönetmen. Ama Hollywood'dan teklif almıştınız?
-Evet aldım. Hollywood'da ya projelerine göre bir yönetmen
bulamıyorlar ya da bu adamı bir deneyelim diyorlar ve hazırlanmış
bir projeyi sana sunuyorlar. Bu zaten benim menajerim tarafından
reddediliyor. Eğer İtalya dışında bir film yapacak olsam Türkiye'de
çekerim. Ama şu anda İtalya'yı bırakmam çok yanlış olur. Çünkü
bütün gözler bende. Örneğin ‘‘Karşı Pencere’’nin galası için
Türkiye'ye gitmeden Sorrento Film Festivali'nde Altın Anahtar
ödülünü alacağım. Bu, son dönemlerde şöhretin kapısını açan film
adamına veriliyor. Reklam filmleri de çeviriyorsunuz? -Reklam
piyasasında ‘‘Cahil Periler’’ filminden çıktıktan sonra hiç
durmadan çalıştım. Türkiye'de bir kredi kartı reklamı yaptım. Ama
İtalya'da çok yoğun çalıştım. Karşı Pencere sonrası, üzerime öyle
bir yorgunluk çöktü ki, bu işten kaçtım. Gelen reklam filmi
önerilerinin kalitesi de o kadar düşük ki. Nedense politikanın
girdiği bir branş haline geldi. Ben de hoşuma gitmeyen bir reklam
filmi yapmak istemiyorum. O paraya da ihtiyacım yok. Ünlü
Benetton'un Oliviero Toscano sonrası imajı size emanet. Bu sanırım
çok büyük bir proje ve hayli zamanınızı alacak? -Teklif geldi.
Önümüzdeki eylülden itibaren büyük bir değişikliğe gidilecek. Başta
radikal bir değişiklik fikri ortaya atıldı. Ama ben buna taraftar
değilim. İşe birer dakikalık reklam filmleriyle başlayacağım. O
filmlerden çıkacak fotoğraflar afiş olacak. Filmleriniz geçmiş ve
gelecek arasında gidip gelen, ölümle yaşam arasında cebelleşen
senaryolar üzerine oturuyor. -Hayatta alakasız görünen şeyler
birbirini tamamlayabiliyor. Bir daire gibi. Şimdi bu oturduğum
evde, yatak odamda bir Yahudi savaş sırasında Nazilerden saklanmış.
İşte sana bir öykü çıkışı. Sinema benim için psikoloğa gitmek gibi.
O da denmez ya, nasıl anlatayım... Aklına takılanları aktarıyorsun.
Belki küçükken yaşadığım bir olay aklıma geliyor ve bunu anlatmaya
çalışıyorum. Bir sürü insan tanıyorsun, seni etkiliyorlar. Sihirli
tanışmaların meyvesini film haline getiriyorum. Evet, psikoloğa
anlatmak istediğimi kamera arkasından itiraf ediyorum. SİNEMA SEKS
GİBİBİR ANA İHTİYAÇ Bir İtalyan dergisiyle yaptığınız röportajda
‘‘Sinema seks ve beslenmeye benzer’’ demişsiniz... -Şöyle, sinema
bizi doyuran bir araç. Cinsellik gibi, yemek yemek gibi, müzik
dinlemek gibi, bizi besleyen ana şeylerden biri. İnsanlar
toplanıyor, bir salonda gerçek olmayan bir şeyi seyrediyor ve
doyuyor. Sinema, evet, cinsellik gibi, beslenme gibi bir ana
ihtiyaçtır. Bunu demek istemiştim. İtalyan sinemasının uzun bir
dönem sonrası tekrar doğuşunda başrolü oynayanlardan birisiniz.
-Evet, İtalyan sineması son dört beş yıldır dirilmeye başladı.
Burada iki yönetmenin adı ilk sıralarda yer alıyor. Ben ve Gabriele
Muccino. Bunun söylenmesi hem hoşuma gidiyor hem de sorumluluk
veriyor. Örnek vereyim. Bir sinema salonu sahibi çıktı karşıma,
heyecanla ‘‘Sinemayı kapatacaktık. Ama filminizi görünce vazgeçtik.
Salon doldu taştı’’ dedi. İtalyan halkı ‘‘Arka Pencere’’nin
İtalya'yı Oscar’da Yabancı Film dalında temsil etmesini istedi. Ama
Gabriele Salvatores'in filmi gönderildi. Bu konuda neler
hissettiniz? -Yolda hálá durduruyorlar beni. ‘‘Karşı Pencere’’nin
kazanması gerekirdi. Salvatores'e sinirlendik'' diyorlar.
İnternetteki anketlerde de ‘‘Karşı Pencere’’ çok ağır bastı.
Maalesef bu benim dışında bir gelişme. Oylamada kimin daha çok gücü
varsa o seçiliyor. Salvatores'in arkasında İtalyan sinemasını
kökten yönetenler vardı. Hiç umutlandınız mı? -Oscar aday adaylığı
için mi? Tabii umutlandım canım! Ama az farkla ikinci geldim
oylamada. Bir de şu var: İtalyan sinemasını bir Türk ismiyle temsil
etmek! Türkiye'yi bir yabancı ismin temsil etmesi, gibi bir şey.
Karşı Pencere'yle zirveye oturan yıldız Giovanna Mezzogiorno'yu
Türkiye'de gösterilen ‘‘Son Öpücük’’ adlı filmde izlemiştik. Ufak
tefek, güzel oyuncu, yeteneğiyle bu filmde dikkatleri çekmişti.
Daha sonra Ferzan Özpetek'in ‘‘Karşı Pencere’’sindeki rolüyle
zirveye çıktı ve İtalya'da ‘‘Yılın En İyi Kadın Oyuncusu’’ seçildi.
Giovanna, siz Ferzan'ı, Ferzan sizi öve öve bitiremiyor. -Aslında
ben yönetmenleri baba gibi görürüm. Onların beni pohpohlamasını
isterim. Ferzan'ın da en iyi tarafı oyunculara insancıl
yaklaşımıydı. Rolüm gereği bir pastane için evde pasta üretiyordum.
Cömert Ferzan her gün onlarca pastayı sete getirtiyordu. Çekim
tamamlanınca onları bir güzel yiyorduk. Zaten bu yüzden üç kilo
aldım. Ben Ferzan'dan çok şey öğrendim. Eğer başarılı olduysam
bunun mimarı Ferzan Özpetek'tir. Türk seyirci sizi Gabriele
Muccino'nun ‘‘Son Öpücük’’ filmiyle tanıdı. Muccino, Ferzan'ın
yakın dostu olduğu kadar bu yıl en büyük rakibiydi ve İtalyan
Oskarları dağıtılırken 7-0 lık bir yenilgiyle havlu attı. -Ferzan
ile Gabriele yeni İtalyan sinemasının iki değeri. ‘‘Ricordati di
Me’’ çok güzel bir filmdi. Ama Ferzan'ın ‘‘Karşı Percere’’deki
şiirsel anlatımı, gerçek bir öyküyü kusursuz yansıtması seyirci
kadar eleştirmenleri de etkiledi. Bu filmde oynadığım için
inanılmaz mutluyum. KARŞI PENCERE 12 ARALIK'TA TÜRKİYE'DE Karşı
Pencere (La Finestra di Fronte), İtalya'da David Di Donatella
ödüllerinde en iyi senaryo dahil beş kategoride ödül aldı. Ayrıca,
Globo D'Oro, yani İtalya'nın Altın Küre ödüllerinde de beş ödül
topladı. Filmde Raoul Bova, Giovanna Mezzogiorna, Massimo Girotti,
Serra Yılmaz oynuyor. Film, evli ve iki çocuklu çift Filippo ve
Giovanna'nın hikayesini anlatıyor. TÜRKİYE'DE FİLMİMİN ÇIKIŞI İÇİN
ÇOK HEYECANLIYIM 15 gündür filan bayağı gerilimdeyim. İtalya çıkışı
çok iyiydi, ama kendi memleketimde ‘‘Karşı Pencere’’yi
beğendirebilecek miyim? Türk seyirci kitlesini düş kırıklığına
uğratmamak gerekir. Aynı anda çıkan diğer filmleri de göz ardı
edemem. 12 Aralık benim için yeni bir sınav olacak. İNSAN
YURTDIŞINDA ÇOK VATANSEVER OLUYOR Türkiye'den özlediğim çok şey
var. Arkadaşlar, akrabalar. İnsan yurtdışında çok vatansever
oluyor. Başkalarına komik gelen şeyleri arıyorsun, burnunda
tütüyor. Örneğin simit, peynir, yanında da demli çay... Türkiye'de
yaşayanlar belki farkında bile olmaz. Ama sen arıyorsun. SERRA GİBİ
DOSTU OLAN BAŞKA NE İSTER? Serra (Yılmaz) çok iyi bir dostum.
Herkesin Serra gibi bir dostu olsa daha ne ister? Ama bu demek
değil ki her filmimde rol alacak. Senaryo gereği bir rol için Serra
tipi oluşunca onu oynattım. Serra İtalya'da çok sevilen bir oyuncu.
Sokakta durdurup imza istiyorlar. Türkiye'de bu kadar ünlü olup
olmadığını bilmiyorum. ‘UZAK’ OSCAR’LARDA SÜRPRİZ YAPABİLİR Uzun
süredir Türk filmi izleyemiyorum. Ama ‘‘Uzak’’ filmini çok merak
ediyorum. Başka bir Türk yönetmen (Nuri Bilge Ceylan) yurtdışında
ödül alınca, tek başına değilsin bunu anlıyorsun. Oscar'larda
sürpriz yapabilir. Çünkü filme büyük bir ilgi olduğunu biliyorum.
Kaynak : Hurriyet