Karadelikler gerçek mi? Einstein bile...
Abone olAlbert Einstein, kara deliklerin gerçek olamayacak kadar abes bir fikir olduğunu düşünürdü. Peki haklı mıydı? Hayır, Einstein yanılmıştı.
Aslında, yıldızlar açısından bakıldığında, Güneş sadece ortalama
bir kütleye sahip ve yaklaşık beş milyar yıl içinde son hidrojen
yakıtını da tüketince, dış katmanları uzaya fırlatılacak; çekirdeği
zamanla sıkışıp beyaz cüceye, yani evrende Dünya büyüklüğünde bir
kor parçasına dönüşecek.
National Geoghrapcih dergisinin yazına göre Güneş'ten 10
kat büyük bir yıldızın ölümü ise çok daha dramatik bir
olay. Böylesi büyük kütleye sahip bir yıldızın dış
katmanları, birkaç hafta boyunca, evrendeki en parlak cisimlerden
biri olan bir süpernova patlamasıyla uzaya fırlatılır.
Çekirdeğiyse, kütle çekim sıkıştırmasıyla, çapı yaklaşık 20
kilometreyi bulan ve kendi çevresinde dönen bir topa, nötron
yıldızına dönüşür. Nötron yıldızının küp şeker büyüklüğünde
bir parçası, Dünya üzerinde olduğu varsayıldığında, bir milyar ton
ağırlık anlamına gelir.
BİR LOKUM PARÇASI BİLE ATOM BOMBASINA
EŞDEĞER
"Ve nötron yıldızlarının kütle çekim gücü öyle büyüktür ki, üstüne bir parça lokum bırakmanız halinde dahi bir atom bombasınınkine eşdeğer bir enerji ortaya çıkar."
Ancak bu örnek bile, Güneş'in kütlesinin 20 katı
büyüklükte bir yıldızın can çekişmesiyle kıyaslanamaz.
Evrenin tüm ömrü boyunca, her milisaniyede bir, Hiroşima'ya
atılanın benzeri bir bomba patlatsanız dahi, bu, bir dev yıldızın
çöküşünün son anlarında ortaya çıkan enerjiyle boy ölçüşemez.
Yıldızın çekirdeği içe doğru çöker. Sıcaklık 55 milyar
dereceye ulaşır. Kütle çekiminin ezici gücüne hiçbir şey
engel olamaz. Everest Dağı'ndan daha büyük demir kütleleri
sıkışıp, neredeyse bir anda, birer kum tanesine dönüşür.
Atomlar elektron, proton, nötronlarına parçalanır. Bu minicik
parçalar kuark, lepton ve gluonlara ayrılır. Her
şey giderek daha da ufalır, daha da yoğunlaşır, sonra da...
Sonrasını kimse bilmiyor. Böylesi büyük bir olayı açıklamaya
çalışırken, evrenin nasıl işlediğine dair önde gelen iki teori
-genel görelilik ve kuantum mekaniği- aynen döne döne düşen bir
uçağın göstergelerinin kontrolden çıkması örneğinde olduğu gibi
sapıtıyor.
YILDIZ ARTIK BİR KARADELİĞE DÖNÜŞÜYOR
Kara deliği evrendeki en karanlık uçurum yapan şey, kara deliğin kütle çekimsel gücünden kaçmak için gereken hız. Dünya'nın kıskacından kurtulabilmek için saniyede yaklaşık 11 kilometre gibi bir hıza ulaşmak gerekiyor. Bu oldukça yüksek bir hız -bir mermiden altı kat daha hızlı. Ve insan yapımı roketler, 1959 yılından bu yana bu kaçış hızına ulaşıyor. Evrensel hız sınırı ise saniyede 299 bin 792 kilometre, yani ışık hızı. Ancak bu hız dahi kara deliğin çekim gücünün üstesinden gelmeye yetmiyor. İşte bu nedenle kara deliğin içinde ne varsa, bu bir ışık huzmesi bile olsa, dışarı çıkamıyor. Öte yandan, aşırı kütle çekiminin çok tuhaf bazı etkileri nedeniyle, kara deliğin içine bakmak da olanaksız. Kara delik, evrenin geri kalanından sürülmüş bir yer. Kara deliğin içi ve dışını ayıran çizgi, olay ufku olarak adlandırılıyor. Olay ufkunu geçen her şey -bir yıldız, bir gezegen ya da bir insan olabilir- sonsuza dek kayboluyor.
ALBERT EINSTEIN BİLE
YANILDI
Fizik tarihinin hayal gücü en kuvvetli düşünürlerinden biri olan
Albert Einstein, kara deliklerin gerçek
olduğuna hiçbir zaman inanmadı. Geliştirdiği formüllere
göre varlıkları olası olsa da, doğanın böylesi cisimlere izin
vermeyeceği görüşündeydi. Kendisine en aykırı gelen şeyse, kütle
çekimin elektromanyetik veya nükleer gibi daha büyük güçleri alt
edip, devasa bir yıldızın çekirdeğinin evrenden yok olmasına yol
açabileceği fikriydi. Üstelik Einstein bu konuda yalnız
değildi. Yirminci yüzyılın ilk yarısında, çoğu fizikçi, bir cismin
ışığı yutacak kadar yoğunlaşabileceği görüşünü
reddetmekteydi.
Ancak yine de bilim insanları, 18. yüzyıl gibi erken sayılabilecek bir tarihten itibaren, kara deliklerin olası olup olmadığı konusu üzerinde düşünüyordu. İngiliz filozof John Michell, 1783 yılında Londra Kraliyet Topluluğu'na verdiği bir raporda bu fikirden söz etmiş, Fransız matematikçi Pierre-Simon Laplace da, 1796 yılında yayımlanan bir kitapta var oldukları görüşünü öne sürmüştü. Ancak o dönemde hiç kimse bu süper yoğun tuhaf şeyleri kara delik olarak adlandırmıyordu. Donmuş yıldız, kara yıldız, çökmüş yıldız ya da -bu konuda pek çok teorik denklemi çözen Alman astronomdan hareketle- Schwarzschild tekilliği olarak anılıyorlardı. "Kara delik" adlandırmasıysa ilk olarak 1967 yılında, Amerikalı fizikçi John Wheeler'ın Columbia Üniversitesi'ndeki (New York) bir konuşmasında kullanılmıştı.