Karadayı 28 Şubat darbesini önledi
Abone olBu sözler dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e ait... Bakın Demirel 28 Şubat'a dair neler anlattı.
Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, üzerinden 10 yıl geçen
ve Refahyol Hükümeti’nin devrilmesiyle sonuçlanan 28 Şubat
sürecinin perde arkasını anlattı.
28 Şubat sürecinde muhtemel bir darbeyi dönemin Genelkurmay Başkanı
Org. İsmail Karadayı’nın önlediğini söyleyen Demirel, Aksiyon
Dergisi’nden Faruk Mercan’ın sorularını şöyle yanıtlıyor...
-28 Şubat sürecinin 17 Ocak 1997 günü Genelkurmay karargahına
yaptığınız ziyaretle başladığı söylenir.
-Doğru
* Size o gün bir brifing verildi. O brifingi siz mi istediniz yoksa
komutanlar mı?
-Ben istedim.
* Neden istediniz?
-1996’nın sonbaharında Türkiye’de gerginlik vardı. Işıklar
söndürülüyordu. Sert tartışmalar vardı. Refahyol Hükümeti’nin
kadrolaştığı iddiaları vardı. Resmi kişilerin, gayr-i resmî
kişilerin beyanatları vardı. Bunlar vahimdi, tedirginlik yarattı.
Genelkurmay Başkanı Org. İsmail Hakkı Karadayı bana geldi.
Rahatsızlıklarını söyledi. Karadayı, medeni adamdır. Medeni
bir şey yaptı. Geldi, derdini söyledi. Yani re’sen bir hareketi de
göze alabilirdi. İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesine göre
’Cumhuriyet elden gidiyor’deyip koruma ve kollamayı
işletebilirdi.
* Darbe olabilir miydi?
-Olabilirdi, niye olmasın ki? Zaten darbe dediğiniz olay
böyle çıkıyor orta yere.
* Bir darbe olsaydı Refahyol Hükümeti ile beraber siz de mi
giderdiniz?
-Darbelerin ne yapacağı belli olmaz. Birinci gün ne
yapacağı belli olmaz, ikinci gün ne yapacağı belli olmaz, sonunda
ne yapacağı belli olmaz. Çok karışık işlerdir bunlar.
Bütün mesele işi şirazesinden çıkarmamak. Devleti rayının dışına
çıkarırsanız adil, müşfik, kanun devletini ararsınız.
ASKERİN 55 RAHATSIZLIĞI
* Genelkurmay karargahına gittiniz...
-Karadayı’ya dedim ki, benden istediğiniz şeyler ne ise onları bana
bir anlatın. Ben geleyim bir brifing yapalım. Bunlar medeni
icaplar. Başka türlü olmaz. İdare konuşarak olur. 17 Ocak
günü gittim, orada bana anlattılar. Kendilerini rahatsız eden 55
tane hadise söylediler.
* 55 tane irticai olay...
-İrticai hadise, keyfi hadise, haksızlık, hepsi dahil.
Onlara dedim ki, verin bana bunları ben
düzelttireyim. Çünkü bana düşen görev o. Bir şikayet varsa
onu ortadan kaldırmak. Hele askerin bir şikâyeti varsa buna ters
dönemezsiniz ama asker hassas bir müessesedir.
Eğer kendisi birtakım şeyler görüyor da, bunların tedbirleri
alınmıyorsa konuşur. Konuşması, devletin nüfuzunu,
otoritesini azaltır. Onu yapacak olan sivil makamlardır. 55
meseleyi alıp hepsini tahrik ettirdim. Gördük ki bir
kısmının dayanakları yok.
* 30 tanesi yanlış çıkmış.
-Evet 25-30 tanesi yanlış. Geri kalanı doğru şeyler.
Yanlıştan kastım şu: Dayanağı yok. Biraz rivayete filan
dayanıyor. Onları da teker teker değil, gruplar halinde şu
şikayetler var, bunları önleyin diye hükümet başkanına
(Necmettin Erbakan’a) yazdım. Ben bunu yaptıktan sonra 28 Şubat
doğdu. Askerler bir de bu işin 28 Şubat’taki Milli
Güvenlik Kurulu’nda konuşulmasını istedi. Ben de gelin
konuşalım dedim.
* Dönemin Genelkurmay Başkanı Karadayı için şöyle diyorsunuz: “Çok
dürüst davrandı, altından korkup ikili davranmadı.”
-Doğru.
* Daha önce başka örnekleri mi gördünüz?
Var. Alt korkusu 12 Mart’ın sebebidir. (12 Mart 1971 muhtırası) O
günkü rahmetli Memduh Paşa altından korktu. Bir de Türkiye’de
Erdelhun psikozu vardır. (Orgeneral Rüştü Erdelhun, 27 Mayıs 1960
ihtilali sırasında Genelkurmay Başkanı’ydı. Erdelhun, Adnan
Menderes ile birlikte Yassıada’da idamla yargılandı.) Erdelhun
altını tutamadı ve başına o işler geldi, idam sehpasına kadar
gitti. Erdelhun’a dönmeyelim diye genelde alt kademelerde birtakım
olaylar varsa, geçmiş için söylüyorum, 1960-70’ler için söylüyorum,
rahatsızlıklar varsa, ağıdan gelebilecek hareket yerine; kumanda
zinciri harekete kalkıyor.
* O zaman aslında şu tez doğrulanıyor; 28 Şubat sürecinde fiili bir
darbeyi siz ve Karadayı önlediniz.
-Öyle de diyemeyiz. Çünkü darbe olurdu demek çok kolay. Olabilirdi
de olmayabilirdi de. Bence tarihi hadiseleri tahrif etmeye hiç
lüzum yok. Hadise nasıl anlatıldı ise odur. Hiç yoruma tabi
tutma.
* Dönemin Başbakanı Erbakan ve Yardımcısı Çiller için, “Sanki ayda
yaşıyorlardı. Uyarılarıma rağmen hiç ordunun nabzını tutmadılar”
diyorsunuz.
-Türkiye’nin ortamını hiç anlamadılar. Yani askerle hiç
meşgul olmadılar. Onların gerginliğini anlamadılar. Ben onlara, “Bu
gerginliği izale etmek için askerle konuşun.”
dedim.
* Ama MGK toplantılarında konuşuluyordu.
-O başka. Başbakan Genelkurmay Başkanı ile her zaman konuşur. MGK
Genel Sekreteri ile her zaman konuşur. Konuşun, nedir sıkıntıları?
Sordum. Bana bu cevabı verdiler. Sonra onlar bana 18
maddelik bir deklarasyonla geldi. O deklarasyonu MGK düzeltti.
Kurul üyeleri, kuvvet komutanları ve heyetin başı olarak da ben,
hep beraber bunu imzaladık. O kararların bir kısmında zaten icraat
yapmak mümkün değil. Mesela Cumhuriyet’e, Atatürk’e
hakaretler var. Zaten kanunları var onun. Ama o kanunlar icra
edilmiyor diye şikayetleri var.
* Hatta bildiri çok sertmiş. Biraz da sizin etkinizle
yumuşatılmış.
-Doğrudur.
* Nereleri yumuşattınız?
-Şöyle... Mütedeyyin kitleyi incitmeyecek bir üslup lazım.
Yani irtica filan dediğinizde bu, dindar insanları hedef
almıyor. Onları suçlamıyor. Dini siyasete alet edenler
veya aşırı dincilik yapanlar söz konusu oluyor. Nitekim bildirinin
içinde mütedeyyin insanlar bu bildirinin hedefi değildir diye not
var ki, onu ben söyledim.
* Sizce buna uyulabildi mi?
-Geniş çapta. Mütedeyyin insanları rahatsız etmemek için
elden gelen her şey yapılmıştır. Bazı söylemler dahi
onları rahatsız eder. Din ve vicdan hürriyetinin ortamını biz onun
için aradık. Hep şunu söyledik; herkes göğsünü gere gere
ben Müslümanım diyecek. Vatandaşım, Müslümanım, Müslümanlığın
icaplarını yapıyorum, acaba bundan dolayı beni muaheze eden, beni
suçlayan var mı gibi endişeye hiç kapılmamalı. Ama
kapılır.
* O zaman mütedeyyin insanlar da rahatsız edildi...
-O dönemde değil, ondan evvel ki dönemlerde de bu tartışmalar, ta
Cumhuriyetin kurulduğu günden beri geliyor. Ama gene biz
gayet açıklıkla bunu söyledik ki, camiye gidene, namaz kılana, oruç
tutana, hacca gidene, zekat verene kimse bir şey demiyor.
Onlar İslam’ın şartları... //