Karadağlı tartışmaları sürüyor
Abone olSeks kasetlerinin ortaya çıkmasının ardından medyanın gündemine oturan Tamer Karadağlı, bugün de köşe yazarlarının konuğu oldu. İşte bugünkü yorumlar...
Ayşe ARMAN (Hürriyet)
Beni boşarsa, hakkıdır
Tamer Karadağlı sert yazım üzerine beni aradı.
‘Cumartesi yazını benim ilk açıklamalarım üzerine yazmışsın’ dedi,
‘Ben o sırada Fransa’daydım. O lafları telefonda ettim. Bölük
pörçük oldu anlattıklarım, kendimi iyi ifade edemedim. Ama ertesi
gün Türkiye’ye geldim ve basın toplantısı yaptım. Tam da senin
dediğin gibi çıktım, adam gibi ne olup bittiyse anlattım’ dedi.
Sonra da bilmem doğru, bilmem yanlış aşağıda okuyacaklarınızı
söyledi.
Ona inanıyorum demiyorum, inanmıyorum da demiyorum.
Açıkçası ne doğru ne yanlış ben artık bilmiyorum, çok da
ilgilenmiyorum.
Ben bir bok yedim...
Kabul ediyorum.
Kedi gibi pisliğimi gizlemiyorum ki...
Şantajın arkasına da sığınmıyorum...
Evet, bir bok yedim.
Ama bunun için çıkıp, özür de diledim.
Yurt dışındaydım, döner dönmez bir basın toplantısı yaptım:
Karımdan, onun ailesinden, kendi ailemden, sevenlerimden,
izleyicilerimden, bu ülkedeki bütün kadınlardan af diledim.
Af edip etmeyecekleri onların bileceği iş...
Söyler misin, ben daha ne yapabilirim?
Doğru, ben karımı aldattım.
Ama bu ülkede karısı aldatan tek koca herhalde ben değilim!
Ruslarla ilişkiye girmiş tek erkek de değilim! Bunu söylerken, ‘Ne
var bunda? Abartılacak bir şey yok!’ manasında söylemiyorum, gurur
da duymuyorum. Gerçi yüzde 90 erkeğin fantezisidir, bir kısmı da
hayata geçirmiştir. Tabii ki marifet değil, tabii ki aşağılık bir
lağım faresi gibi davrandım...
Ama yaptım kardeşim!
Değiştiremem.
Erkek gibi yaptım.
Erkek gibi de söylüyorum.
Bu arada kendimi savunmak için değil ama şunu da ilave etmek
istiyorum:
Ben bir erkekle ilişkiye girerken görüntülenmedim, eroin
pazarlarken filme alınmadım. Benim yaptığım da ahlaksızca bir şey,
ama daha ahlaksız olanları var onu anlatmaya çalışıyorum.
Benim için tuvalette otururken görüntülenmek gibi bir şey.
Bir kadının beni anlaması zor.
Ancak erkekler anlar beni.
Böyle bir hadise bir erkek hiç bir şey ifade etmiyor. Öyle bir şey.
Eğlence. Geyik... Diye gidiyorsun otele. Tamam duhul var ama vız
geliyor tırıs gidiyor. Hiçbir ehemmiyeti yok. Aptalca bir
eğlence.
Aklımdan da geçmedi değil kamera filan. ‘Aman canım filmlerde
olur!’ dedim, ‘Seni mi bulacak? O kadar talihsiz olamazsın...’
Olduk!
Yoo, söylendiği gibi 4 ay evvelki bir hadise değil, Haziran’ın
sonuydu.
Arzu’ya ne olup bittiğini olduğu gibi anlattım.
Tabii çok incindi.
Haklı da.
Beni boşarsa da haklı.
Ama şantajcılara para vermeyeceğimi, polise gideceğimi
söyledim.
Zannediyor ki insanlar, ben işin şantaj kısmını öne çıkarmaya
çalışıyorum. Amacım da yaptığım haltı saklamak. Hayır, zeytinyağı
gibi su yüzüne çıkmaya çalışmıyorum, suçumu da bastırmıyorum.
Suçluyum kardeşim ben! Karım dışında kadınlarla cinsel ilişkiye
girdim.
Ama rezil olmak pahası, gittim şantaj çetesini ele verdim. Onları
yakalattım. Bu durumda olan başka erkekler de var.
Aferin beklemiyorum ama ben de kendimce dürüst davrandım.
Şantajla bir şeyler yaptırılmasın bu ülkede.
Bu davranışıma neden prim verilmiyor?
Bir de, beni ahlaksızlıkla suçlayanlar önce kendilerine baksın.
Adam tecavüz davasıyla yargılanmış, bana ahlaktan söz ediyor.
Yok ya.
Her konuda ikiyüzlülük var bu ülkede.
Yani ben de nasibimi alıyorum.
Şu an toplumsal bir linç söz konusu bana karşı.
Her kafadan başka bir ses çıkıyor.
Söylemediğim şeyler söylemişim gibi yazılıyor.
Hayır doğru değil Arzu’nun beni kapı dışarı ettiği...
Yine konuşuyoruz, görüşüyoruz.
Yooo, aynı evdeyiz.
Ben şu an için dışarıdayım.
Aynı kafes içindeki horozlar gibi birbirimizi yememizin manası var
mı?
Olay çok sıcak olduğu için şokunu atlatmaya çalışıyoruz. O
arkadaşlarıyla ben arkadaşlarımla bu meseleyi konuşuyoruz. Ama beni
evden attı diye bir şey kesinlikle söz konusu değil. Gerekirse,
böyle bir talebi olunsa ben çeker giderim.
Onu hala seviyorum.
O da beni seviyor.
Ne var ki üzerine geliniyor: ‘Herife tekmeyi at!’ deniyor.
Belki de atar.
Kendini bombardıman altında hissediyor. Söylüyorum, beni boşarsa
hakkıdır. Boşanırım.
Kamuoyu diziden ayrılmamı isterse de, ayrılırım.
Tabii dizi kanalın malı, kanalın da bir söz hakkı olacaktır
elbette.
Ruhat Mengi (Vatan)
Gülben Ergen olayıyla bu çok farklı!
Tamer Karadağlı eşini aldattı ve bir kıyamet daha koptu. Analiz
üstüne analiz yapıyoruz şimdi yine, hepimiz sosyolog ve psikolog
kesildik.
İyi, güzel, yapalım da bari her yönüyle ele alarak yapalım. Sadece
"Pınar diziden çıkarıldı, o niye çıkarılmıyor?" demekle veya "Bu da
Clinton vakası gibi" demekle olmaz.
Konuşmaları, Karadağlı ve eşi Arzu Balkan'ın açıklamalarını
dinledik. Tamer bey aldatmakla büyük hata yaptığını açıklayarak ve
gerçekten de Clinton benzeri bir "toplu özür" ü gerçekleştirerek
sorumluluğu kabullendi. Eşi ise, görülen o ki hiçbir durumda, sebep
ne olursa olsun aynlmak niyetinde değil.
Elbette genel beklenti, aldatılan tarafın bu kadar aleniyete
dökülmüş bir durum karşısında onurunu koruması ve "boşanıyorum"
demesiydi.
Yine genel beklenti, böylesine topluma mal olmuş, sevgiyle,
takdirle karşılaşmış bir ismin ilişkilerini doğru bir zemine
oturtması ve "Kusura bakmayın, nefsime hakim olamadım" gibi bir
cümleyi söylemek durumunda asla kalmamasıydı.
Ama burada önce toplum olarak geldiğimiz noktayı sorgulamamız
gerekiyor. Sevgili ülkemizde gazetelerimiz, İslâmi olanlar dahil
erkek, kadın bazı köşe yazarlarımız sürekli olarak aldatmanın gayet
normal ve özellikle bizim toplum için çok normal bir davranış
olduğunu anlatan yazılar yazıp durmuyorlar mı?
Farklı ilişkiler yaşamanın neredeyse sağlığa bile iyi geldiği
anlatılmıyor mu?
Asıl "çifte standart" bu!
TV programlarımız, yabancı ülke TV'lerinden birebir kopya edilen
"sitcom"larımız kimin eli, kimin cebinde belli değil öyküleri bu
topluma empoze etmiyor mu? Toplum bu programlarla ve küçük bir
kesimin "sıradışı" yaşantı görüntüleriyle 24 saat beslenmiyor,
uyuşturulmuyor mu?
Şimdi ise bakıyorsunuz "Evli çiftlerin haftanın birkaç günü ayrı ve
canının istediği gibi yaşaması gerektiğini" savunanlar bile Tamer
Karadağlı ya yükleniyor, "O da diziden atılsın" diyorlar.
Oysa, işte sadece bu olay dahi sınırsız özgürlüklerin ağır bir
faturası olabileceğini, katlanması güç sonuçlar ortaya
çıkabileceğini gösteriyor.
Tamer Karadağlı, bir günlük, bir gecelik ilişkiler uğruna hem
kendini, hem eşini zor duruma düşürdü. Burada "çete olayı",
"kameralı şantaj" tabii ki şiddetle cezalandırılması gereken, kabul
edilemez bir durum ama olayın boyutu "Gülben Ergen şantajı"ndan çok
farklı.
Gülben Ergen sevdiği adamla, yıllar önce, çok genç bir yaşta
beraber olmuştu ve her ikisi de bekârdı. Muhatabının böyle çirkin
bir girişimde bulunacağı aklına gelmeyebilirdi. Karadağlı ise
tanımadığı bir kadınla, üstelik hiçbir sakınca görmeden
başkalarının yanında beraber olmuş.
Ortada aşk, sürekli bir ilişki bile yok. Ve üstelik evli taraf
olarak şikâyet etmeye hakkı da yok.
Aynı durumdaki diğer erkeklerden farklı olarak çıkıp hatasını
açıklaması olaydaki tek "artı" puan ama acaba bu davranışı bundan
sonra aynı hatayı tekrarlamamasını sağlayabilecek mi?
Kendine güvenen aldatmaz...
Herkes hata yapabilir ama ders alınmayan ve sürekli olarak
tekrarlanan olaylar da "hata" olmaktan çıkar.
Bir başka bakış açısıyla, bizim sırf "aile dizisi nde oynuyor diye
yetişkin bir insanın yaşamına, kararlarına bu kadar karışmaya
hakkımız var mı, o da irdelenmesi gereken bir konu. Tamer Karadağlı
veya Pınar Altuğ istedikleri her rolü oynayabilirler.
Yaşamlarını rollerine göre ayarlamak zorunda da hiç değiller.
Yaşadıkları kendilerini ve eşlerini ilgilendirir. Kime ne?
Bırakın bunu, sanatçıların, mankenlerin, ünlü kişilerin ve
sosyetenin yaşamına, ölçülerine her ülkede "farklı bir sınıf"
olarak bakılır. Örneğin toplumlar Madonna, Tom Cruise, Bruce Willis
gibi isimlerin (her ne kadar şimdilerde onlar bile düzgün aile
yaşamını tercih ediyor görünseler de) yaşantısına kafayı takmazlar.
Onların ölçülerini toplumsal ölçü olarak almazlar. Bizde her sınıf
birbirine karışmış vaziyette (yine yerine oturmamış taşlar
meselesi, bu da sosyolojik taşların oturmayışından)...
Zamanla o ayrım yapılabilecektir sanıyorum.
Ben kişisel olarak erkek veya kadın, seven, mutlu, özgüveni
gelişmiş insanların aldatmaya gerek duymayacağına inanıyorum. Bunun
mazereti yok, mutsuzsan ayrılır, canının istediğini yaparsın. Hem
eşinden vazgeçmeyip hem de aldatmayı sürdürüyorsan ciddi sorunların
var demektir.
Yine kişisel olarak bazı meslektaşlarımızın daha önceki konuşma ve
yazılarında aldatmayı hoşgörmelerine ve hatta teşvik etmelerine
rağmen böyle bir olayda hemen "aldatan erkeğe" saldırıya
geçmelerine çok şaşırıyorum. Ne yapacaksınız ki burası Türkiye. Her
şey olabiliyor!
Duygu Asena (Vatan)
Neden evleniyorlar peki?
Pazar gününe uygun şahane, hafif bir magazin konusu, adam
yakışıklı, kadın güzel, evlilik, aldatma, şantaj... Ohh! Bundan
alasını nerede bulacağım... Diye düşünüyordum önce ama, o kanal bu
kanal, o gazete şu dergi derken, yani konuştukça hiç de hafif bir
magazin konusu olmadığını anladım meselenin...
Aslında her yönüyle çok ciddi bir konu bu, yani Pazar yazısı falan
değil aslında.
Tamer Karadağlı'nın övünerek söylediği "şantajı ihbar etme
meselesine değinmeyeceğim. Şantaj iğrenç bir şey ve Karadağlı'da
çok iyi bir iş yaptı, övünmekte haklı aslında.
Ben dün CNN Türk'de Çiğdem Anat'ın karşısında kem küm ediyordum
çünkü bu meselenin ne kadar doğru olduğunu bilmiyordum.
Ama yine de diyordum ki; burada önemli olan bu insanların neden
evlendiği...
Bu insanlar ki buradaki örneğimiz erkek olduğu için bu erkekler
diyebiliriz, yakışıklı, şöhretli, zengin, genç, dolayısıyle
çevrelerinde yüzlerce kadın onlarla birlikte olmak için sırada... E
bunlar da erkek, insan yani, yüzlercesinden bir kaçıyla birlikte
olmak isteyeceklerdir doğal olarak. Olsunlar tabii. Bu ne kadar
süreceği belli olmayan bir dönem, niçin yararlanmasın değil mi?
Buraya kadar tamam da benim sorum şu; niçin evlenip bir kadını acı
ve toplum önünde utanç içinde yaşatırlar? Bunu anlayabilmiş değilim
işte.
Akşam televizyonda izledim, Tamer Karadağlı "nefsime yenik düştüm"
dedi... Yani eşini aldatmış...
Çoğu izleyicinin Tamer'i kınamadığına eminim. Erkeklerin tümü
anlayışla karşılamışlardır bu kesin de, çok fazla sayıda kadın bile
onu ayıplamamıştır.
Çünkü erkekler nefislerine yenik düşüyorlar. Onların nefislerini
tutmak gibi bir sorumlulukları hiç yok. Nefislerini tutması
gerekenler sadece kadınlar.
Ayşe Özgün, Haber Türk'te "eminim karısının başınada aynı şey gelse
Tamer de böyle davranırdı" dedi. Ben hiç böyle düşünmüyorum...
Aynı şeyi eşi yaşasaydı ve kameraların önüne geçip, "çok üzgünüm,
nefsime yenik düştüm. Tamer'den özür diliyorum" deseydi, Tamer bunu
anlayışla karşılamazdı gibi geliyor bana...
Kendi içi böyle düşünse bile karşısında koskoca bir toplum var ve o
toplum kadınların nefislerine yenik düşmelerine tahammül
edemez...
(Oysa adı üstünde, nefis bu, insanın arada bir nefsine yenik
düşmesinden daha doğal ve keyifli bir şey olamaz!...)
Bizde yeni bir moda var, sanki evlilik bir sevgi, aşk beraberliği
değil, bir şirket gibi. Ve bu şirket içinde kadının ve erkeğin
rolleri de ayrı... Evli olunca koruma altındasın, kolkola girip
sağa sola gidiyorsun ama aslında aranda hiçbir şey yok... Hele
ortada bir de çocuk varsa, evlilik korunması gereken bir şirket
gibi.
Olacak şey değil.
Toplumda bir sosyal statü kazanmak için evleniyorlar, hayatları
sanki evlilikten sonra başlamış gibi öncesini unutturuyorlar,
karı-koca gibi davranıyor ama dışarıda gizlice her istediklerini
yapıyorlar.
Mutsuz evlilikler diyarı...
Aslında bu olay Pınar Altuğ'un yaşadıklarından daha vahim... Pınar
bir aşk yaşadı ve ayrıldı kocasından...
Böyle bir sıradan nefis meselesi değildi. Ama o diziden ayrıldı...
Şimdi Tamer'in de ayrılması gerekiyor eğer eşitlik varsa... (Bence
özel hayatla oyunculuk hiç karıştırılmamalı ama burada gerçek böyle
malesef.)
Tamer Karadağlı'nın nefsine yenik düşmesini hiç kınamıyorum, ama
niçin evlendiğini merak ediyorum.
Arzu hanım ise hiç üzülmüyorsa, aynı haklar onda da varsa
evliliğini sürdürsün... Ama çok üzülüyorsa ve aynı haklar onda
yoksa, kaç kez daha böyle bir şeyi aynı dimdiklilikle
kaldırabilir?
Burhan Ayeri (Akşam)
Biz de yazdık
Herkes ele aldı. Konusu olan veya olmayanlar bile kervana katıldı.
Genelde de Tamer Karadağlı'yı 'Şeyinden asalım' diyenler ağır
basıyor. Doğrusu bu konuda fikir yürütmede öncelik değil de
sonunculuk almayı tercih edenlerdeniz. 'Türk erkeği parayı bol
bulunca, ilk işi karıyı çiftler' sözünü hatırlatarak başlayalım.
Tabii bu sınıfa 'Geliştim, değiştim' diyenleri, 'Magazinci
Bayanlar'ı da sokabiliriz. Seda Sayan'ın 'Gazozu'na alışıldı. Pede
ihtiyacı otuz yıl önce kalmayan Aysel Gürel'in parlakları ve de
bizi affetsin Bülent Ersoy hanımın sübyanları gözardı ediliyor. Bu
örnekleri çoğaltmak mümkün. Ancak, hemen koro halinde itiraz
yükselecek 'Onlar evli değil'. Demek ki her haltı yiyecek ama
görüntülenmeyeceksin. Sonuç mu? Sevgili kardeşimiz Birol Güven'e
duyuruyoruz -Sanırım fikirlerimize her zaman güvendi- 'Çocuklar
Duymasın' artık bitti. Pınar Altuğ'la başlayan sarsıntı, şimdi
7.3'lük depreme dönüştü. Kalanları başka yere mi, yoksa diğer
yapımlara mı monte eder ona kendisi karar verecek. Yine işi biraz
sulandırıp, olayı noktalayalım. Alın size Haber TÜRK için yeni
espri; 'Tamer Karadağlı'nın kaseti' In, 'Gülben Ergen'in kaseti
Out...
Ersan Özer (Akşam)
Tamer Karadağlı'nın bir başka marifeti
Bu mesele ile zaten çok yakından ilgileniyordum. Üstüne bir de,
'Bütün erkekler bu tip hatalar yapar' demeciyle rezilliklerine beni
de dahil edince iyice zıvanadan çıktım.
Bu tip hatalarmış. Tipe bak! Yediği haltları başkalarına taksim
ederek sıyrılmaya çalışıyor.
Bütün erkekler bu tip hatalar yapmaz Tamer Karadağlı.
Sadece senin gibi libidosunu kara gözlük yapıp gözüne takanların
önünü göremediği için düştüğü bir kanalizasyon çukuru bu.
Sevişmeyi 'skor' olarak değerlendirenler, her kadından sonra
arabasının direksiyonuna çentik atanlar bunu yapar.
Bütün erkekler değil.
Savcılığa şikayete giderken dahi gördüğün kadınlara yiyecekmiş gibi
baktığını, adliye binasında dilekçeni teslim ettikten sonra
koridorlarda gözünü kadın avukatların kalçalarına diktiğine
eminim.
Bu kadar kesin
konuştuğuma göre bir bildiğim var demek ki.
Önce onu anlatayım o halde.
Laf atmak nesi
Çocuklar Duymasın'ın en popüler zamanları.
Dolayısıyla Tamer Karadağlı'nın da.
O dönemde şu an evli olduğu hanımla sevgililer.
Sonradan öğrendik ki aynı anda TRT'ci bir sunucuyla da bir şeyler
yaşıyor.
Şu anda ortaya çıkanlardan hareketle, muhtemelen hayatında başka
kadınlar olduğunu söylemek de mümkün.
Ne muhtemeleni? Kesin!
Adam şöhretin dibine vurmuş işte. Sokakta tanımayan yok.
Şimdi 'bütün erkeklere' sorayım.
Böyle bir trafiğin içindeyken gözünüz başkalarını görebilir mi?
Bunca kadına mesai harcarken bir de üstüne yolda gördüklerinize laf
atar mısınız?
Atmazsanız sevinirim çünkü o güzel kız benim kardeşim oluyor.
Kız kardeşim akşam üstü işten çıkmış Teşvikiye'de yürürken,
karşıdan gelen Tamer Karadağlı, hani o kadınlardan kadın beğenen
Tamer Karadağlı, 'Sen ne güzel şeysin öyle' gibilerinden bir şeyler
söylemiş.
Laf atmak zaten terbiyesizliğin önde gideni. Fakat maalesef öküz
çok. Yapıyorlar.
Ama bunu Teşvikiye gibi bir yerde, üstelik de televizyondan
tanıdığınız biri yapınca üzerinizdeki etkisi daha fazla oluyor.
Çünkü mekanın ve o kişinin güvenilir olduğunu kabul etmiş
durumdayken böyle bir çirkinliğe maruz kalıyorsunuz.
Bizi ortak etme
Çok yakınımda bu türden bir tanıklık varken Tamer Karadağlı'nın
çıkıp, 'Nefsime yenik düştüm' demesi, bunu bir istisnaymış gibi
göstermeye çalışması kanıma dokunuyor.
Be adam, senin hiç hayatında nefsine karşı galibiyetin var mı ki
şimdi yenildin?
Bu nasıl bir hayat biçimidir?
Böyle bir açlığı bir erkek olarak benim aklım havsalam almıyorsa
'bütün erkekler' diyerek beni nasıl itham edebilirsin?
Ne yaptıysan yaptın, ne yaşadıysan yaşadın, kılıf aramak yerine
kafanı duvarlara vursana.
Bizleri niye ortak ediyorsun?
Aslına bakarsan çok da üzülmen gerekmiyor. Hatta mutlu bile
olabilirsin.
Çünkü bundan böyle aklının olduğu yere komşu bir mekanda ikamet
edeceksin.