Kara çarşafı fukaralıktan giyiyorlar!
Abone olCHP İstanbul İl Başkanlığı'na gelen Berhan Şimşek çarşaf açılımıyla ve gündemle ilgili çarpıcı açıklamalar yaptı.
CHP İstanbul İl Başkanlığı görevine gelen Berhan Şimşek
CHP'nin çarşaf açılımıyla ve gündemle ilgili çarpıcı açıklamalarda
bulundu. Gürsel Tekin'in başlattığı çarşaf açılımını doğru
bulmadığını söyleyen Şimşek "böyle açılım olmaz" dedi. Vatan
Gazetesi'nden Mine şenocaklı'ya konuşan Şimşek'in gündemle ilgili
değerlendirmelerinden bazı satır araları şöyle...
Siz hep CHP’lisiniz değil mi?
Hiç başka partim olmadı. Zikzak yok... Ben 2007
seçimlerinde İstanbul Birinci Bölge’de 13. sıraya yazıldım. Herkes
şaşırdı, Türkiye şaşırdı, seçmen şaşırdı. Ama ben hiç vazgeçmedim.
Birinci sıraya yazılmışım gibi canla başla çalıştım. Ben böyle
CHP’liyim. Hep söylerim, eğer seçilebilir sırada olsaydım Ufuk Uras
bugün parlamentoda olmazdı.
İyi de niye 13’üncü sıra? Sizin önünüzde kimler
vardı?
O zaman öyle oldu. Sonra Baykal da çok üzüldü ama... Birinci sırada
değerli arkadaşım İlhan Kesici vardı... Aradan iki ay geçti. Deniz
Bey’le buluştuk. Çok üzgün olduğunu söyledi. Gözlerine baktığımda
gerçekten böyle hissettiğini anladım. Daha sonra kurultay delegesi
olmamı istedi. Son döneme kadar da Parti Meclisi’nde beraber
çalıştık.
Son operasyon nasıl oldu peki?
Ben iyi bir parti örgütü üyesiyim. Eski Genel Başkan örgütümüzün
çalıştığı her yere gönderirdi beni. Konferanslarda konuşurdum...
Tek tek açıp sorun, bu ülkede gitmediğim bir il kaldı; Siirt.
Örgütle ilişkilerim çok iyidir, halkla ilişkilerim çok iyidir.
Hayatımda kalem ucu kadar leke yoktur... Herkes bilir. Ben cebim
için değil, halk için siyaset yapıyorum... Aç değilim. Param var,
evim var, nedir benim istediğim? Bu ülkenin huzurunu, mutluluğunu
istiyorum. Bunun için de çalışıyorum. Sayın Genel Başkanımız da 23
Mayıs itibariyle hepimizin, Erdoğan’ın bile gördüğü ve dizinin
titrediği büyük bir rüzgâr estirdi, büyük bir kabul gördü. Bu çok
önemli. İstanbul da çok önemli. Her anlamda kültürün, sanatın,
siyasetin, ekonominin başkenti. Ama birileri için çalmanın
çırpmanın da başkenti. Şimdi burada bir tıkanmışlık yaşanıyordu.
Kemal Bey’in o rüzgârı, Önder Bey’in o parti hafızası, belleği ile
birleşti ve...
Ne ilginç bir tanım bu?
Tabii, Önder Sav partinin hafızasıdır, belleğidir. Bu belleğe sahip
çıkmak gerekiyor. Belleğine sahip çıkmayanlar ne diyor? “Ben Milli
Görüş gömleğini çıkardım” diyor. Ama çıkarmadığını görüyoruz.
Kemal Kılıçdaroğlu ile ne zamandır
tanışıyorsunuz?
Uzun zamandır. İkimiz de Parti Meclisi üyesiydik. Daha sonra MYK
üyeliği ve milletvekilliği yaptık birlikte. Benim arkadaşım. Ama o
gün arkadaşım bugün genel başkanım. Önünde en hızlı ceket
ilikleyeceğim kişidir Kemal Bey. CHP terbiyesinde böyledir, CHP
önünde ceket ilikleriz. Bugün CHP’yi temsil eden kişi de Genel
Başkanımızdır.
Gürsel Tekin’le çok benziyorsunuz...
Hayır. Ben sinemacıyım. Resimleri yan yana koyup, kardeşimi
oynatacak olsam düşünürüm. Benzeşmek ayrı, “Eh işte andırıyor”
ayrı.
Karakter olarak benziyor musunuz peki?
Gürsel’i sadece siyasi akrabam olarak tanıyorum. Beraber oturup
uzun yemekler yememişiz, sinema izlememişiz. Yani çok iyi
tanımıyorum. Onun için bir şey diyemem. Ama ben zor bir
karakterimdir.
Tekin’in İstanbul İl’deki kadrosunu değiştirecek
misiniz?
Yorgun bir iki arkadaşımız var...
Bugün 11 askerimiz şehit oldu. Sizce neden
şimdi?
Bu ülkede yaşananlar beni çok üzüyor. Canım çok yanıyor. Ulusal
kurtuluş mücadelesini omuz omuza vermiş bu insanlar. Yazık günah
değil mi? Biz bu güzel coğrafyada yaşamanın kira bedelini ödüyoruz.
Bu bedeli Uğur Mumcu ile ödedik, Ahmet Taner Kışlalı ile ödedik,
Musa Anter’le ödedik, Hrant Dink’le ödedik. Bedel ödemeye mecbur
muyuz? Halbuki birbirimizi fark edebilsek, birbirimize tahammül
edebilsek ne güzel olur.
Peki ne yapmalı? Başbakan, “Açılım olmadan da terör vardı”
diyor...
İyi de 2002 yılında 6 şehit vardı. Şimdi günde 10 şehitten
bahsediyoruz. Ve ben bütün bu yaşananlarda Kürt kardeşlerimin de
mağdur olduğunu düşünüyorum. Bir hikâye vardır. Rahmetli annem çok
anlatırdı, bir kadın bir yılan doğuruyor. Evde bakamıyorlar yılana,
bırakıyorlar ormana. Günün birinde orman yanıyor. Kadın ağlamaya
başlıyor, “Ah evladım!” diye... Anne olmak bu işte! O dağda ölen
çocukların anneleri yok mu? O annelerin yüreği kavrulmuyor mu
şimdi? Kürt anneler de gece başlarını yastığa koyduğunda en büyük
bedduayı Öcalan’a yapıyor. Birileri zılgıt attırıyorlar o
annelerimize. Mecburiyetten karşı çıkamıyorlar. Ölen 11 şehidimiz,
çocuğumuz, evladımız, kardeşimiz gibi onların çocukları da ana
kuzusu değil miydi? Onlar da bizim topraklarımızın evladı.
Dolayısıyla bu sorunu çözmek için onların annelerinden,
babalarından yola çıkmak lazım.
Ama artık bu meselede farklı bir yol izleyeceğini
açıkladı.
Devlet adamı aklına her geleni yapan, söyleyen adam değildir.
Devlet adamı kapıyı açmadan onun arkasında ne olduğunu bilendir. Bu
arkadaş her kapıyı açtı. Her kapıyı açtığında da asansör boşluğuna
kendisini değil ülkeyi düşürdü. Kıbrıs açılımında, Ermeni
açılımında, Alevi açılımında böyle olmadı mı? Benim çocukluğum
Fatih’te Beyceğiz Mahallesi’nde Ermeni ve Rum arkadaşlarımla
oynayarak geçti. Ama Erdoğan, açılım dedikçe onlarla aramızı
açmaktan başka ne yaptı?
*Seçim hesabı var mıdır bu değişimde sizce?
Olabilir. Çünkü Mavi Marmara’da da seçim hesabı vardı. Senin daha
bu işlere aklın ermediği zaman Filistin mücadelesini benim
ağabeylerim Deniz Gezmişler FKÖ ile birlikte vermişler. Sen daha o
zaman rahle-i tedrisatta değildin. Top peşinde koşuyordun. Şimdi
bir anda Filistin’deki Müslümanlar demeye başladın. Sen niye
insanları tahrik ediyorsun? Bu ülkeyi niye istismar ediyorsun? Niye
bizi mutsuz ediyorsun? Niye bizi bölünmeye, parçalanmaya itiyorsun?
Veya bizi değiştirmek isteyenlerin eline güç veriyorsun? Sen işini
yap. Açım ben, yoksulum, bak geldiğinden beri sattın savdın bir şey
kalmadı. Yakında bu Anayasa değişikliği olsun Petrol Yasası’nı
getirecekler. Türkiye kara ve kara sularında çıkan petrolün yüzde
12’sini alıyordu, bir yasa getirmişler yüzde 1’ini alacak. Ahmet
Necdet Sezer veto etmişti, görürsünüz bu Anayasa değişikliğinden
sonra bor madenlerini getirecek gündeme. Sonra Dicle satılacak,
Fırat satılacak... Erdoğan satmayı bilir, yapmayı değil. Bugüne
kadar 9 bin kilometre duble yoldan başka ne yaptı? Bir kurdele mi
kesti istihdam için, Güneydoğu’ya mı gitti? Devlet tüccar değil,
hizmetkârdır. Ama çocuklarının değil, halkının hizmetkârı! Eğer
Güneydoğu’ya özel sektör gitmiyorsa senin gitmen lazım. 2007
yılından sonra GAP açılımı yaptılar. Ne adım atıldı? Sinemada
plastik makyaj yapılır. Plastik makyajla bu işi götürmeye
kalkıyorlar ama makyaj da dökülüyor, tutmuyor, kusuyor artık.
Peki siz İstanbul’da Gürsel Tekin’in başlattığı bir değişim
vardı, onu devam ettirecek misiniz? Mesela çarşaf
açılımını?
Gürsel Tekin benim kardeşim, arkadaşım, dostum. Ama bu değişimler
gazete manşetleriyle olmaz. Yaptığınız işlerin, projelerin
insanların hayatına dokunması lazım. Bir şey yaparsın, günlerce
konuşulur, yazılır. Ama arkanıza baktığınızda bir arpa boyu yol
gidilmemiştir. Önemli olan tartışılan işler yapıp manşette kalmak
mı, yoksa hayata dokunan işler yapmak mı? Çarşaf açılımında ne
yaptık? Çarşaflıları partiye üye kaydettik mi, daha sonra bir
çarşaflı daha geldi mi? Çarşafa rozet takmak bu işin albenisi....
CHP’ye açılım değil katılım gerek. Ben o bacımın kara çarşafın
altında yaşamasından yana değilim. Kuran’da örtünün denmiş ama
böyle değil. Birkaç tarikatta çarşaf vardır. Kalanı
fukaralıktandır. Kars’tan, Erzurum’dan, Bayburt’tan gelirken bir
pardösü alacak para mı var? Kadıncağız kara çarşafı alıyor, on yıl
giyiyor. İkisini karıştırmayalım. Benim anam da başörtülüydü,
bacılarımdan da örtünen var. Ama bunu simgeleştirmek yanlış.
* Yani CHP çarşafa rozet takmakla yanlış mı
yaptı?
Ben o zaman da Parti Meclisi’nde fikrimi söyledim. Karşı çıkmadım
ama. Böyle açılım olmaz.
Ama Gürsel Tekin de böyle tanındı...
Türkiye’de tanınmak çok kolay. Bir şey yapıyorsun tanınıyorsun
tamam ama içini de doldurmalı. Ben bunu “Gürsel niye böyle yaptı?”
diye söylemiyorum, içini doldurmak gerekiyordu. İşte
yaşadıklarımızdan görüyoruz. Ben o bacıma sahip çıkacağım. O
bacımın bir ömür fukaralığıyla en ucuzundan kara bir örtüyle
örtünüp, öldüğü gün de en ucuzundan beyaz bir patiska ile
gömülmemesi adına siyaset yapıyorum ben. Kadın olduğunu, anne
olduğunu bilmesi için siyaset yapıyorum. Güneydoğu’da bir kadın 16
çocuk dünyaya getiriyor, ben 11 çocuklu bir ailenin çocuğuyum,
onların yaşadıklarını bilmez miyim? Bunları istismar
etmemeliyiz.
Bu ülkede 87 yıldır bir caminin hilali düştü mü?
Dolayısıyla isteyen olursa elbette CHP’de kucak açarız diyorsunuz
ama...
Beni çağırsınlar gideyim, bana da gelmesinler... Ama özellikle
böyle bir şey olmayacak. Cüppeli Ahmet’i ile de konuşurum, Cüppesiz
Ahmet’i ile de... Mesele değil. Yeter ki bu ülkenin birliği,
dirliği bozulmasın... Şunu herkes görsün, Allah aşkına Türkiye’de
87 yıldır bir caminin hilali düşmüş mü? İslamın beş şartı en
özgürce yerine getirilmiyor mu? Cüppeli Ahmet Hoca bile bunu
söylerken bebek yüzlü Ali Babacan “Muhafazakârlar bu ülkede
sıkıntı içinde” diyor. Ne diyeyim sana? Haksızlık
ediyorsunuz. Onun için bizim iddiamız şu, 50’li yıllardan beri din
siyasete alet edilmiş, bu ülkenin değerleriyle cumhuriyetin
devrimleri kavga ettirilmiş, biz barıştırmak istiyoruz.
Yoksa biz kör müyüz? Göremiyor muyuz? İşte herkes inancını yaşıyor,
namazını kılıyor, orucunu tutuyor, kurbanını kesiyor, Hac’ca
gidiyor, en özgür şekilde. Görmüyor musunuz?