30 Ağustos Zafer Bayramı’nı kutladığımız geçtiğimiz
hafta Türkiye kendini çok farklı bir atmosferde buldu. Zaferin
kutlanıp toplumun tek yürek haline geleceği bugünde maalesef tam
tersi olaylar oldu ve toplum bir kez daha kamplaşma ve ayrışmanın
kucağına itilmeye çalışıldı.
Olayların gerçekleştiği yer bir cami ve sinagog.
İbadet amaçlı kullanılması gereken iki mekâna siyasetin ve
ideolojinin girmiş olması planlanmış bir senaryo...
Geçtiğimiz haftayı camilerde okunan zafer haftası hutbesinde
Atatürk’ün isminin geçmemesi tartışmaları ile
tamamladık. Gerek Cuma günü gerekse ertesi günü Türkiye gündemi
adeta bu olaya kilitlendi.
Tartışmalar ibadethanenin dışında kalsa bu kadar ürkütücü
olmazdı ama bir camide Cuma namazında okunan hutbe sırasında
cemaatten birkaç densiz, hutbede Mustafa
Kemal'in isminin zikredilmemesini hutbe okunurken
protesto etti.
Camilerde bu olaylar yaşanırken Yahudilerin ibadet yeri olan bir
sinagogda ise farklı bir tablo yaşanıyordu. Sinagogda çalınan
kültürümüze ve medeniyetimize ait olmayan İzmir Marşı
eşliğinde Mustafa Kemal için marşlar söylendi,
kutlamalar yapıldı!
Her iki olayın mekânı ve gerçekleşme tarzı farklı olsa da durum
oldukça benzer.
Bir ibadethaneye siyaset ve ideoloji niçin girer ki?
Liderlik yapmış olan bir kişi niçin uhrevileştirilmeye,
daha doğrusu uhrevileştirilmeye çalışılarak toplumun yumuşak karnı
ile oynanmaya çalışılır ki?
Bu olaylardan sonra başta devleti yönetenler olmak üzere bütün
toplum başını iki elinin arasına alıp derin derin düşünmesi lazım.
Üç beş oy daha fazla alacağız diye Atatürk gibi
bir figürü kullanmaya kalkarsanız toplumu sonu hiç de iyi olmayan
yerlere doğru sürüklersiniz.
Yıllarca karşı olduğunuz bir konuda saf değiştirirseniz
provokatörlere yeni alanlar açmış olursunuz. Toplumu kamplara
bölmek için fırsat kollayan düşmanlara işte böyle fırsat vermiş
olursunuz.
Muhalefetin konuya balıklama dalması ise ayrı bir garabet.
Siyasi iktidarı zayıflatmak için bu olayı kullanmaya kalkarsanız
eğer yarın sizin de yöneteceğiniz bir devlet ve toplum kalmayabilir
ortada. Siyasi iktidarı zayıflatacağım derken maazallah devleti çok
zor durumlara düşürürsünüz.
Bir an önce Atatürk’ü dine alet etme, uhrevi bir figür
haline getirme üzerinden rant devşirmeye son vermemiz
gerekiyor. Çünkü bu alan çok tehlikeli bir alan. Buradan
çıkacak bir kıvılcım toplumda onulmaz yaralar açacaktır.
Toplumun en büyük birleştirici mayası olan din üzerinden
oyunlar oynamak tahmin edilemeyecek kadar tahribata neden
olacaktır.
Bir an önce dinin ve ideolojik şahısların siyasete alet
edilmesi, bunun üzerinden oy ve rant devşirilme işine bir son
verilmesi gerekiyor.
Diğer yandan meseleyi sağduyu ile irdelediğimizde görünen
fotoğrafa bakalım. 28 Şubat süreci bunun en güzel
örneği aslında.
Kapsül niteliğinde oluşturulan mizansenler üzerinden
toplumu ayrıştırmak on yıllardır İngiliz-Yahudi medeniyetinin
icrası.
Fadime Şahin, Müslüm Gündüz gibi bir sürü isimler
zikredilerek örneklemler çoğaltılabilir. Ya da 80 ihtilali sonrası
sağ-sol-milliyetçi kutuplaşmaları üzerinden örneklem
verilebilir.
Dile getirmiş olduğum bütün bu uygulamalar bir kapsül
niteliğinde topluma sunulmuş ve karşılığı da alınmıştır.
Hak ile batılın kavgasında batıl üzerine düşen görevi
bihakkın yerine getirecektir.
Bu toplum üzerinde 80 ihtilali ve 28 Şubat sürecinde tutmuş olan
mizansen artık işlemez. Evet endişe ediyorum lakin bunun sebebi
değer yargılarımızda çok ciddi savrulmalar söz konusu.
Kendi gündemimizi oluşturduğumuz, rotası belli olan ama
zorlukların eksik olmadığı günlerden geldik. O gün
karşısında durduğumuz ne varsa bugün taraftarı olmuş
gibiyiz.
İngiliz-Yahudi Medeniyeti (İsrail) Atatürk’ü
kutuplaştırma aracı olarak bir kapsül niteliğinde bu topluma
sunmamalı. Zira bu necip millet -birkaç kendini bilmez densiz
hariç- bu tür oyunlara gelmez artık.
Bizim hayat tarzımıza her türlü müdahaleyi yapanların
kimliğine bürünmeyelim kâfi.
facebook.com/msbeser
twitter.com/msbeser
instagram.com/msbeser