Kanserin adı bile korkutuyor
Abone olKanser hastalığının adı, adının verdiği korku, gelecek kaygısı, hastayı ve ailesini çok olumsuz etkiliyor.
Peki şimdi ne olacak?
Kanser hastalığının adı, adının verdiği korku, gelecek kaygısı,
hastalık ve tedavi sürecinde yaşanabileceklerin yarattığı stres,
hasta ve hasta yakınlarını hiçbir hastalık grubunda olmayacak kadar
çok olumsuz etkiliyor.
Anadolu Sağlık Merkezi"nden Psikoterapist Mine Turgay kanser
hastalarına psikolojik destek ile ilgili bilgiler verdi.
Kişi kanser olduğunu ya da kanserinin yeniden tekrarladığını
öğrenince geçmişte kendisini olumsuz olarak etkilemiş, korkutmuş,
tehdit edici yaşam olaylarına gösterdiği tepkilere benzer tepkiler
gösterir. Bu düşünsel, duygusal, davranışsal tepkiler hastalığa
karşı geliştirilen “psikolojik uyum” çabalarıdır. Hasta ve aileleri
hastalığa, belirsizliğe, tıbbi bakım ve tedaviye, bedensel
fonksiyonlardaki değişikliğe, bağımlılığa ve hastalığı nedeniyle
yaşamlarına katılan pekçok şeye uyum sağlamaya çalışır.
Hastanın yaşı, cinsiyeti, eğitimi, kişilik özellikleri, kanserin
yeri, kanserin nüks yaratıp yaratmadığı, ağrının olup olmadığı,
kişinin yaşamını-aile,iş ilişikilerini-olumsuz etkileyip
etkilemediği, aile, arkadaş desteğinin olup olmadığı, maddi
olanaklarının yeterliliği gibi etmenler kişinin hastalıkla
başedebilmesini, uyumu belirler.
Uyumu kolaylaştırmak için; hastanın günlük yaşamını
sürdürebilmesini desteklemek, sosyal işlevselliğinin (iş,öğrenim
vb) hastalık nerdeniyle aksamasını önlemek, hastalığa karşı gelişen
doğal duygusal tepkilerin ifade edilip, anlaşılmasına çalışmak,
umutsuzluk, değersizlik, suçluluk düşüncelerini denetlemek yararlı
olmaktadır.
Kanserde bir yandan geleceğe ilişkin belirsizlik yaşanırken öte
yandan, hastalığın ölümü yakınlaştırdığı ve belirginleştirdiği
düşüncesi oluşur. Her iki durum da hastanın duygulanımını olumsuz
etkiler, kaygı ve korku düzeyini artırır. Kanserli hastalarda en
sık görülen ruhsal bozukluk depresyondur; sıklığı ise yüzde 4,5 ile
yüzde 58 gibi çok geniş bir aralık içinde değişir. Kaygı
bozuklukları, hastalığa eşlik eden uyum bozuklukları da
depresyondan sonra en sık saptanan ruhsal bozukluklardandır.
Hastalığın ağır seyretmesi, hastanın günlük aktivitelerinin
kısıtlanması, ağrının olması depresyon gelişimini hızlandırır.
Kadınlarda, daha önce depresyon geçirenlerde, kanser tedavisinde
kullanılan bazı ilaçlarında katkısıyla depresyon daha sık
görülür.
Gerek hasta gerek aile gerekse tıbbi ekip çoğu kez depresyon
belirtilerini “normal”, duruma uygun bulur ve bu nedenle yardım
istemez. Yine depresyon belirtilerinin hastalık veya ilaçların yan
etkileri ile ilgili olup olmadığı hasta ve ailelerce
ayırdedilemiyebilir. Uykusuzluk, iştahsızlık, halsizlik gibi
bedensel belirtiler hastalığın, tedavinin yan etkileri ile
karıştırılabilir. Ancak burada en temel belirti, ilgi, istek kaybı
ve depresif duygu durumdur.
Kanserde ortaya çıkan önemli bir ruhsal rahatsızlık ta kaygı
bozukluklarıdır. Yaşamı üzerindeki kontrolu kaybedeceğine,
sevdiklerinden ayrılacağına, ağrı, acı çekerek öleceğine,
geleceğine yönelik korkular yoğunluktadır. Kaygının en yoğun olduğu
tanının öğrenildiği dönemde, bu acı veren, katlanılması güç gerçeği
inkar, en tipik reaksiyondur. Pek çok kişi, tanıyı bildiği halde
açıkça “kanser” kelimesini kullanamaz, kaçınır. “Kanser” kelimesi
yerine daha kolay sözcükler kullanır. Hastalık, o, durum, tümör, ur
gibi... Kanser kelimesinden kaçınma, başına gelenlere inanamama
inkar tepkisine tipik bir örnektir.
Depresyon ve anksiyete bozukluklarının mutlaka tedavi edilmesi
gerekir. Psikiyatrik ilaç tedavisi (anti depresanlar,
anksiyolitikler) ve psikoterapi birlikte, eş zamanlı olarak
uygulanmalıdır.
Gerek bireysel gerekse grup psikoterapilerinde, yeni yaşama uyum
yapılmasını sağlamak, tedavi süreci ve hastalığa bağlı olarak,
yaşamın çeşitli alanlarında ortaya çıkacak değişikliklerle
başaçıkabilmelerine yardımcı olmak hedeflenir. Görüşmelerde,
hastalara açık uçlu sorular sorularak, hayatın anlamı ve benzer
konularda neler düşündükleri, dünyaya bakış açılarını oluşturan
temel varsayımlar anlaşılmaya çalışılır. Bu görüşmeler sırasında,
olumsuz duyguların ifadesine yer verilmekle birlikte, asıl üzerinde
durulan konu, hastalıkla ilişkili olarak yaşamlarında ortaya çıkan
yeni ve zorlayıcı olayları çözmelerine yardımcı olacak problem
çözme becerilerinin öğretilmesi amaçlanmaktadır.
Yaşamın olumlu yanlarını görebilmek, anlamlı bir yaşam sürdürmenin
koşuludur . Yaşanılan olumsuz deneyimler kişiyi sadece olumsuz
olarak etkilemez, bu deneyimlerden olumlu çıkarımlar da
kazanılabilir. Kişi güçlüklerle mücadele ederken daha güçlü olmayı
öğrenebilir ve daha zengin deneyimler kazanabilir. Kanser
hastaları; kendi sınırlılıklarını kabul etmeyi öğrenerek, güçlerini
keşfederek, amaçlarına ulaşma becerisi kazanarak, günün o anını,
yaşamının o gününü yaşamayı öğrenerek, yaşamındaki güzel şeyler
üzerinde odaklaşarak, aile, arkadaş, sevgili, tanıdık hatta hiç
tanımadıkları kişilerin desteğini alma deneyimi kazanarak
yaşamlarındaki olumlulukları arttırabilirler.
Kanserin yarattığı değişikliklere karşı yeni bakış açısı
geliştirmek
Kanser tanısı yaşamdaki yeni bir gerçek, ancak ölüm cezası
değil
Çaresizlik duygusunun yerine mücadeleci olmayı denemek
Yaşam biçiminin değiştiğini kabul etmek
Kendi fiziksel ve psikolojik gereksinimlerine karşı ilgili
olmak
Hastalığıyla ilgili konularda açık yüreklilikle konuşabilmek
Sağlıklarıyla ilgili kişisel sorumluluğu üstlenmek
Kanseri olan diğer hastalarla iletişimi kesmeme, benzer hastalığı
olanlarla bir araya gelip sorunlarını paylaşmak (ve onlarınkini de
dinleme)
Psikolojik yaklaşımlar (psikoterapi) hastalığa uyuma nasıl yardımcı
olur?
Psikoterapinin, kanserli hastanın kaygısını azalttığı, yaşam
kalitesini yükselttiği, kendini iyi hissetme halini arttırdığı
bilinmektedir. Psikolojik müdahalelerin amacı, kişilerin kanser
tanısına, tedavi sürecine ve hastalığa bağlı olarak, yaşamlarının
çeşitli alanlarında ortaya çıkacak değişikliklerle başa
çıkabilmelerinde yardımcı olmaktır. Ayrıca, kişiye kanser ve kanser
tedavisiyle ilişkili fiziksel, duygusal ve yaşam tarzı değişimleri
ile nasıl başa çıkabileceği konusunda danışmanlık da yapılmaktadır.
Bu tür bir psikolojik tedaviden yararlanacak olanlar sadece
hastalar değil aynı zamanda onların eşleri, çocukları, aile
üyeleridir.
Bazı hasta ve aileleri, doğru hastane ve tıbbi tedaviyi nasıl
seçeceklerini belirlemek için daha fazla çaba harcarken, bazıları
da, hastalığın, tedavilerin yarattığı stres, kaygı ve
depresyonlarını azaltmak için çaba harcar. Danışman, güvenli ve
destekleyici bir ortamda, problem çözme tekniklerini öğreterek,
yas, korku ve benzer duygusal tepkileri üzerinde çalışmalarına
yardımcı olabilir. Olaya bu şekilde yaklaşan hastalar için yaşamı
tehdit eden kriz, bir süre sonra yaşamı zenginleştirici, kişiliği
olgunlaştırıcı bir fırsat haline dönüşebilir.
Psikolojik tedavinin bedensel sağlığa da etkisi olabilir mi?
Bu soruyu kemoterapi ile birlikte seyreden bulantı ve kusma gibi
fiziksel durumlar örneği ile yanıt verilebilir. Bazıları için bu
yan etkiler, tedaviden vazgeçilecek kadar yoğun olabilir. Bu tip
şikayeti olanlara, gevşeme egzersizleri, kendini-hipnoz,
imajinasyon ya da öğretilecek diğer becerilerle bu bulantı ve kusma
durumlarını engelleyebilicekleri gösterilir. Böylece bulantı ve
kusmayı önlemek için, başka yan etkileri olabilecek diğer ilaçları
kullanmaya gerek kalmaz.
Psikolojik tedavi, fiziksel sağlık üzerinde de dolaylı etkiye
sahiptir. Stresin bedenin kendi savunma sistemlerini zayıflattığı
bir süredir bilinmektedir. Son yıllarda üzerinde durulan ve
araştırılan bir konu da kanserli hastaların öğrendikleri başaçıkma
mekanizmalarının ve kendilerine olan güven duygularının artmasının
bağışıklık sisteminin gücünü arttırıp arttıramayacağıdır.
Araştırmalar, hastalıkları hakkında hekimlerine soru sormaktan
çekinmeyen hastaların, kendilerine verilen tedaviyi pasif ve boyun
eğici bir yaklaşımla kabul edenlere kıyasla, daha hızlı
iyileştiklerini, tedavi sonuçlarının daha olumlu olduğunu
göstermiştir.
Kaynak:Ntv