15 Haziran akşamı seyirciyle buluşmaya hazırlanan Baht Oyunu dizisinin genç yıldızları Aytaç Şaşmaz ve Cemre Baysel Hürriyet gazetesinden Hakan Gence'ye bilinmeyenlerini anlattı. Oyunculuk kariyerleri ve yaşadıklarıyla ilgili konuşan Baysel ve Şaşmaz'ın açıklamaları şaşırttı. Birbirinizi daha önce tanımıyordunuz? İlk karşılaştığınızda ne hissettiniz?Cemre Baysel: İlk başrolümüz, enerjilerimizin tutması ve birbirimizi sevmemiz çok önemliydi. İşe başlayacağım kişiyle ya enerjimiz tutmazsa diye korkuyordum. Ben enerji ve motivasyonla çalışan biriyim.Sonuç ne oldu?Cemre Baysel: 40 yıldır tanışıyor gibiyiz. Ben içimden geldiği gibi davranan bir insanım. Aytaç da öyle. Egomuz yok, olduğumuz gibiyiz.‘Baht Oyunu’ bu hafta başlıyor. İlk başrolleriniz. Gerginlik var mı?Aytaç Şaşmaz: Bence biz bir gemiyiz. Hocamız Serdar Gözelekli kaptan koltuğunda ve bütün ekibimiz geminin güvertesinde. Bu deniz çok dalgalı, bizim bütün sorunlara göğüs gerip yıkılmamamız lazım. Bir bütün oldukça bir gerginlik hissedeceğimi düşünmüyorum.Cemre Baysel: Büyük sorumluluk. Her konuda çok dengede kalmak gerekiyor. Bizim enerjimizle ekibimizin enerjisi yükseliyor ya da düşüyor. O yüzden her zaman yüksek enerji.Diziniz ne anlatıyor?Cemre Baysel: Benim canlandırdığım Ada karakterinin ailesinden gelen batıl inançları var. ‘İlk âşık olduğun adamla evlenemezsen sonsuza kadar mutsuz olursun’a inanıyorlar. Bu yüzden birini sevmekten hep kaçmış. Ama sonunda birine tutuluyor. Âşık olduğu çocukla da, onu içinde bulunduğu bir durumdan kurtarmak için evleniyor ve üç yıl evli kalmaları gerekiyor. Ada üç yılın sonunda, bunun kâğıt üzerinde kalmayacağına, gerçek ve mutlu bir evlilik olacağına inanıyor. İlk aşkını kaybetmemeye çalışırken bakıyor ki aşk hiç bilmediği bir yerdeymiş ve Bora’yla (Aytaç Şaşmaz) karşılaşıyor.Aytaç Şaşmaz: Bora aşktan canı yanmış bir adam. İşini hayatının merkezine koymuş. Aşkın gerçek olduğuna inanmıyor. Kurduğu sosyal içerik platformunda aşk ve ilişkiler üzerine yazılar yazıyor. Sonrasında Ada’yla yolları kesişiyor. Aşktan canı yanmış bir adamla aşkın peşinden koşturan bir kızın birleşiminden çok acayip bir kaos doğuyor.Ada karakteri gibi sizin de batıl inançlarınız var mı?Cemre Baysel: Nazara inanıyorum. Kötü enerjinin insanı etkilediğine inanıyorum. O yüzden sembolik olarak nazar boncuğu kullanırım.Aytaç Şaşmaz: Ben de nazara inanırım. Bir de küle basmam, bunun uğursuzluk getireceğini düşünürüm.Siz aşka inanıyor musunuz?Aytaç Şaşmaz: Aşkın herkeste başka bir biçimde, başka bir tarifte var olduğuna inanıyorum. Cemre Baysel: Ben de aşka inanıyorum ama daha çok sevgiye ve merhamete inanıyorum diyebilirim.Hiç âşık olmadın mı yani?Cemre Baysel: Hiç âşık olmadım. Bunları babam da, ağabeyim de okuyacak, o nedenle daha fazla uzatmasak (gülüyor).Baban dizilerde öpüşme, yakınlaşma sahnesi olduğunda ne diyor?Cemre Baysel: Önceki işimde böyle bir sahnem vardı (gülüyor). Ben o zaman şehir dışındaydım. Annemle konuşup babam ve ağabeyimi dördüncü bölüm için hazırlaması gerektiğini söylemiştim. Dördüncü bölümde yayımlanacak olan sahne, o akşam izlediğimiz bölümün sonuna alınmıştı...E, ne oldu?Cemre Baysel: Ağabeyim ve babam televizyonu kapatıp odalarına gitmişler. Bir daha da bu konuda konuşulmadı (gülüyor). Şu an için öyle bir sahnemiz de yok zaten!Her gün bir dizi başlıyor. Neden sizin işinizi izleyelim?Aytaç Şaşmaz: Bir şeyi mutlu, huzurlu ve o an oradaysan güzel yaparsın. Aklın başka yerdeyse, ayakların geri geri gidiyorsa o iş olması gerektiği gibi olmaz. Biz sete koşarak gidiyoruz. Setin içinde gerçekten çok mutluyuz. İçimizdeki bu güzel enerji eminim ki seyirciye de yansıyacaktır. Senin hikâyen nasıl başlıyor Aytaç?Annem ev hanımı. Babam ayakkabıcı ve şehirlerarası iç hatlarda şofördü. Manisa’daydım. Lise 1’de okulun saygılı haylazlarındandım. Ama derslerim kötü bile olsa hocalarımın kanaat notları hep çok yüksek olurdu, sağ olsunlar ‘çok saygılı’ derlerdi.Peki ne oldu lisede?Bir gün edebiyat hocası geldi (Tülay İnce). “Okulda yakışıklı arıyorduk, seni gösterdiler. Tiyatroya geliyorsun” dedi. Ben o ara gitar dersleri alıyor, şarkıcı olmak istiyordum. Tiyatro kolundakilerin olduğu sınıfa bir girdim, herkesin yüzü düştü.Neden?Bu ezber yapmaz, provalara gelmez diye düşünmüşler. “Öyle mi” dedim kendi kendime. O sene festivale katıldık, sonraki sene festivalde birinci olduk. Orada başlayan tiyatro oyunculuğu lise boyunca devam etti. Sonra İstanbul’a gitmeye niyetlendim. Fakat ailem istemedi.Ne yaptın?Ben kimseyi dinlemem ve kafamın dikine giderim. Kimse bana inanmıyordu ama ben kendime inanıyordum.Üniversite ne oldu?Haliç Üniversitesi’ni yüzde 50 bursla kazandım. Ama o para bende yoktu. Manisa’da simit, köfte, su satmışlığım bile vardır. Kendi paramı kazanmayı biliyordum. İstanbul’da da çalıştım, garsonluk yaptım.Nasıl keşfedildin?Beşiktaş’ta bir kafede hem baristalık, hem garsonluk yapıyordum. O sırada ajansa kaydolmuştum. 17 yaşımda bir reklam teklifi geldi. Çok minik paraydı ama kendimi zengin gibi hissediyordum. Garsonluğa devam ettim. ‘Kötü Çocuk’ filmine dahil oldum, oradaki yönetmenim Yağız Alp Akaydın ‘Söz’ dizisine adım atmama vesile oldu. Beş yıl sonra kendini nerede görüyorsun?‘Superman’i canlandırmak istiyorum. Belki Türkiye’de yapılır, belki de yurtdışında kendimi gösteririm.Şöhretin yıpratıcı taraflarından korunmak için neler yapıyorsunuz?Yok sayıyorum. Yalan bir dünya. İşin olur, milyonlar izler; işin yoksa yoksun. Bu yüzden orta çizgide yürümelisin ki kendi hayatında olabilesin.Seni tanımayanlara birkaç kelimeyle kendini nasıl anlatırsın?Doğalım, düzüm. İçimden ne geliyorsa öyleyim. Hesap, kitabım yok.İzmir’de doğduğunu okudum. Devamını anlatır mısın?Annem ev hanımı, babam marangoz. Benden 5 yaş büyük bir ağabeyim var. Güzel, akraba ilişkileri olan kuvvetli bir ailede büyüdüm.Resim okuyormuşsun...Evet. Babam mesela bir mutfak yapacak, onun çizimini yapardı. Ben 6 yaşımda onu beğenmez, yeniden çizerdim. Çok hoşuna giderdi. Onun üzerine notlarını alırdı. Halam da gelinlik tasarımcısıydı. Ona özenip gelinlik çizmeye başladım. Resim öğretmenimin dikkatini çektim. Onun teşvikiyle güzel sanatlar lisesine girdim. Mutluydum. Sonra Ege Üniversitesi Resim Öğretmenliği bölümüne girdim. İkinci sınıfta dondurdum. Çünkü devreye iş girdi.Çizim yaparken o kadar mutluysan oyunculuk nereden çıktı?Halamın gelinlik mağazası açılışı vardı. Ben de moda tasarımcısı olacağım ya, onun yanındaydım. Modeller ve ajansın yöneticisi gelmişti. Bana orada ajansa yazılmam için teklif geldi. 2-3 tane güzel fotoğrafım olur diye düşünüp gidip kaydoldum. İş teklifleri gelmeye başladı ama hepsi İstanbul’daydı. O yüzden hiçbirini değerlendirmedim. Sonra İzmir’de çekilecek ‘Yeşil Deniz’ dizisi için teklif gelince şansımı denemek istedim. 16 yaşındaydım, çok heyecanlıydım. İlk deneme çekimimi yaptım ve rolü kaptım. Bu iş biter, sonra resim yapmaya devam ederim diye düşünürken teklifler sürdü. Sonra ne bu sektör beni bıraktı ne de ben onu bırakmak istedim…Ailen tek başına İstanbul’da yaşamana kolay izin verdi mi?Babam set için her haber geldiğinde “Çocuğun hayatı kalmadı. Bu işin saati yok, okula gidemiyor” diye üzülür, kızardı. Ama sonra beni ekranda görünce “İyi ki olmuş” dedi. İstanbul’da da zaten bir bekâr hayatı yaşamıyorum. Ailem sürekli gelip gidiyor.Beş yıl sonrasını düşününce kendini nerede görüyorsun?Çok güzel bir kariyerim olsun ama kişilik olarak aynı kalayım istiyorum. “Değişti, bozuldu” demesinler. Kastettiğim şey başarılı olmak, insani yönümü de koruyup geliştirmek; popüler olmak değil.Tanınmak korkutucu mu?Rahatımın bozulmasından, kısıtlanmaktan korkuyorum. Sokakta rahatça gezeyim istiyorum. Bir-iki göz bana kaydı mı geriliyorum.