Kanadoğlu, yok yere kriz çıkardı
Abone olAlgan, Kanadoğlu'nun çıkardığı krizi gereksiz bulurken, olası bir iptal kararının sonuçlarını ise şöyle açıkladı.
Dünden Bugüne Tercüman'a konuşan Tufan Algan, DEHAP'ın seçimlere sokulmasının bir hata gibi gösterildiğini ve suçun Yüksek Seçim Kurulu'nun omuzlarına bırakıldığını söyleyerek, asıl yanlış yapanın Yargıtay Başsavcısı olduğunu belirtti. Algan, sözlerini şöyle sürdürdü: "298 Sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri Hakkındaki Kanun'un 14'üncü maddesinin 11. fıkrası, siyasî partilerin seçime girmesini, illerin en az yarısında, en geç seçimden 6 ay önce teşkilâtlanma ve büyük kongresini yapma şartına veyahut Meclis'te grubu bulunmasına bağlar. Seçimlerin ilânından sonra, 1 Ağustos 2002'de Yüksek Seçim Kurulu, Yargıtay Başsavcılığı'na müracaat etti ve Türkiye'de kurulu bulunan partilerin sicil dosyalarına göre seçimlere hangilerinin katılacağını sordu. Yargıtay Başsavcılığı aynı gün cevap verdi; bu cevabında DEHAP'ın 63 vilâyette kuruluşunu tamamladığını bize bildiriyordu. Bunun üzerine, 2 Ağustos 2002'de DEHAP dahil kuruluşunu tamamlayan 22 partinin ve bir de Meclis'de grubu bulunan Yeni Türkiye Partisi'nin seçimlere katılabileceğini ilân ettik." İş işten geçmişti Bu ilân yapıldıktan, seçim pusulaları basılmaya ve dağıtılmaya başlanıldıktan sonra, 6 Ekim 2002'de Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun, Yüksek Seçim Kurulu'na yeniden müracaatta bulunduğunu hatırlatan Algan, "İş işten geçmişti, matbaalar çalışmaya başlamış, 20 civarında vilâyete oy pusulaları ulaşmıştı" dedi. Algan, seçim pusulalarının uzunluğunun 97 santime vardığı için matbaa bulmakta zorlandıklarını, güven duydukları Ankara Türk Tarih Kurumu'nda baskıya geçtiklerini ve milyonlarca oy pusulasının basımının ancak 41 günde tamamlandığını söyledi. Algan'a göre, 6 Ekim'de yapılan ikinci bildirim gecikmiş bir tesbitti ve Yargıtay Başsavcısı'nın, Siyasi Partiler Kanunu'nun 33'üncü maddesinin gereğini yerine getirmediğini gösteriyordu: "Siyasî Partiler Kanunu'nun 33'üncü maddesine göre, Yargıtay Başsavcısı sadece partilerden aldığı bilgileri doğru kabul etmez. Bu malûmatı, ilçelerden, mülkî amirlerden gelen tesbitlerle karşılaştırır. Oysa Kanadoğlu'nun 6 Ekim tarihli SPK'ya müracaatında şöyle deniliyor: 'Milliyet Gazetesi'nde DEHAP'ın 63 vilâyette kurulmadığına dair yazıyı ihbar kabul ettik, Siyasî Partiler Kanunu'nun 33'üncü maddesi uyarınca valilerden konuyu araştırdık ve teşkilâtlanmanın tamamlanmadığı sonucuna vardık.' Görüldüğü gibi, savcı birinci bildiriminde 'DEHAP'ı seçime sokabilirsiniz' diyordu. 6.10.2002 tarihli ikinci bildirisinde 'Sokmayın' diye bize talimat gönderiyor. Her ikisi de resmî evrak. Biz, birinci resmî yazıyı kaale aldık; çünkü, Medeni Kanun mucibince, resmî kayıtların aksi sabit oluncaya kadar münderecatıyla amel olunur. Yani o kayıtla hüküm kurulur." Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, birinci resmî belgeye istinaden hareket edip, neden Yargıtay Başsavcısı'nın 6.10.2002 tarihli ikinci bildirimini görmezden geldiği sorusuna da şu cevabı verdi: "Sabih Kanadoğlu'nun DEHAP'ın 63 vilâyette, kuruluşunu tamamladığına dair yazısı 1.8.2002 tarihinde elimize geçti. 2.8.2002'de seçime katılacak partileri Resmi Gazete'de ilân ettik. Bu ilâna itiraz gelmedi, Anayasa'nın 79. maddesine göre Yüksek Seçim Kurulu kararları kesindir. Ayrıca, DEHAP bizim kararımıza dayanarak, 10 Eylül itibariyle adaylarını bildirdi, 15 Eylül'de adaylar kesinleşti, 24 Eylül'de seçim pusulaları basılmaya başlandı. O noktada, ilk bildirimden 2 ay 6 gün sonra, elimize ulaşan ikinci resmî yazıya itibar etmedik. Çünkü zaten birinci defa bildirimde bulunurken savcılık, Siyasi Partiler Kanunu'nun 33'üncü maddesine göre mülkî amirlerden gelen bilgileri de değerlendirmeli ve DEHAP'ın sicilini ona göre tutmalıydı. Diyelim ki ikinci resmî yazısına itibar ettik, yarın, öbür gün ya DEHAP seçime girme hakkı olduğunu tesbit ettirirse ne olacaktı? Türkiye siyasî açıdan daha zorlanmaz mıydı?" Çorum seçimleri Yüksek Seçim Kurulu Başkanı, "DEHAP'ı 3 Kasım seçimlerine soktunuz buna mukabil neden Çorum seçimlerine girmesine müsaade etmediniz?" sorusuna da şu karşılığı verdi: "Her seçim öncesinde siyasî partilerin teşkilât durumunu savcılıktan sorarız. Çorum seçimleri öncesinde sorduğumuzda, Yargıtay Başsavcısı, 1 Ağustos 2002'nin aksine bu defa DEHAP'ın 41 vilâyette kuruluşunu tamamlamadığı için seçime girme şartlarını taşımadığını belirtti. Bu yüzden biz de DEHAP'ı Çorum seçimlerine sokmadık." Tufan Algan, Yüksek Seçim Kurulu'nun bazı eski kararlarını emsal olarak gösterme çabasını doğru bulmadığını belirtti. Bugünkü duruma destek olacak hiçbir Yüksek Seçim Kurulu kararı bulunmadığını söyledi. Algan şöyle devam etti: "1968 tarihinde, Adalet Partili Belediye Meclisi üyelerinin üyelikleri düşmüştü. Çünkü o tarihte yürürlükte olan Belediye Yasası'nda 'bir parti önseçimle yoklama yaparak üyelerini tesbit etmediği takdirde, o liste kanunsuz, oylar da geçersiz sayılır' hükmü mevcuttu. Kanunda açıkça böyle yapan partilere verilen oyların hesaba katılmayacağı belirtiliyordu. Oysa bugün DEHAP'a verilen geçerli oyları geçersiz saymak için bir kanun hükmü yok. Ayrıca kanun, yurt çapında seçimlerin nasıl iptâl edileceğini de düzenlememiş. Sadece bir veya birkaç vilâyette seçimlerin yenilenmesine ilişkin hükümler var. Dolayısıyla, Yüksek Seçim Kurulu'nun üyeleri, ülke yararına ve vicdanlarına göre karar verecekler." Tufan Algan, emsal karar diye gösterdikleri Bahattin Şeker'in veya Tayyip Erdoğan'ın kararlarının da, bugünkü şartlara uymadığını söyledi. Tayyip Erdoğan'ın durumunda, Yargıtay 8'inci Dairesi'nin kesin hükmü vardı.Yargıtay 8'inci Dairesi, 312. madde suç olmaktan çıkmadı diyor ve Diyarbakır 4 No'lu DGM'nin kararını yoklukla malûl ilân ediyordu. Yargıtay'ın kesin hükmüne uyduğunu söyleyen Algan, emsal bir karardan söz edilemeyeceğini belirtti. Bahattin Şeker ise, askerliğini yapmadığını saklamıştı; kendi hatasından kaynaklanan bir sahtekârlık sözkonusuydu. Bu yüzden milletvekilliği düşmüştü. İptâlin sonuçları "3 Kasım seçimleri Yüksek Seçim Kurulu tarafından iptâl edildiği takdirde sonuçları ne olur?" sorusuna karşılık Algan, şu değerlendirmeyi yaptı: "Eğer Meclis, seçimlerin yenilenmesine karar verirse, bir önceki dönemin milletvekillerinin ve hükûmetin görevi, yenisi oluşuncaya kadar sürer. Ama, Yüksek Seçim Kurulu seçimleri iptâl ederse, parlamento üyelerinin ilk günden itibaren hepsinin milletvekilliği düşmüş sayılır. Evet, yaptıkları işlemler geçerlidir, çalıştıkları için aldıkları maaşlar da geri talep edilmez. Ancak milletvekillikleri, 3 Kasım'dan itibaren düşer. Milletvekili olmayan bir kişi Başbakan da olamayacağına göre, hükûmet de düşer. Çünkü tekrar edelim seçim sonuçlarına hile karıştığı için, Yüksek Seçim Kurulu seçimleri iptâl edecek. Bunun sonucunda da herkesin milletvekilliği ve Tayyip Erdoğan'ın da başbakanlığı düşecek. Bunun nasıl bir kaos yaratacağını düşünün." Tufan Algan, 66 DYP'linin Meclis'e girmesiyle Siirt seçimlerinin de iptâlinin gündeme gelip gelmeyeceği sorusunu "Bu durumda Doğru Yol barajı aşacağı için, Siirt seçimlerine girmesinin de gerektiği ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, Siirt seçimleri iptâl edilir, Tayyip Erdoğan'ın milletvekilliği düşer, ilk günden itibaren düşmüş sayılacağı için Başbakanlık da yapamaz." Tufan Algan, henüz düşünme aşamasında olduklarını, farklı mütalâları, hukuku gözönünde bulundurarak, vicdanlarına göre 3 şıktan birini tercih edebileceklerini söyledi.