Kamer Genç ve Erdoğan'a edilen beddualar!

Tuzsuz Deli Bekir'in hikayesini bilmeyen yoktur. Bir gün mahallede bir cenaze olunca yıkayıp defnedecek adam bulamayınca el eman diyerek Tuzsuz Deli Bekir'den yardım ister mahalleli.

Süleyman ÖZIŞIK suleyman@internethaber.com

Tuzsuz Deli Bekir'in hikayesini bilmeyen yoktur. Bir gün mahallede bir cenaze olunca yıkayıp defnedecek adam bulamayınca el eman diyerek Tuzsuz Deli Bekir'den yardım ister mahalleli.

"Yahu ben ne anlarım cenaze yıkamaktan, gömmekten" dese de sözünü dinletemez. Gönülsüz bir halde cenazeyi yıkar ama kefenlemeden önce kulağına eğilip birşeyler fısıldar.

Onun bu halini gören mahalleli şaşkındır. Cenazeyi gömdükten sonra etrafında toplanıp, "Sen cenazenin kulağına ne söyledin?" diye zorla konuştururlar.

Bakar ki kurtuluş yok, ne dediğini anlatır:

“Sen şimdi öbür dünyaya gideceksin. Orada sana dünya ne haldedir diye sorarlarsa fazla açıklama yapmana gerek yok. Deli Bekir imam olmuş dedin mi onlar gerisini anlar dedim” cevabını verir.

Ben de size "Kamer Genç ve Tolga Çandar gibiler milletin vekili olmuş" diyeyim, siz siyaset hayatının ne kadar çamurlaştığını, ne kadar çukurlaştığını oradan anlayın.

Bu ağır sözleri neden mi söylüyorum?

Anlatayım...

Haftasonu bir televizyon kanalında tesadüfen izledim CHP'li Tolga Candar'ı... Bir toplantıda konuşuyor, daha doğrusu hezeyanlar içinde Başbakan'a hakaretler, küfürler ediyordu.

Gerekçesini ise şu sözlerle anlatıyordu:

"Haram olsun. Başbakan diyorlar ya şimdi. Gözleri kör olsun inşallah. Yani inleye inleye gebersin inşallah. Bir Tümgeneralin oğlu öldürülüyor, bir kere 'başın sağolsun' demiyor."

Hani olunur, olunur da bu kadar rezil, bu kedar kepaze olunmaz be kardeşim!

Şunu önce söyleyeyim.

Buradaki bedduaların, hakaretlerin muhatabının kim olduğu benim için zerre-i miskal önemli değil.

Turgut Özal'ın ölüm haberini aldıktan sonra galiz küfürler sergileyenlere de aynı tepkiyi vermiştim.

Erbakan'a, "Pe..venk" diyen o ahlaksız paşayı da aynı sözlerle lanetlemiştim.

2002 yılında Ecevit ekonomik darbeyle koltuktan indirilirken, Emin Çölaşan, "Altına çişini ve büyük tuvaletini yapıyor. Artık ülkeyi yönetemez" derken de aynı sözlerle isyan etmiştim.

Şu anda siyaset dünyasında tırnağım kadar değer vermediğim siyasetçiler var. Aynı şey onlar için de söylense, yine itiraz ederdim.

Ben, sadece siyaset ahlakının bu denli çirkefleşmesine, bir görgü kuralı eleştirilirken, edep ve ahlak kurallarının bu denli çiğnenmesine itiraz ediyorum.

Bir hanenin yaşadığı ölüm acısını paylaşırken, başka bir haneye ölüm ve acı dilemek, küfür ve hakaret etmek! Sadece beddua ederken dini terimler kullanmak. Senenin her günü "Tanrı da tanrı" diye gevelerken, Allah adını sadece beddua ederken anmak!

Tolga Candar tam da bunu yapıyordu.

Karşısına dizilen zevat da bunları duyuyor ya. Nasıl  ellerini semaya açıp "amiiiin" diyor. Nasıl da yanık bir edayla "İnşallah Allah'ım inşallahhhh" diyerek inliyor.

Şahsın biri de o sahte duaların arasında, "Erdoğan o paşanın külodu etmez" diyor. Tespitteki ilginçliğe, teşhisteki derinliğe bakar mısınız? Bir insanın, bir külot etmeyeceğini ancak o coğrafyada yaşayarak anlayabilirsiniz. Adam da yaşadığı bölgenin rayiç bedelini belirliyor.

Ben o toplantıda beddua ayini yapanlara üzülerek bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyorum.

Canlarım benim!

Bir defa dualarınızın ve beddualarınızın tutması için Gezi eylemlerinde başgösteren müftünün karısının toplantıda olması şart kardeşim!

Yayılmışsınız koltuklara, ayak ayak üstüne atmalar, sonra da "Amiiin inşallah Allah'ım inşallah" demeler falan!

Öyle dua mı edilir?

Ah şöyle bi "Duranadam" geleydi. Ahh şöyle Allah'ın huzurunda ayakta saygıyla duraydı. Bak o zaman AK Parti nasıl sapır sapır dökülüyordu. Bak o zaman Erdoğan sancıdan nasıl da kıvranmaya başlıyordu!

Oldu mu ya? Nasıl kabul olsun bu beddua?

Vallahi ister inanın ister inanmayın!

Allah sadece beddua ederken adını doğru ananları pek dikkate almıyor. Yok eğer yakardığınız Allah değil de Tanrı ise, durum çok daha kötü!

O haftasonu, hele hele pazar günü edilen duaları kabul etmiyor.

Çünkü tatil.

Hem de resmi tatil!

Bence siz bir de haftaiçi deneyin!

KAMER GENÇ'E Bİ BİSKREM VERSEK SUSAR MI!

Japonya'nın Ankara Büyükelçisi Yutaka Yokoi'nin ev sahipliğinde büyükelçilik rezidansında düzenlenen resepsiyona Başbakan Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan konuşurken Kamer Genç'in çıkardığı rezilliği izlemişsinizdir.

Genç, Emine Erdoğan'a, "Sen hangi sıfatla konuşuyorsun?" diyerek sataşıyordu. Haberi bir de internet sitelerinden okuyayım dedim. Bazı kişiler, "Emine Erdoğan hangi sıfatla konuşuyor. Bence bu bile diktatörlüğün göstergesidir" diyerek Kamer Genç'e hak veriyordu.

Bilmeyenler için anlatayım.

29 ekimde Japonya'daki Türk Büyükelçiliğinde Japon başbakanının eşi onur konuğuydu ve orada bir konuşma yaptı. Mütekabiliyet çerçevesinde Japon büyükelçiliği de başbakanın eşini onur konuğu olarak çağırdı. Devletler arası gelenek böyledir.

Gerçi bunu, "Tünel patlasa da insanlar içinde ölse de iktidar devrilse" diyenlere anlatmak beyhude bir çaba ama, ben yine de anlatmak istedim.

Neyse...

Pek çok insan gibi ben de Tunceli'yi kültürlü ve okumuş bilgelerin diyarı olarak bilir ve inanırım.

Siyasi iradeye saygısızlık etmek istemem lakin artık şuna inanıyorum.

Galiba Tunceli halkı Dersim'in bombalanmasının ahını, Kamer Genç'i Meclis'e göndererek alıyor tüm Türkiye'den. Yoksa kürsüde konuşurken bile iki kelimeyi bir araya getiremeyen, edebi muaşeretten bu kadar yoksun, çiçek sulamaktan (!) başka meziyeti olmayan, kendisini ziyarete gelen başörtülü genç kızlara askıntı olup, "Kızlar yüzünüz dudaklarınız çok güzel. Açılın güzelliğinizi sergileyin ki görelim" diyen biri neden her dönem seçilip Meclis'e gönderilir ki?

Biri çıkıp da bana, "Allah bir insanın belasını bu dünyada yavaş yavaş nasıl verir" diye sorarsa, tereddüt etmeden Kamer Genç'i gösteririm.

Dikkat edin.

Adam hergün biraz daha azıtıyor. Her bir ayıbı, bir sonrakini gölgede bırakıyor. Soyadının bir kerameti olduğuna inanmış olacak ki, 80'ine merdiven dayadığının farkında değil. Tam ergen tripleri atıyor.

"Emine Erdoğan neden ve hangi sıfatla konuşuyor?" sorusunun cevabı verildiğine göre, bizim de şu soruyu kendisine sorma hakkımız doğuyor.

"Kamo ağam, Genç paşam! Rahşan Ecevit tek başına genel af ilan edip cezaevlerini boşaltırken, suçluları mazlumların üzerine salarken, bunu hangi sıfatla yapıyordu? Daha da önemlisi sen o zaman da çiçek sulamıyordunsa, nasıl tepki verdin? Bi biskrem versem anlatır mısın?"


***
Doğrusunu isterseniz CHP yönetiminin bu adamları kınayacağını sanmıyorum. Daha önce Gezi olaylarında çocukların eline "Erdoğan'ın ölmüş annesine küfretme" karşılığında rüşvet veren milletvekillerini görmüştük. Polislere, "Sizin ananızı bilmem ne yaparım" diyen vekilleri de görmüştük.

Şu Atatürk'ün partisinin içinde bulunduğu acınası duruma bakar mısınız. Kamer Genç, Hüseyin Aygün, Tolga Candar, gibilerin küfür ve hakaretleri de gündemde olmasa şu CHP'nin konuşulacak nesi var?

Tam bir, "Bana vekillerini söyle, sana niye iktidar olmadığını anlatayım" durumu....

Ha pardon unutuyordum yahu!

Bir de Kemal Kılıçdaroğlu'nun gafları vardı değil mi?

E ben boşuna mı diyorum "İmam hoplarsa cemaat sıçrar" diye?