Kalbe nasıl dikkat etmeli?
Abone olDünyada olduğu gibi Türkiye'de de en önemli halk sağlığı sorunu; kalp ve damar hastalıkları.
Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, ülkede
yaklaşık 2 milyon koroner kalp hastası bulunuyor ve bu hastaların
yılda 130 bini hayatını kaybediyor.
"Aşırı yağlı yemekler, fiziksel aktivitelerin yetersizliği,
yüksek tansiyon, sigara kullanımı, şişmanlık, diyabet ve stres"
gibi kalbi tehdit eden risk faktörlerinden en az 2'sini
taşıyanların dikkatli olması gerekiyor.
Memorial Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr.
Bingür Sönmez; Türkiye'nin, toplumun genetik yapısından dolayı
dünyada kalp ölümlerinde birinci sırada olduğunu belirterek, "Dünya
Sağlık Teşkilatı Kardiyoloji Derneği'nin yaptığı bir araştırma kalp
hastalıklarına bağlı ölümlerde Türkiye'nin birinci sırada olduğunu
gösteriyor. Yani dünyada kalpten ölüm en çok bizim ülkemizde
görülüyor. Bunun birçok sebebi var. Her şeyden önemlisi toplum
olarak bu ölümlere genetik yapımız sebep oluyor" dedi. Vücutta iki
tür kolesterol bulunduğunu ve bunlardan birinin halk arasında
'hayırlı kolesterol' şeklinde bilinen HDL olduğunu bildiren Sönmez,
"Bu kolesterol vücudumuz için faydalı; ancak genetik yapımızdan
dolayı HDL'miz düşük. Normalde 40-45'in üstünde olması gerekiyor;
ama ne yazık ki toplum olarak bizde 40'ın altında. Bunun
karşılığında yine halk arasında 'lanetli kolesterol' olarak bilinen
LDL'miz ise normalin üstünde. Genetik yapının dışında diğer risk
faktörleri de ekleniyor. Eskiden hastalarımız 'askerde sigaraya
başladım' derdi, bugün ilkokuldaki çocuklar sigara içiyor. Ayrıca
spor yapmıyor, kötü besleniyoruz. Bütün bunlar kalp ölümlerinin
artmasına sebep oluyor" diye konuştu.
Ani üzüntü ve heyecanın kalp üzerindeki etkisine değinen Prof. Dr.
Sönmez, "Sağlıklı kalp derken şöyle bir durum var; kişi, kalbini
daha önce kontrol ettirmiş, normal. Ama aradan bir iki gün geçmeden
büyük bir üzüntü ya da heyecan yaşamış veya kullandığı ilaç
yüzünden ağır kalp spazmı geçirmiş. Eğer bu kalp spazmı büyükse
kalp krizine yol açabilir ve kişiyi ölüme kadar götürebilir. Bize
ağır enfarktüs geçirmiş; ama kalbe giden damarları sağlam hastalar
geliyor. Ama bu vakalar çok nadir yaşanıyor" şeklinde konuştu.
Gençler arasında kalp ölümlerinin artış sebepleri arasında ekonomik
kriz, sigara, yanlış beslenme, stres gibi unsurları sıralayan Prof.
Dr. Sönmez, araştırmaların ülkemizde 50 yaşın altında kalp
hastalıklarından dolayı bypass geçirenlerin sayısının yaşanan
ekonomik krizle alakalı olarak değiştiğini ortaya koyduğunu
kaydetti. "Yani genç işadamlarının kalp sağlığı ekonomik
dengelerden fazla etkileniyor" diyen Prof. Dr. Sönmez, asıl
tehlikeyi bundan sonraki kuşakların beklediğine dikkat çekti. Prof.
Dr. Sönmez, "Asıl tehlike bundan sonra gelecek. Çünkü çocuklar
arasında hamburger çok fazla tüketiliyor ve hamburgerin yüzde 40'ı
iç yağ ve bu iç yağ aynı çikolata gibi bağımlılık yapıyor. Bu
beslenme şekli devam ederse 20 yıl sonra çok daha fazla genç kalp
krizinden ölecek. Çünkü hamburger sigara kadar kalbe zararlı"
uyarısında bulundu.
KRİZ HİÇ BELİRTİ VERMEYEBİLİR
Kalp krizinin her zaman önceden kendini belli etmediğini kaydeden
Prof. Dr. Sönmez, "Kriz hiç belirti vermeyebilir. İlk belirti bir
kalp krizi olabilir ve geçirilen krizle kişi hayatını kaybedebilir.
Bunlara 'sessiz kalp hastaları' diyoruz ve diğer kalp hastaları
içinde yüzde 20'lik bir oranı oluşturuyor" dedi. Kalp krizinin
"boyna, kola ve sırta göğüsten vuran bir baskı ve yanmayla kendini
gösterdiğini" belirten Prof. Dr. Sönmez, bu belirtiyi alan
kişilerin mutlaka doktor kontrolünden geçmesini tavsiye ederek,
"Çünkü bu belirtiler 'şu kadar süre önce başlar' diyemeyiz. Her an
kriz gelebilir" diye konuştu.
Her sıkışmanın kalp hastalığı olarak algılanmaması gerektiğinin
altını çizen Prof. Dr. Sönmez, "Mesela reflü denilen bir mide
hastalığı kalbi rahatsız eder, mide gazı kalbi sıkıştırır. Yine
adale ağrısı, sırt, omuz ve kemik ağrıları da kalp ağrısı yapar.
Ama öncelikle kalpteki her ağrıyı bu kalp hastalığı mı diye kontrol
ettirmek lazım gelir" şeklinde konuştu. Prof. Dr. Sönmez, kalp pili
kullananları da uyararak cep telefonunun zarar verebileceğini
kaydetti.
Kalp hastaları kadar, sağlıklı kişilerin de hastalık riskini
azaltmak için beslenmesine dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan
Prof. Dr. Sönmez, çayın kalp sağlığı için önemli olduğunu,
antioksidan özelliğiyle kalbi koruduğunu dile getirdi.
Prof. Dr. Sönmez, kalp krizi anında yapılması gerekenleri ise şöyle
özetledi:
"Kriz geçiren kişi yalnız başınaysa önce panik yapmamalı, eğer
kullandığı kalp ilacı varsa onu içmeli, bir koltuğa uzanmalı ve
ayaklarını yüksek bir yere koymalı, 15 dakika sonra ağrı geçmediyse
dil altı ilacından yeniden almalı. Eğer ağrı dinmiyorsa bir
ambulans çağırıp, dış kapıyı açarak kanepeye uzanıp sakince
beklemeli."
Ailede kalp hastalığı hikayesi olanların alabileceği tedbirler
hakkında da bilgi veren Sönmez, "Kalp hastalığı için değiştirilen
ve değiştirilmeyen faktörler vardır. Aile, cinsiyet, yaş gibi
faktörler değiştirilemez. Ama kidirmiş, normal. Ama aradan bir iki
gün geçmeden büyük bir şi yeme alışkanlığını değiştirebilir,
sigarayı bırakabilir. Özellikle tansiyonu olanlar diyetlerine çok
dikkat etmeli" uyarısında bulundu.
Memorial Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr.
Bingür Sönmez, genç yaşta geçirilen enfarktüslerin çok daha riskli
olduğunu belirterek, "Ama ileri yaşlarda da başka organ problemi
olabiliyor. Mesela ileri yaşta felç riski yüksek ve kalp adalesi
daha zayıf. Ani ölüm gençlerde daha fazla. Kalp krizlerinin yoğun
olduğu dönem 45-55 yaş arası. Bu yaş döneminde çok dikkatli olmak
gerekiyor. Ama tabii ülkemizde artık 8 yaşında bile enfarktüs
geçiren var" dedi.
AŞK KALBE FAYDALI
Kalbin en büyük düşmanının adrenalin olduğunu kaydeden Prof. Dr.
Sönmez, "Adrenalin korku, heyecan ve üzüntü gibi durumlarda
yükselir. Onun için adrenalin yükselmesine sebep olan her şey kalbe
zararlıdır. Adrenalin salgılanması kalbe çok zararlı" diye konuştu.
Kalp sağlığı için endorfinin (keyif veren hormon) yararlı olduğunu
ifade eden Prof. Dr. Sönmez, spor yapmak, yürümek gibi insanı mutlu
eden eylemlerin endorfini yükselttiğini söyledi.
Aşkın da insanı mutlu ettiği için endorfini yükselten bir duygu
olduğunu dile getiren Prof. Dr. Sönmez, "Aşk kalbe faydalıdır.
ABD'li bilim adamları kalbin mutluluğu için seksi önerir. Oysa bu
doğru değil. Kalbe faydalı olan seks değil, sevmektir. Aşk,
mutluluk hormonunu çalıştırdığı için kalbe faydalıdır. Yoksa
haftada şu kadar seks yapmanın sanıldığı gibi kalbe bir yararı yok,
aşk yoksa seks de işe yaramaz" şeklinde konuştu.
Erkeklerin daha fazla kalp krizi geçirdiğini belirten Prof. Dr.
Sönmez, "Bu hormonal bir durum. Kadınların kalp damarlarını
östrojen; yani dişilik hormonu korur. Ama tabii menopozdan sonra
kalp krizi riski kadınlarda da artıyor. Üstelik daha kötü bir
şekilde damarlar sertleşiyor. Bu yüzden kadınların menopozu
geciktirilmeli. Östrojen hormonu kullanarak menopozu geciktirmek
mümkün" dedi.
ABD'de yapılan bir araştırmanın yılda 250 bin kadının kalpten 25
bin kadının ise rahim kanserinden hayatını kaybettiğini ortaya
koyduğunu ifade eden Prof. Dr. Sönmez, kadınlar için kalp
hastalıklarının rahim kanserinden daha tehlikeli olduğunu, bu
nedenle östrojen hormonunun kullanılması gerektiğini kaydetti.
Prof. Dr. Bingür Sönmez, aspirinin kalp hastaları için yıllardır
tartışılmayan bir ilaç olduğunu hatırlatarak, "Aspirin altın
standarttır. Kalp hastalıklarında risk grubunda olanlar 30 yaşından
sonra, olmayanlar ise 40 yaşından sonra her gün çocuk aspirini
içmeli. Ameliyat geçiren, felç olan, enfarktüs geçiren hastalar ise
büyük aspirin içmeli. Her ilaçta olduğu gibi aspirinin de yan
etkisi vardır. Ama aspirin içince beyin kanaması ya da mide
kanaması geçirenlerin oranı kalp krizinden ölenlerin yanında çok
küçük" diye konuştu.
Kalbi koruyucu yoga çalışması başlattıklarını dile getiren Prof.
Dr. Sönmez, bununla kişiyi stres ve kötü alışkanlıklardan
uzaklaştırarak rahatlatmayı amaçladıklarını ifade etti. Prof. Dr.
Sönmez, birkaç çalışmadan sonra yoganın insanlarda alışkanlık
yaptığını belirterek, "Şahısların huyları değişiyor, daha yumuşak,
daha uyumlu insanlar haline geliyorlar. Hastanemizde ücretsiz
olarak, kalp hastası olsun olmasın herkese haftada 2 gün yoga ve
meditasyon kursu veriyoruz. Bunu biraz daha genişletmek istiyoruz.
Tamamlayıcı tıp departmanı oluşturmak gayretindeyiz" şeklinde
konuştu.
DUA KALBİ KORUYOR
Tıpkı yoga gibi ibadet ve duanın da kalbi rahatlattığını anlatan
Prof. Dr. Sönmez, "Bunu Amerikalı bilim adamları söylüyor. Biz de
yoga dersi veren Amerikalı hocamızla görüştük, namaz kılmanın bir
meditasyon olduğunu söyledi. Tabii burada namaz kılarken kişinin
kendini gerçek manada kıldığı namaza vermesi lazım. Aynı şeyi dua
için de söyledi. Namaz kılmak, dua etmek kalp sağlığı için çok
önemli" dedi.
Kalp hastalarına yapılan cerrahi müdahalelerden de bahseden Prof.
Dr. Sönmez, "Her koroner damar hastasını ameliyat etmiyoruz.
Öncelikle hasta bir kardiyologa gidiyor ve burada efor testi
yapılıyor. Sonra hastaya anjiyo yapılıyor. Bugün 40 yaşın üstündeki
hastalar eğer uygunsa efor testi bile yapmadan direkt koroner
anjiyoya gönderilebiliyor. Kardiyolog bu hastaya ne yapılacağına
karar veriyor. Hastaya ya ilaç tedavisi uygulanıyor ya kalbine
stent takılıyor ya da hasta ameliyata alınıyor. Ancak daha önce
enfarktüs geçirmiş hastaları ameliyat etmiyoruz. Ameliyatta tıkalı
damarın önüne köprü olarak yeni bir damar takıyoruz" şeklinde
konuştu.
Prof. Dr. Sönmez, takılan yeni damarın tıkanma riskiyle ilgili
olarak şunları söyledi:
"Eskiden bacaktan alınan bir damar vardı, onu takıyorduk ve 5 yılın
sonunda bu damarın da yüzde 40'ı tıkanıyordu. 10 yılın sonunda ise
yüzde 60'ı tıkanıyordu. Kol damarının daha iyi sonuç verdiği tespit
edildi. Çünkü 5 yılın sonunda damarın yüzde 95'i açıkken 10 yılın
sonunda da yüzde 90'ı açık kalıyordu. Ama bugün meme damarı
hepsinden güzel sonuç veriyor. Çünkü meme damarı 10 yılın sonunda
yüzde 95-98 açık kalıyor. Kadınlarda, yaşlılarda diyabet ve akciğer
sorunu olanlarda biraz sorunumuz var; ama onlara da tek damar
kullanıyoruz."
Memorial Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr.
Bingür Sönmez, hastanın ameliyat öncesinde bazı risk faktörleri
olabildiğini dile getirerek, bunları diyabet, yüksek tansiyon,
yaşlılık, akciğer hastalığı, aşırı şişmanlık şeklinde sıraladı.
Kalp ameliyatında ölüm riskinin çok düşük olduğunu söyleyen Prof.
Dr. Sönmez, "Bypass ameliyatta ölüm riski yüzde 2.5'tir ve bu çok
düşük bir risktir" dedi. Ameliyattan sonra hastaların bir kısmının
ciddi depresyon geçirdiğini, acaba bir daha ameliyat olur muyum
gibi düşüncelerle hayattan izole olduklarını kaydeden Prof. Dr.
Sönmez, ameliyat geçiren hastalara 'siz artık normal bir insan
gibisiniz' mesajını vermeye çalıştıklarını ifade etti. Prof. Dr.
Sönmez, ameliyattan sonra hastanın sağlıklı bir bireyin yaptığı her
şeyi yapabileceğini vurgulayarak, "Ama burada dikkati çekeceğimiz
önemli bir husus var. Mesela en son 74 yaşında bir hastamız 3 saat
45 dakika yüzdü. Ama bu hastamız zaten yüzen ve gençliğinde Manş
Denizi'ni yüzerek geçen biri. Yani bu demek değildir ki her
bypasslı 3 saat 45 dakika yüzebilir. Burada iddia ettiğimiz şey şu;
insanlar bypass olduktan sonra normal hayatına dönebilir. Ameliyat
öncesinde ne yapıyorsa ameliyat sonrasında da yapabilir" şeklinde
konuştu.