Internet Haber Mobil Uygulama
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Internet Haber mobil uygulamasını denediniz mi?
Dünyada bir çok ülke “Ne oluyor?” diye
önlem almadan gelişmeleri takip edip devletimizin daha ilk
günden önlem almaya başladığına şahit olurken elinden gelen
mücadeleyi gösterdiğinden hiç şüphemiz yok…
Bu salgını en az kayıp ile geçmek ve bertaraf etmek
devlet millet işbirliği ile elimizde dostlar..
Tabi ki panik yapmayacağız.
Ama "Amma da abartmışız "demek asla yok!..
Kurallara uyacağız…
Birbirimizi uyaracağız....
Türk milletini Türk milleti yapan dayanışma ve birlik ruhu olduğunu unutmayacağız...
Sevgili dostlar...
Devletimizin (Bilim dünyasının ) ortaya koyduğu tedbirleri harfiyen uygulayacağız...
Zorunlu olmadıkça evimizden 3 hafta çıkmasak ne olur?
Çıksak dahi gerekli önlemleri alsak zor mu?
Olay ciddi!..
Bakın…
Harvard’da Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma üst-ihtisasını yapan Doktor M.Furkan Burak’ın virüsün tanımı ve bundan sonra izlenecek yol haritası ile ilgili kaleme aldığı “ Korkumuzun Adı Corona” başlıklı yazıyı çok önemli gördüm…
Ve aynen paylaşıyorum…
Gelin okuyalım..
***
Korkumuzun adı Corona, nam-ı diğer COVID-19. Bizim jenerasyonun
çok alışık olmadığı türde bir virüs.
Çok bulaştırıcı, elit, zengin, fakir, Avrupalı, Asyalı
seçmiyor. Öldürücülüğü yaşa ve altta yatan diğer hastalıklara bağlı
değişen bir baş belası.
Öncelikle en iyi bildiğimiz şey, bilimsel olarak çok da bir şey
bilmediğimiz. Sorunda buradan çıkıyor zaten. Belirsizlik toplumları
yıpratıyor, dedikoduları, komplo teorilerini alevlendiriyor ve
‘hadi oradan bize bir şey olmazcı’ları arttırıyor.
Bununla beraber çok temel noktalar var, bunları
biliyoruz.
Bilmediğimiz üzerinden spekülasyon yapmak yerine bildiğimiz
üzerinden aksiyon almakta fayda var.
1. İlaç yok, aşı hazır değil. Klinik çalışmaların yer
aldığı Clinicaltrials.gov’ da 103 tane Coronavirus ilaç araştırması
var.
Hali hazırda hiçbiri yaygın kullanıma açık değil. Daha önceki RNA virüslerinde denenmiş, en azından güvenli olduğu bilinen deneysel ilaçlar (Re-purpose) en umut vadedenleri.
İlaç ismi vermeyeceğim, malum olay hemen bu virüsü ilaç şirketleri çıkardıya gidebiliyor. Zaman açısından 300 milyon+ aşının ulaşılabilir olması en iyi ihtimalle Kasım’a kadar mümkün değil.
Repurpose ilaçların her an güzel sürprizler yapma ihtimali
tabii ki var ama sistem kurgularken güvenilecek limanlar
değil.
2. Testler yeterli değil. En azından bugün için.
Yeterli test yapılamaması; radikal, ekonomik riskleri yüksek ama
gerekli müdahaleleri geciktiriyor.
Bunun en büyük örneği İtalya (az ve geç test, yaşlı hastalar, çok ölüm). Tersi ise Güney Kore (çok ve erken test, genç hastalar, az ölüm).
Yaygın test yapıp erken dönemde sayıların farkına varıp, vakalar yüksek risk grubunu vurmadan gerekli önlemleri almak, ölümleri ve yayılım hızını azaltıyor.
Amerika maalesef yaygın test yapmakta çok geç kaldı. Washington (Seattle), New York, California, Massachusetts gibi birçok eyalet artık önü zor alınacak bir salgın döngüsünün içinde.
Türkiye de çok kritik bir haftanın
içinde.
3. Logaritmik - eksponansiyel vaka artışları sağlık
sistemini çok zorlayacak. Dünya’nın en iyi hastanelerinin olduğu
Boston’da bile maalesef sistem bu yükü taşımakta
zorlanıyor.
Eğer İtalya’daki gibi ani vaka sayı artışı olursa da kaldıramayacak.
Burada yoğun bakım yatağı, mekanik ventilator sayısı
(ameliyathanelerdeki dahil) ve en önemlisi yoğun bakım hastası ve
ventilator yönetebilen özel donanımlı sağlık personeli sayısı çok
kritik. Dünyanın hiçbir yerinde de bu sayı böylesine bir salgını
kaldırabilecek güçte değil.
4. Tek bir çare var şuan.
Yakın gelecekte enfekte olacağını bile bile nefessiz
çalışan sağlık çalışanlarına zaman kazandırmak. Salgının
tepe (peak) yapma zamanını uzatmak, hatta engellemek. Bunun da tek
yolu var, SOSYAL İZOLASYON! Ama biraz değil, sonra
değil, azcık değil, sadece birileri için değil, BUGÜN,
HERKES İÇİN VE ÖDÜNSÜZ.
5. Ok yaydan çıktı, herkes topyekun evine sığınsın, 2-3
hafta hiç çıkmayacak kadar hazırlık yapsın, toplantılarını, ev
gezmelerini, törenlerini, davetlerini, toplu ibadetlerini, dışarda
yemeklerini, alışverişini, ofis işlerini, kısacası evi ve ev
ahalisi dışındaki-dışarıdaki bütün mesaisini acilen iptal
etsin.
6. Pozitif biri 24 güne kadar (ortalama 20 gün) bulaştırıcı,
bilinen en iyi hesaplama ile 1 pozitif kişi ortalama 2-2.5 kişiye
bulaştırıyor. Semptomu olmayan biri ortalama 5 gün boyunca habersiz
olarak bulaştırıyor.
7. Ne zaman bitecek? Yavaşlasa bile binlerce
insanın daha yaşaması anlamına gelir. Matematiksel olarak
toplumun %50sinin bağışıklık kazanması gerekiyor. Bağışıklık
kazanmanın üç yolu var: hasta olmak, hastaya maruz kalıp hasta
olmadan bağışıklık kazanmak ve aşı olmak.
Aşıyı saymazsak bu işin kendi seyrinde tamamen bitmesi için
Amerika’da 100-150 milyon insanın, Türkiye’de ise 40 milyon insanın
bu süreçten geçmesi demek.
Tabi günün sonunda geriye baktığınızda ve mevcut öldürücülük
rakamlarını düşünürseniz, bu yüzbinlerce kişinin ölmesi
demek.
Ölümlerin %90’a yakını 65-70 yaş üstü ve ek kronik rahatsızlığı olanlardan gerçekleşecektir.
Yani şuan evine girmeyen, AVM den çıkmayan, en
sevdiği cafésinden vazgeçmeyen sağlıklı, görece olarak genç
insanların tercihlerinin faturasını toplumun hasta ve yaşlıları
hayatlarıyla ödeyecek.
Bu radikal önlemlerin ekonomiye zararı ve insanların moraline
vurduğu balta çok büyük olabilir. Ama geriye dönüp keşke demenin
vicdani yükü bütün bunları aşadabilir.
Halbuki 2-3 hafta sonra ‘amma da abartmışız
demek’ şuan İtalya halkının yaşadığı hislerden çok daha
çekilebilir diye düşünmeden edemiyorum.
Önümüzdeki günlerde testler yaygınlaşacak, sayılar katlanarak
artacak, panik daha da büyüyecek, eğer bugün izole olmazsak sağlık
sistemi de bu yükün altında ezilecek. İyimser tablo çizmek, sadece
yaklaşan fırtınayı kale almamak ve kafamızı kuma gömmek olur.
Herkes üzerine düşeni yapıp evde kalmayı becerebilmeli.
Dünya bunu daha önce de tecrübe etti.
1918 İnfluenza salgınında izolasyonda geç kalan
Philadelphia’ da tepe vaka çok hızlı gelişerek katastrofik sonuçlar
yaratırken izolasyonu çok hızla uygulayan St. Louis’ de salgın
yavaşlayıp tepe vaka hiç olmuyor (Mecher, Lipsitch PNAS 2007
Raporu).
Biz hastaneye gitmeye, toplum için çırpınmaya devam ediyoruz.
A, b, c, d, e, f… planları yaptık. Biliyoruz ki her geçen gün
enfekte olan sağlık personeli sayısı da artacak, nöbetler
zorlaşacak ama biz ailelerimizi geride bırakıp hastaneye gitmeye ve
yoğun bakımda uykusuz nöbetlere devam edeceğiz.
Tek dileğimiz biz evimizden çıkarken sizin evinize
girmeniz, bize zaman kazandırmanız.
Düşünün ki eski çağlarda önemli bir kaleyi
savunuyoruz. Sürekli ama az sayıda
atakları püskürtebiliyoruz ama ani ve çok büyük sayıda unsura sahip
bir atağı kaldıramayabiliriz. Gelin bu kaleyi
düşürmeyelim.
Lütfen bugünü ciddiye alın, yarına hazırlığınızı yapın,
evinizden çıkmayın.
Saygılarımla,
Dr. M. Furkan BURAK
İç Hastalıkları Uzmanı
Endokrinoloji ve Metabolizma Yandal Uzmanı
Brigham and Women’s Hastanesi
Harvard Tıp Fakültesi
***
Sevgili dostlar..
Doktor Furkan'ın uyarıları böyle...
Ürkütücü olabilir...
Ama mücadele ederken kazanmak için gerçeklerle yüzleşmek gerek...
Sevgili dostlar, arkadaşlar, abiler, kardeşler, amcalar, babalar, anneler…
Güzel kalpli milletim..
Dün gece ölü sayısı 2’ye vaka sayısı 191’e çıktı…
Bu sayı artabilir...
Panik yok...
Moral bozmak yok..
Devletimizin gücüne güvenelim...
Bakın..
Bir tarafda;
70 yaş üstünü yoğun bakımlara almayan virüs' ten ölen kızı günlerce evinde bırakan, hastaneleri yetersiz kalan ve Türkiye'nin yardım elini uzattığı İtalya...
Bir tarafda;
65 yaş üstü vatandaşını gözden çıkaran tedavi etmeyen halkına "hastanelere gelmeyin" diye çağrısı yapan İngiltere..
Diğer taraf da;
Yurt dışından dahi özel uçakla vatandaşlarını alıp vatan topraklarına götürüp karantinaya alan virüse bulaşan varsa tedavi eden...
65 yaş üstü vatandaşları zarar görmesin diye maaşını ayağına kadar götürerek, maske kolonya dağıtan...
Vatandaşı, iş adamı olumsuz etkilenmesin diye hiç bir devletin almadığı ekonomik tedbirleri bir Türkiye...
Allah bu devlete zeval vermesin.
O nedenle tedbir almak , açıklanan kurallara mutlaka ama mutlaka uymak var…
Sonrasında takdiri Allaha bırakmak ve duanın gücüne
inanmak gerek...
Bu noktada dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hz.Ömer
ile ilgili verdiği örnek çok önemli..
Hazreti Ömer Şam’a gitmek üzere yola çıkacakken orada bir salgın
hastalık başladığının haberini alıyor ve yolculuktan
vazgeçiyor.
Bunun üzerine sahabeden birisi Hazreti Ömer’e "Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun" diye soruyor.
Hazreti Ömer’in bu soruya cevabı çok manidardır "Evet,
‘Allah’ın kaderinden yine Allah’ın kaderine kaçıyoruz"
Bugün bize düşen görev de bilimsel olarak ortaya konulan her
türlü tedbiri almak ve takdiri Allah’a bırakmaktır...