Kadirizm biliğiniz gibi değil
Abone olKadir İnanır, "Benim kadar güzel ağlayan bir adam bir daha göremezsin. İyi ağlamak lazım" dedi.
Benim kadar güzel ağlayan bir adam bir daha göremezsin. İyi
ağlamak lazım. Dürüst ağlamak lazım. Ağlamayan insan da bir şeye
yaramaz. İçine atar ketum olur.
Onu son yıllarda çok değişik rollerde ve reklam filmlerinde gördük.
Ve yine yapacağını yaptı... Reklamlarda Kadirizmini konuşturdu,
filmlerde sınır tanımadı, dizilerde yine kendine hayran bıraktı.
Eeee, kolay değil ama dile kolay; tamı tamına bir ömrün yarısını
setlerde geçirmiş ve her filmin her karesinde ustalığını sergilemiş
her devrin adamı Kadir İnanır... Kadir İnanır, kendi deyimiyle hep
bir kavganın içinde olan adam... Onunla, yine muhteşem oyunculuğunu
sergilediği “Azap Yolu” dizisinin çekimleri esnasında sohbet
edebilme fırsatı buldum. İnsana güven veren bir duruşu var. Kadir
İnanır, bakın neler diyor...
Size çok sayıda projeler geliyordur. Kabul ederken hangi
kriterleri ön plana çıkarıyorsunuz?
Filmi kalabalıklara yapıyorsunuz. Elbette insanlar izleyecek. O
senaryo, eğer onu izleyecek insanlarla özdeşleşmiyorsa, onların
sıkıntılarından, sevdalarından, duygularından parçalar taşımıyorsa
ben asla kabul etmem. Hiçbir filmimin senaryosunda bu saydığım
değerler yoksa oynamam. Sinemaya ilk başladığım dönemlerde böyle
bir gücüm yoktu. Ancak bunlar 20-25 filmi geçmez. Ama şöyle bir 150
film var ki, yönetmenlerini de, kastlarını da ben tayin ettim.
Özellikle senaryoların içeriğinde, kalabalıkların sorunlarını
taşıması şarttır. Bu dizide de böyledir. Gerçek hayattan
alınmıştır. Yani burada şu yaptığımız işte televizyon dizisinde
bile bir milyonu aşkın uzun yol kamyon şoförünün kendi sıkıntıları
kendi yaşamları gerçek hayattan sunulmaktadır. Zaten bu projeyi
bunun için kabul ettim. Dizi şu anda yaşadığımız hayatın içindeki
sosyal sorunları içermelidir. Film senaryoları için de geçerlidir
bu. Zaten öyle olmazsa sanal dünyalarda uçuşan 5-10 tane film
çekmiş, bu iş kolundan göçüp gitmiş, şimdilerde unutulmuş bir
sanatçı adayı olurdunuz.
Çok sevilmenizin sebebi de bu olmalı?
Benim yaptığım işler güzel olmazsa, saygın olmazsa, yıllara
taşınmazsa bu sevgi de olmaz. Sevilmem... O, işte senaryo
seçiminden kaynaklanıyor. Çünkü ben onların varlığı ile beraber
yaşıyorum. Hiç kopmuş değilim. Kendi yaşantımda bile savunduğum
değerleri, ona dair söylemlerimi hayatın içine birebir indirgemek,
benim karakterim. Öyle olunca söylediğim kavram kendiliğinden
oluşuyor.
Çoğu kişi sizi sert adam olarak tanımlıyor. Siz kendinizi
nasıl görüyorsunuz?
Bir insanın sert olması için her şey bu ülkede mevcut. Bu gördüğüm
sıkıntıları, dertleri kendi derdim gibi görüyorsam, böyle bir
sorumluluk içindeyken, yani hayata sert bakmaktan başka neyim
olabilir ki?.. Böyle pastel, aman ne olursa olsun bu ülkede, ‘sana
ne kardeşim’ gibi bir karakterim yok benim. Kaldı ki, sizin
söylediğiniz o sert yapı hem yaşadığım sosyal hayat hem de işimin
gerginliğiyle, sorumluluğuyla ilgilidir. Mutlaka ben her işten
başarılı çıkmalıyım. Başarılı çıkmanın yolu da müthiş disiplinden
geçer. Özel yaşamda saygın olmanın yolu da hayatın size sunduğu
gerçekleri bir disiplin içerisinde içinize sindirmelisiniz. Benim
yaşam biçimimde de bu var. Ben güzel fıkralar anlatırım, türküler
söylerim ama şu anda bunların hiç birini yapamıyorum, kendim
söylemiyorum, Yeni Şafak gazetesinin de söylediğini söylüyorum. 2
milyon açlık sınırında 20 milyon da yoksulluk sınırında olan
insanların yaşadığı bir ülkede benim bu gerçeğe bakış açım, benim
her şeyimi sertleştiriyor. Yoksa kendi dünyamda, kendi ruhumda asla
böyle kesin bir çizgi yok.
Dostlarınızla her şeyi paylaşır mısınız? Güven duyulan bir
dost olmalısınız?
Dayanağınız yoksa, güvenebileceğiniz bir dostunuz,
arkadaşınız yoksa ve bütün söylediklerinizi birileriyle
paylaşamıyorsanız çok yalnız insan olarak kalırsınız. Bireysel
olarak yalnız kalmak ki, o başka bir yalnızlıktır. Ama bir de
yaşarken hayatın içerisinde yalnız kalmak; işte sosyal sorunlara
duyarsız davranmak hoş bir karakter oluşturmuyor. Ben öyle bir adam
olamam.
İyi olmak bir erdem değildir zaten olması gereken bir vasıftır
Hayatınızda hiç pişmanlıklar oldu mu?
Hayır. Keşke şunu şöyle yorumlasaydım, şöyle oynasaydım diyebilirim
ancak. Bu her filmde olur. Sanatçı kendisini filmde çok mükemmel
görürse bir daha heyecan taşıyamaz. Bir rolü 10 çeşit
yorumlayabilirsiniz. Sen birisini tercih etmişsin oynamışsın.
İzledikten sonra keşke öbürünü tercih etseydim diyebilirsin. Her
film için geçerlidir bu. Yeni bir iş için, heyecan, enerji
oluşturur. O olmazsa olmaz.
Hüzünlendiğinizde hıçkıra hıçkıra ağlar mısınız hiç?
Benim kadar güzel ağlayan bir adam bir daha
göremezsin. Yani gülmek var da ağlamak yok mu? Suç varsa ceza var
da, gülmek varsa ağlamak yok mu? İyi ağlamak lazım. Dürüst ağlamak
lazım. Ağlamayan insan da bir şeye yaramaz. İçine atar ketum olur.
Yani kendi küçücük dünyasına saplanır. Nasıl coşkuyla
gülebiliyorsak, o acıyla da ağlayabilmelisin. Ağlamak, insan
olmanın gereklerinden birisidir. O zaman güzel insan olursun.
Kadir İnanır için, ‘adam gibi adam’ nasıl
olur?
İyi insan nasıl olur? Ayrıca bir erdem de değildir. Zaten olması
gereken bir vasıftır. İnsanın iyi olması gerekir. Bazen, ‘bu ne
kadar iyi insan’ diyorlar. Ben şaşkın bakıyorum. Kötü insan mı
olacaktı! Şimdi bir defa dürüst olacak, yalan konuşmayacak. Küçücük
yalanlar hariç. Çünkü her insan hata yapar, hata yapmayan insan
yaratılmadı daha. çevresine olumlu enerji verecek, saygılı olacak,
sevgili olacak, namuslu olacak. İnsanoğlunu yücelten ne kadar değer
varsa onların savunucusu olacak. Çağın gerisinde kalmışsa, çağı
içerisine katıp yeni bir sentezle bir söylem oluşturmalıdır iyi
insan. Şimdi bunun gibi kavramı bir adam becerebiliyorsa, adam gibi
adamdır.
Politika çok yüzlülüktür hokkabazlıktır
Ben politika yapmayı düşünmedim. Siyaset yapmayı düşündüm. Siyaset
yapmak bir bilimdir. Ama politika yapmak çok yüzlülüktür. Politika,
her türlü hokkabazlığın döndüğü iştir
Politika yapmayı düşünmüştünüz, hala geçerli mi bu
düşünceniz?
Ben politika yapmayı düşünmedim. Siyaset yapmayı düşündüm. Siyaset
yapmak bir bilimdir. Ama politika yapmak çok yüzlülüktür. Her türlü
başarıyı elde etmek için her türlü hokkabazlığın döndüğü, yapıldığı
iştir politika.
Size bu tekliflerle gelenlere ne diyorsunuz?
Bu seçim sistemi değişmeden, söylediğim gerçekleri
ortadan kaldırmak için büyük çalışmalar yapmadan rahat duramam.
Çünkü bir şeyin üzerine yemin ediyorsunuz. Bu ülkenin insanlarına
diyorsunuz ki, yönetime talip olurken, ‘namusum ve şerefim üzerine
yemin ederim’ diyorsunuz. O zaman orada kavga vermeyeceksen bu
yemin nerede kaldı? Parti disiplini diye bir şey var. Tut ki, sen
de dahil biz 10 kişi bir parti kurduk, biz o yemini ettik. Ben bir
ay sonra senin bu yemininin dışında yanlış işler yaptığını gördüm.
‘Sana ne yapıyorsun’ diyemiyorum. Çünkü ben parti disiplinini
bozmuş olurum. Böyle olmaz ve böyle gitmez. Onun için orada özgürce
istediğini söyleyemedikten sonra, orada başarılı olamadıktan sonra,
buna inanmadıktan sonra sadece bir milletvekili olmak için oraya
gitmenin bir anlamı yok. Bu ülkede milletvekili olmanın çok
avantajı da yok. Çok onurlu bir şey de değil. Eğer başarılı
olamadıktan sonra çok onurlu bir şey değil. Milletvekili olmak
sadece buraya bir rozet takıp, birtakım avantajlarından faydalanmak
değil. Ben o rozeti takmam. Mecliste 550 kişi içerisinde hangi
partiden olursa olsun, şerefli, namuslu, duyarlı ve o yemine sadık
en az
200 insanın orada toplanması lazım. Yani oradaki dengeleri sarsması
lazım. Milletini düşünen, yeminine sadık, bu ülkenin sıkıntılarını
ortadan kaldıracak siyasal çalışmaları yapacak, heyecanlı, güçlü
insanlar olması lazım.
Mutluluk birçok kişi tarafından farklı farklı tanımlanıyor.
Peki nedir sizce mutluluk?
Mutluluk göreceli bir kavram aslında. Kimisi bahar gelir çiçekler
içinde mutlu olur. Kimisi beste yapar mutlu olur. Birisi büyük bir
aşka, sevdaya düşer mutlu olur. Ama şöyle bir genel kavramda
mutluluk, bence, çok spontane yaşanıyor. Uzun süre mutlu yaşayan
insanlar belki vardır; ama.. onu da sanmıyorum ya... Anlık
mutluluklar söz konusu olabilir. Ya da çok az insan bu mutluluğu
yaşayabilir. Ben çok inançlı bir insanım. Dünyada bir yaş
ortalaması var. Yaşın yarısı hayata tutunmak için, büyük bir
mücadeleyle geçer. Tam huzura kavuştuğunuz anda, tam dediğiniz gibi
mutluluğu yakaladığınız anda geriye dönüş başlar. Geriye dönüşün
tamamı hastahanelerde geçer, sonra da göçüp gidersiniz bu dünyadan.
Yani Allah, siz şöyle bir gidin gezin sonra geri gelin diyor. O
arada bir şey daha söylüyor hiç kimse bunun farkında değil. O
gelişle gidiş süreci içerisindeki azap yolunda –ben buna böyle
diyorum– insanlara bir şeyler bırakabilmelisiniz. O yolculuk
içerisinde eğer yeteneklerinizle elde ettiğiniz, insan onurunu
yücelten eserleriniz yoksa, söylemleriniz ve davranışlarınızla o
yolculukta izler bırakmalısınız. Bu gerçeği görmeyen insan mutlu
olamaz; mutlu olduğunu sanır. Aslında bence mutluluk yoktur,
mutluluk arayan insanlar vardır.
Bu saydıklarınıza dayanarak, siz mutlu
musunuz?
Ben sadece şükür ediyorum. Mutluluk kelimesini tam yaşadığım
söylenemez. Çünkü çok çırpınan, çok yoğun kavgalar veren bir
adamım. Şöyle en yakınımda bile bütün olumsuzlukların ortadan
kalkmasını istiyorum. O zaman bir mücadele, bir kavga adamı
oluyorsunuz ister istemez. Ben öyle bir adamım.
Gündüz tüm işlerinizi bitirdiniz ve evinize geldiniz. Evde vaktiniz
nasıl geçer?
Bir defa evde yapmam gereken çok işler var. Ben güne başlarken,
mesela saat 07.00’de sete gideceksem yanımda 12-14 gazeteyle yola
çıkarım. Zamanım varsa onların tamamını okurum. Hepsini
okuyamazsam, gece dönüşte okunması gerekenleri okurum. Bu yıllardır
böyle devam eder. Kitaplarım var; çok okurum.
Kadir İnanır, kendi için yumurta kırar mı?
Tabii canım. Mesela, büyük bir davete gidiyorum, en güzel
yemeklerini sunuyorlar. Orada insanlarla görüşürken yemeği
unutuyorsunuz... Ayrıca çok da güzel yumurta kırarım. Çok iyi
bilirim o işi. Zaten çok kolay. İçerisine peynir veya başka bir şey
koyarak yaparım. Sahanda yumurta çok güzel oluyor.
En sevdiniz yemek yumurta mı?
Böyle bir şey ayırmıyorum. Ama pilavı çok severim. Mutfağın ana
yemeği pilavdır.
Not defterimden
Röportaj yapmak için “Azap Yolu”nun çekimine
gidiyoruz. Fenerbahçe’de bir kafe. Yanına gittiğimizde, ‘oturun’
diye işaret ediyor. Konuşmaya başlıyoruz. Tam teybimi çıkarmaya
kalkıyorum ki, “Bir dakika, hemen olmaz. Şimdiki çekim alanımız
Küçüksu. Orada sohbete başlarız” diyor. Bir oh çekiyoruz... Kadir
ağabey bu. Sağı solu belli olmaz. Kadir İnanır’ın sert görüntüsünün
ardında sımsıcak bir insan yatıyor. Hem de bu zamanda nadir
bulunan...
Ordu’dan çıkan jön
15 Nisan 1949’da Ordu’da doğan Türk Sineması’nın büyük jönü Kadir
İnanır, oyunculuk hayatına ‘foto-roman’larla başladı ve “Son Yedi
Adım Sonra” isimli filmle sinemaya geçti. Türk sinemasının
yetiştirdiği yıldız oyunculardan biri olan Kadir İnanır’ın önemli
filmleri arasında, başrollerini Türk Sineması’nın Sultanı olarak
bilinen Türkan Şoray’la paylaştığı “Dönüş”, “Selvi Boylum Al
Yazmalım”, “Yılanların Öcü” filmleriyle “Ah Güzel İstanbul”, “Tatar
Ramazan”, “Bir Yudum Sevgi” filmleri yer alıyor.
Bunları biliyor musunuz?
14 kardeş olduğunu...
Özel hobisi olan kurbağa (göden) koleksiyonu yaptığını...
23. Antalya Film Şenliği, 1986, Yılanların Öcü - En İyi Erkek
Oyuncu;
5. Adana Altın Koza Film Şenliği, 1973, Utanç - En İyi Erkek
Oyuncu;
3. Ankara Film Şenliği, 1990, Med Cezir Manzaraları - En İyi Erkek
Oyuncu seçildiğini...
Gençlik yıllarında ‘doktor olmayı’ düşündüğünü...
Genellikle ekonomi ve politika üzerine okuduğunu...
Rol aldığı ilk sinema filminin “Son Yedi Adım Sonra”
olduğunu...
Çok güzel türkü söylediğini, fıkralar anlattığını...
Kaynak: