Kadını geri görmek sosyal vicdansızlıktır
Abone olKanal D İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Arzuhan Yaçındağ, TEMPO'ya çarpıcı açıklamalar yaptı.
Türkiye'nin geleceğinden umutluyum diyen Arzuhan Yalçındağ, bu
dönemde kabuğuna çekilmiş ekonominin zarar getireceğini söylüyor.
Eğitimin Türkiye'nin önündeki en büyük sorun olduğuna da değinen
Yalçındağ bu konuda medyaya da büyük görev düştüğünün altını
çiziyor. ''Ben mensubu olduğum ailenin avantajını tabii ki yaşadım.
Ama hiçbir zaman tepeden bir yerlere gelmedim. Kendimi bildim
bileli, yaz tatilleri dahil çalıştım'' TÜSİAD Yönetim Kurulu üyesi,
Kanal D İcra Kurulu Başkan Yardımcısı Arzuhan Yalçındağ, insan
haklarından kadın-erkek eşitliğine, eğitimdeki fırsat
eşitsizliğinden işadamlarının siyasetteki rolüne, ikinci kuşak
yönetici olmanın sorumluluğundan anneliğine kadar birçok alanda
Tempo Dergisi'nden Nilüfer Kas'a önemli açıklamalarda bulundu.
-TÜSİAD'da Sosyal İlişkiler Komisyonu Başkanı olarak görev
yapıyorsunuz. Kadın-erkek eşitliği konusunda toplum olarak duyarsız
mıyız? Doğrusunu isterseniz benim önceliğim insan hakları.
İnsanlara eşit davranmak. 'Kadın-erkek eşitliği konusunda duyarsız
mıyız?' sorusunu kendimize yönelttiğimizde ortaya şu yanıt çıkıyor:
Aslında Türkiye'de birçok sektörde kadınlar çok iyi durumdalar.
Medyada, akademisyenler arasında, hukukta kadınlar çok iyi
pozisyonlarda. Üst düzey yönetici olarak çalışan kadınların
Türkiye'de karşılaştıkları sorunlarla dünyanın başka gelişmiş
ülkelerinde kadınların karşılaştıkları sorunlar arasında çok büyük
fark yok. Hatta Türkiye'de zaman zaman bunun avantajlarını bile
yaşıyorlar. Tüm dünyada asıl sorun, gelir seviyesi yeterli olmayan
kesimde, kadın haklarının gerçekten göz ardı edilmesi. Dünyada 1.2
milyar insan yaşıyor. Bunlar yoksulluk sınırının altında. Bu
sayının yüzde 70'ini kadınlar oluşturuyor. Kadın-erkek eşitliği
demeyelim ama kadınlarımızın bu noktada yol alması gerekiyor.
Kadınlarımızın eğitime daha fazla katılmaları şart. Eğitim
düzeyinin yükselmesi istihdama ve ekonomiye katkılarını
artıracaktır. -Türk kadınının eğitimde, siyasette, iş hayatında,
sosyal yaşamda hakkı olan konumu elde edemediği yolunda ortak bir
görüş mevcut. Bunun nedeni kadınların kendisi mi, yoksa erkeklerin
koyduğu engeller mi? Bunda mutlaka geleneksel aile yapımızın
katkısı vardır. Kadınlarımızı bilinçlendirmeliyiz. Bu konuda
kadınlarımızda da bir direnç olduğu kanısında değilim. Biz ne kadar
kadınlarımızı bilinçlendirip hem toplumsal hem ekonomik hayata
katılımlarını sağlarsak, eğitim almaları için savaşmalarının yolunu
açarsak, katılımları artacaktır. Ama kadınlarda bu talebi
uyandırmamız lazım. -TÜSİAD'da kadın üye sayısı erkek üye oranına
göre çok düşük. Yönetim kurulunda sadece siz varsınız. Bu anlamda
eleştiriyi TÜSİAD'a da yönlendirmek gerekir mi? Biliyorsunuz,
TÜSİAD çatısı altında Kadın Girişimciler Derneği kuruldu. TÜSİAD bu
konuda duyarlılığını artırıyor -Bizim toplumumuzda sosyal vicdanı
erkekler mi temsil ediyor? Tabii ki değil, toplumun geneli temsil
ediyor. İnsan hakları bakımından sosyal vicdansızlık var. Kadını
geri görmek bir sosyal vicdansızlıktır, çocuk haklarını göz ardı
etmek, eğitimde fırsat eşitliğini yok saymak da bir sosyal
vicdansızlıktır. -Türkiye'de gayri menkullerin sadece yüzde
8.7'sinin kadınların üzerinde olduğunu söylemiştiniz. Bu rakamı
nasıl anlamlandırmak gerekiyor? Kabul etmek gerekir ki, sadece
ülkemizde değil, dünyanın genelinde kadınların iş hayatının yanında
üstlendikleri bambaşka görevler var. Anne olmak, ev sorumluluğu
gibi. Kız çocuklarının iş hayatına katılımı çok az gibi görünüyor.
Aslında kız çocuklarının büyük bölümü evde kardeş bakma görevini,
ev işlerini üstlendikleri için pasif işçi durumundalar. Dolayısıyla
sosyal yapımızın geleneksel temellere oturması, birey olarak
ücretli işlerde çalışan kadınların sayısının az olması, eğitim
düzeyi bu sonuçları doğuruyor. Eğitim düzeyi arttıkça, kadının iş
gücü talebi ve arzı artıyor. Üniversiteli kadınlar arasında
işsizlik oranı zaten çok az. Kadınlar eğitilmediği sürece ekonomik
hayata katılımları çok az oluyor. Dolayısıyla gelir düzeyi yeterli
olmayan kesimlerde bu durumdan en fazla kadınlar mağdur oluyor.
-Kadın ve erkeklerin konumunun yeniden tarif edilmesi gerektiğini
düşünüyor musunuz? Türkiye'de hem öncelikle gelir seviyesini
artırmalıyız hem de fırsat eşitliği sağlamalıyız. Fırsat eşitliğini
kadın-erkek ayrımı yapmadan vermeliyiz. Kadınlarımız hak ettiği
konumda değiller. Bu doğru. Ama siz insanlarımızın, erkeklerimizin
ve çocuklarımızın hak ettiği yerde olduğunu söyleyebilir misiniz?
Yalnız bu olumsuzluklardan kadınlarımız daha fazla etkileniyorlar.
-Sadece işkadınlarının oluşturduğu TÜSİAD benzeri Türkiye Sanayici
ve İş Kadınları Derneği'ne ihtiyaç olduğunu düşünüyor musunuz? Hiç
zannetmiyorum. Bu, kadın ve erkeğin birlikte yürüyeceği bir yoldur.
Önemli olan birlikte katılımın fazlalaşmasını sağlamaktır. -TÜSİAD
dışında Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'nda da yer alıyorsunuz.
Farklı dernek ve kuruluşlarda olmanız sorunlara yaklaşımınızda
farklı bir bakış açı getirmenizi sağlıyor mu? TÜSİAD'da Sosyal
Politikalardan Sorumlu Yönetim Kurulu üyesiyim. Benim komisyonumun
altında eğitim, sağlık, istihdam, kadın-erkek eşitliği komisyonları
var. TEGEV'de eğitimle iç içeyiz. Dolayısıyla bu iki görev alanım
birbiriyle örtüşüyor. Eğitim ülkenin en büyük sorunu. Türkiye'nin
sorunlarına uzun vadede bakıyorsak, mutlaka eğitilmiş insan
sayısını artırmalıyız. TÜSİAD'ın uzun yıllardır üyesiyim. Ama
bilfiil işin içine girdikten sonra gördüm ki, çok ciddi çalışan
profesyonel bir kadro var. Gönüllü ve uzman sayısı çok fazla.
Sadece rapor hazırlamakla kalmıyorlar, lobi çalışmaları da çok
fazla. TÜSİAD Türkiye için çok gerekli ve önemli bir kurum. Ülkenin
diğer bir sorunu da sağlık. John Hopkins ile birlikte sağlık
projesini yönetmeyi planlıyoruz. Bir yıl içinde sağlık alanında bir
rapor hazırlayıp kamuoyuna sunmayı hedefliyoruz. Mesleki eğitimin
çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Üniversite kapılarına biriken
çocukları farklı yere yönlendirecek uzun ve orta vadeli bir sanayi
stratejisini oluşturabilirsek, hangi alanlarda iş gücüne ihtiyaç
duyulacağını belirleyebilirsek; bu, gençlerimize ufuk açacaktır.
Bunların toplumda kabul görmesini artırmalıyız. Bunun için meslek
liselerinin sayısıyla birlikte, kalitesini artırabilmek çok önemli.
-TÜSİAD zaman zaman mevcut iktidarlara yönelik eleştiriler yapıyor.
Bu eleştiriler genellikle siyasiler açısından sıkıntı yaratıyor.
Sizce işadamları siyaseti yönlendirme konusunda etkili olmalı mı?
TÜSİAD açıklamalarını sıkıntı yaratmak için yapmıyor. TÜSİAD'ın
açıklamaları hep yapıcı yöndedir. Bazen gerçekler acıdır. Bunları
birilerinin söylemesi gerekiyor. TÜSİAD'da ciddi şekilde düşünen ve
çalışan bir ekip var. Dolayısıyla bunları kamuoyuyla paylaşıyorlar.
Toplumun her kesimi Türkiye'nin gerçeklerini konuşabilir,
paylaşabilir. Demokrasi budur. TÜSİAD üyesi olan işadamları
sorunlarını aktarmak için konuşuyor. Bu da çok doğal. -Türkiye'nin
içinde bulunduğu gergin ortam işkadını ve anne olarak geleceğe
bakışınızı nasıl etkiliyor? Plan yapabiliyor musunuz? Türkiye'de
uzun planlar yapmak her zaman çok zor oldu. Sadece bugünün sorunu
değil. Sanayici olmak bu nedenle Türkiye'de çok zor. Uzun vadede
plan yapamıyorsunuz, her an ne ile karşılaşacağınızı
bilemiyorsunuz. Ancak olumlu bakış açımı kaybetmemeye uğraşıyorum.
Türkiye'nin ve dünyanın geleceğinden umutluyum. Evet, gergin bir
döneme girdik. Hiçbirimiz bunu istememekle beraber savaş kaçınılmaz
gibi görünüyor. Bizim kontrolümüz dışında böyle bir savaş
gerçekleşecek. Türkiye'nin pozisyonunu bir an önce belirlemesini ve
bu konuda gereken adımların atılmasını diliyoruz. Bu, bütün
piyasaları rahatlatacaktır. -İş sahiplerine, vatandaşlara öneriniz
var mı? Böyle bir ortamda nasıl bir konum belirlemeliler? Bu
savaşın uzun soluklu bir savaş olmayacağını ümit ediyorum.
Dolayısıyla gereksiz bir ürkekliğe kapılmamalı. Mümkün olduğu kadar
üretim ve tüketimi fazla kısmamalıyız. Bunlardan etkilenip
kabuğumuza çekildikçe ekonomi daha daralıyor. Türkiye'nin daralan
bir ekonomiye daha fazla tahammülü yok. Biz artık üretmeli ve
büyümeliyiz. Bunun için mümkün olduğu kadar normal hayatımızı
sürdürmeliyiz. -Türkiye'nin en büyük şanssızlığı ne? Sık sık
kesintiye uğramak Kesinti Türkiye'nin en önemli sorunlarından biri.
78 yıllık bir Cumhuriyetiz ve 59. hükümet kuruluyor. Kasımda
kurulan ve Gül ile Erdoğan'ın birlikte yaptığı kabineyi yeniden
değiştiriyorlar. Bu kadar kısa dönemde ne tür bir performans
değerlendirmesi yaptıklarını anlamakta zorluk çekiyorum.
Devamlılığı sağlayamıyoruz. -İkinci kuşak yöneticiler kendilerini
baskı altında mı hissediyorlar? Ben ikinci kuşak yöneticiyim ama
kendimi baskı altında hissetmiyorum. Belki de bu konuda şanslıyım.
Önümde doğru bir birinci kuşak modeli var. Yalnız şu var. İkinci
kuşak bir emaneti eline alıyor. Kendi kurduğu bir şeyi almıyor.
Dolayısıyla bir başkasının hayal edip kurduğu o emaneti en iyi
şekilde hem ilerletmek hem korumakla görevli. Bu misyon, üstlenilen
bu sorumluluk, belki bu anlamda insanlara ağır geliyor. -İkinci
kuşak yöneticilerin tepeden bir yere getirilmiş olması görüşüne
katılıyor musunuz? Tepeden bir yere geldiğime inanmıyorum. Ama şunu
inkâr etmiyorum. Tabii çok şanslıyım. Türkiye'de benim gibi iyi
niteliklere sahip, iyi eğitim almış milyonlarca genç var. Ben
mensubu olduğum ailenin ve imkânlarının avantajını yüzde yüz
yaşadım. Ama hiçbir zaman tepeden bir yerlere gelmedim. Kendimi
bildim bileli yaz tatilleri dahil çalıştım. Çek yazmak, senet
kesmek dahil her türlü işi öğrenerek yaptım.