Kâbus gibi geçen son 10 ve hatta son 32 senenin ardından bir
sabah uyansak ki;
- Özelleştirilen tüm kamu kurum ve kuruluşları kamulaştırılmış,
taşeronluk sistemine son verilerek imtiyazlı bir takım işgüzarların
cebine akıtılan kamu kaynakları yeniden emekçilere, dolayısıyla
halka tahsis edilmiş.
- Yabancı ülkelerde bulunan gizli banka hesaplarındaki yüzlerce
milyar dolar değerindeki haksız yollarla elde edilen varlıklar
ülkeye getirilerek hazineye aktarılmış.
- Tüm otoyol ve köprülerdeki gişeler kaldırılarak seyahat
özgürlüğünün önündeki en büyük ayıplardan biri silinmiş.
- Hırsızlığın, kalpazanlığın, haksız kazancın en büyük ahlaki
yoksunlukların başında geldiği herkesçe benimsenmiş.
- Devletin vatandaşı, vatandaşın devleti dolandırmasının önü
kesilmiş.
- Tüm özel okullar, kolejler, dershaneler kapatılarak çeşitliliği
artırılmış yeni bir eğitim sistemiyle alanlarına göre ortak
müfredata geçilmiş, eşit ve ücretsiz eğitim hakkından herkesin
faydalanması sağlanmış.
- Yüksek öğretimde eğitim gören öğrencilerin başta konaklama
olmak üzere beslenme, ulaşım ve sağlık hizmetleri tamamen ücretsiz
ve devlet tarafından karşılanması sağlanmış.
- Bireysel özgürlüklerin alanı genişletilerek minimum yasaklarla
da ülke yönetilebileceğini kavrayabilmiş eğitimli ve nitelikli
insanların ülke yönetmeye talip olmaları teşvik edilir hale
gelmiş.
- Üniversiteler tamamen özerk alan kapsamına alınmış ve atamayla
kadrolaşan yüksek öğretim kadroları dağıtılarak yüksek öğretim
kurumları kendi içinde seçimle belirlenmiş yönetici kadrolarının
idaresine bırakılmış.
- Özel hastanelerin tamamı devletleştirilerek tüm vatandaşların
ücretsiz sağlık hizmeti almasının zemini hazırlanmış.
- Din ve vicdan özgürlüğünün önündeki engeller yerle yeksan
edilerek inanç istismarına yeltenmenin ağır suç kapsamına alındığı
yeni yasal düzenlemeler yapılmış.
- İnsanların etnik kökenlerinin, din ve mezheplerinin
sorgulanması hatta afişe ve teşhir edilmesi dahi ağır suç kapsamına
alınmış. Ne şekilde ve nerede ibadet edecekleri tamamen bireylerin
vicdanına bırakılmış.
- İnsanların etnik kökenleri, din ya da mezheplerine göre değil,
toplum içindeki davranışları ve katkıları ölçüsünde itibar görmesi
sağlanmış.
- İnsanlarımıza duyarak değil okuyarak, araştırarak kanaat
oluşturabilme alışkanlığı kazandırılmış.
- Sistematik bir şekilde hafızamızdan silinen milli şuur yeniden
tahsis edilerek yabancı unsurların etkisiyle siyaset yapılmasının
ülke aleyhine casusluk anlamına geldiğini tüm Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları tarafından benimsenmiş.
- Seçim sisteminde bir yenilik yapılarak siyaset yapmaya aday
olacakların sicillerinin kılı kırk yararak araştırılması yasal
gereklilik haline getirilmiş.
- Seçilmiş siyasetçilere tanınan maddi imtiyazların tamamı
geçmişe dönük olarak sıfırlanmış ve dokunulmazlıkları sadece
kürsüdeki beyanatlarıyla sınırlandırılmış.
- Seçim sisteminde milletvekillerini siyasi partilerin değil
halkın belirlediği iki aşamalı seçim uygulamaya konulmuş. Siyasi
partiler ikinci aşama seçim için halkın seçtiği bu milletvekili
adaylarını bünyelerine katmak için yarışır hale gelmiş.
- Ülke çapında ruhsatlı ya da ruhsatsız tüm ateşli silahlar
toplatılmış, insanların can ve mal güvenliği devletin öncelikli
görevi olarak kabul görmüş ve pratikte uygulanabilir hale
getirilmiş.
- Üzerinde silah taşıma yetkisi bulunan kolluk kuvveti
görevlileri daha eğitilirken öncelikli görevlerinin vatandaşa
hizmet olduğunu kavramış. Ancak bu yetkinliğe sahip olduktan
sonra halk arasına karışmaları sağlanmış. Vatandaşa saygıda
sivillerden bir adım önde olmaları gerektiği öğretilmiş.
Bütün bunları sağlamak çok mu zor?
Bu şekilde yapılanmış bir devlette gelecek kaygısı duymadan
yaşayan hangi birey devleti için ölmeyi dahi göze almaz?
Bu soruyu bir de tersinden soralım;
Yukarıda sıralanan koşulların uygulamaya sokulduğu bir devlet
kimlerin işine gelmez?
Eminim aklınızdan bir sürü isim geçmeye başlamıştır
bile!