Japonya depreminin Çin'de tetiklediği enerji tartışması
Abone olPekin'den bildiren Kamil Erdoğdu, Japonya depremi ardından nükleer enerji konusunda doğan kuşkuların Çin'de nasıl yankı bulduğunu anlatıyor.
Japonya'da meydana gelen deprem ve tsunaminin ardından Çinliler
televizyonda haber kanallarının önünden ayrılmaz oldu.
Daha önce müzik kanallarının açık olduğu kafelerde oturanlar helikopterlerden çekilen görüntüleri büyük bir şaşkınlıkla izliyordu.
Çin ile Japonya arasında tarihten süregelen sorunlar bulunmasına
ve ikili ilişkilerin son dönemde sancılı bir süreçten geçmesine
rağmen, Çinlilerin meydana gelenlerden üzüntü duyduğu yüzlerinden
okunuyordu.
Son birkaç yıl içinde defalarca deprem acısı yaşayan Çinlilerin, Japonların hislerini çok iyi anladıklarını söyleyebiliriz.
Japonya'daki nükleer santrallerden gelen haberler Çinlilerin dikkatini ortaya çıkan radyasyon tehdidine yöneltti. Yazılı ve görsel basında Çin şehirlerindeki radyasyon ölçümleriyle ilgili haberler geniş yer tutmaya başladı. Hatta bu haberler gazetelerin ilk sayfalarında yer almaya devam ediyor.
İnternetteki sosyal paylaşım ağları ve forumlarda, radyasyondan korunma yollarıyla ilgili yazı ve ipuçları paylaşılıyor.
Çin Dışişleri Bakanlığı da birkaç kez Japon makamlarından radyasyon ile ilgili "zamanında ve kesin" bilgiler vermeleri talebinde bulundu.
Japonya'daki nükleer sızıntıdan sonra Çin'de iyodun radyasyondan kaynaklanan hastalıklara iyi geldiği şeklinde bir söylenti yayılması üzerine marketlerde tuz kalmadı. Dolaştığım bazı süpermarketlerde tuzların koyulduğu raflar boştu.
Bu, durum Çin makamları için sürpriz olmuştu. Çin Devlet Kalkınma ve Reform Komitesi yerel yönetimlere acil bir duyuru yayınlayarak, ilgililerin yemeklik tuzda stokçuluk ve karaborsacılık gibi piyasa düzenini bozmaya çalışan "kötü niyetli girişimlerle" mücadele etmelerini istedi.
Tuza hücum
Yetkililer halka makul düzeyde tuz almaları çağrısı yaptı.
Japonya'daki nükleer santrallerde sızıntı sürerken, Çin'de ve dış kamuoyunda Pekin yönetiminin enerji planları yeniden gündeme geldi.
Çin yönetimi, radyasyon krizinden dolayı nükleer enerjiyi geliştirme planlarından vazgeçmeyeceklerini açıkladı. Çevre Koruma Bakanlığının Nükleer Güvenlik Müdürü Tian Jiashu, nükleer enerji teknolojilerine tam güven duyduklarını belirterek, ABD ve eski Sovyetler Birliği'nde meydana gelen kazalardan ders aldıklarını belirtti.
Tian, güvenliğin tekrar gözden geçirilmesi için, yeni projelerin onayını askıya aldıklarını, ancak nükleer enerjiyi devre dışı bırakmayacaklarını kaydederek, "Boğulma korkusu var diye yemek yemeyi bırakmayacağız" diye konuştu.
Son 20 yılda 13 reaktörlü 7 santral inşa ettiklerini ve bunlarda herhangi bir güvenlik sorunu çıkmadığını belirten Tian, 53 reaktörlü 26 santral daha inşa etmeyi planladıklarını anlattı.
Çin, 2020 yılında enerji ihtiyacının yüzde 15'ini petrol dışı kaynaklardan karşılama hedefi kapsamında, ihtiyacın yüzde 5 veya 6'lık kısmını nükleer enerjiden elde etmeyi planlıyor.
Fakat uzmanlar Japonya'daki krizden sonra ortaya çıkan güvenliğin yeniden gözden geçirilmesi ihtiyacından dolayı, Çin'in bu hedefinin yüzde 3 düzeyinde kalabileceğini savunuyor.
Hızlı kalkınan ekonomisiyle her geçen gün daha fazla enerjiye ihtiyaç duyan Çin'in enerji seçenekleri arasında sorunlu olan yalnızca nükleer enerji değil.
Maden kazaları
Çin, halen enerji ihtiyacının yüzde 70 kadarını kömürden karşılıyor. Fakat dünyadaki kömür üretiminin yüzde 35'ini gerçekleştiren Çin'de maden kazalarının da yüzde 80'i meydana geliyor.
Son yıllardaki azalma eğilimine rağmen, maden kazalarında günde 7 kişi ölüyor.
Kömür sektöründeki sorunlar yetersiz güvenlik koşulları ve geri kalmış teknolojiyle sınırlı değil. Merkeziyetçiliğin yetersizliği, kaynakların israfı, çevre kirliliği ve düzensiz işletmecilik birbirinden önemli sorunlar arasında.
Petrolde ise Çin'in en önemli sorunu dışa bağımlı olması.
Çin, geçen yıl ilk kez kullandığı petrolün yarısından fazlasını ithal etti. Petrol üretilen bölgelerdeki krizlerin etkilediği ülkelerin başında Çin geliyor. Bu nedenle Çin Afrika kıtasındaki ve Ortadoğu bölgesindeki gelişmeleri yakından ve kaygıyla izliyor.
Geriye kalan alternatif ise "yeşil enerji".
Sera gazları salımı ve iklim değişikliği konusunda uluslararası işbirliği yolları arayan Çin, "yeşil enerji" sektöründeki yatırımları artırıyor. Çin'de 2006 yılında yürürlüğe giren "Yenilenebilir Enerji Yasasının" ardından, sektördeki yatırım her yıl yüzde 20 oranında artıyor.
Çin, 2050 yılına kadar toplam enerji üretiminde yenilenebilir enerjinin payını yüzde 40'a çıkarmayı planlıyor. Bu oran şu anda yüzde 9 düzeyinde.
Japonya'daki nükleer sızıntıdan sonra Çin'in rüzgâr enerjisi şirketlerinin borsadaki hisse senetlerinin yükselişe geçmesi Çin için bir umut ışığı olarak yorumlanabilir.