İzleyenlerin önemli bir kısmı ekranlarının başına taraf olarak
oturdukları için, tuttukları adayın biraz daha atak ve cevval
olmasını, kendilerine söz hakkı gelince rakibini kesin bir nakavta
uğratmasını bekliyordu. Böyle bir netice de doğmadı.
Bir yandan televizyondan tartışmaları izledim, diğer yandan
twitterdan yansımalarını almaya uğraştım. İki taraftan da adayların
konuşmalarına ilişkin öne çıkarılan başlıklar zaten çok uzun
süreden beri kamuoyunu meşgul eden, tartışılan ve artık gündemdeki
yerini yitirmiş olan başlıklardan öte gitmiyordu…
İmamoğlu kendisine verilen soru hakkını kullanırken aklına gelen
şey “Anadolu Ajansı’nın seçim akşamı veri akışını niye durdurduğu?”
oldu? Sonrasında bu soruda ısrar ettikçe etti. Sanki seçim
sonuçlarını AA belirliyor ve ilan ediyor… Boşa geçen bir zaman idi.
Hiç kimse AA’nın o akşam iyi bir gazetecilik yaptığını iddia
etmiyor ki? Ayrıca AA ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı
sıfatıyla Binali Yıldırım’ın ne alakası var?
Binali Bey’in rakibinin VİP kullanımı esnasında Ordu Valisi’ne
hakaretine ilişkin konuşması da artık gereksiz idi. “Basit” mi
dedi, “it” mi dedi, artık konu mahkemede bir karara bağlanır. Keşke
İmamoğlu burada bari neler olup bittiğini anlatsa ve konu bir daha
açılmamak üzere kapansa idi.
Bunlar iki adaydan da beklenen çok önemli çıkışlar değildi…
İsmail Küçükkaya gücenmesin. Eski dostum, arkadaşımdır. Sever ve
değer veririm. Ancak moderatörlüğünü beğenen bir kişi bile çıkmadı.
Çevremdeki herkesin ortak kanısı çok fena. Sayın moderatör
heyecanlı, hazırlıksız ve soruları da sıradan ve niteliksiz idi.
Bir diğer sıkıntı süre tayininde oldu. Üç dakika sorulara nitelikli
cevap verebilmek için yeterli değildi. Adayların konuları
derinlemesine açabileceği bir ortam, birbirlerine katkı veya
itirazlarına imkan verecek bir atmosfer hiç yoktu.
Bununla birlikte, Binali Yıldırım uzun yıllar önemli devlet
hizmetlerinde bulunmuş bir insan olduğunu gösterdi. Sakin, ağır
tavırları ile kendisine yöneltilen soruları cevaplandırdı. Sayın
İmamoğlu’da genç ve heyecanlı bir aday olarak enerjik bir duruş
sergileme çabası içinde oldu. Öğrencilere burs vereceğini söylemesi
ve bunun üzerine belediyelerin burs vermesinin CHP’nin başvurusu
üzerine Anayasa Mahkemesi’nce engellendiğini Sayın Yıldırım’dan
öğrenmesi diyebilirim ki gecenin tek önemli “golü” idi.
Sonuç mu, bir arkadaşım Twitter üzerinden hemen bir anket
yapmıştı, adaylar düşüncelerinizi değiştirdi mi, aynı mı? diye, %91
değişmedi, %9 değişti cevabını vermiş. Elbette kanaati değişenlerin
oranı küçümsenemez ama sorunun devamı “kimin lehine?” olmadığı için
yorum yapmak güç.
Şunun şurasında bir hafta kaldı. Adaylar ekranlarda birlikte bir
performans sergilediler. İyidir, kötüdür. Burada bir şeyi gözden
uzak tutmamak lazım, bizi bu günlere getiren Cumhurbaşkanlığı
Hükümet sistemidir. Eğer eski sistem olsa ve seçimler %50’nin
üzerinde alan aday tarafından kazanılmamış olsaydı yine bu türden
tartışmaları izleyemezdik…
Birilerinin dediği gibi AK Parti kaybettiğini gördüğü için
yıllar sonra ekranlarda karşılıklı tartışmaya razı olmuş değil,
sistem artık bunu her seçim için zorunlu kıldığı için tartışmaya
katılmıştır.
Bundan sonra da sistem böyle devam ettiği sürece tüm partiler
bundan kaçamayacaktır.
Bir önemli husus daha, partiler aday belirlerken “ekran
performansı, konu hakimiyeti, tartışma kabiliyeti” gibi başlıklar
da açacaklar ve uzmanlıkla birlikte görünür olacak kişileri de
siyasete taşıyacaklar…
Aileler ile birlikte fotoğraf verilmesi gerçekten fevkalade bir
Türk kadını ve anne olan Semiha Yıldırım öğretmenimize karşı
siyasetin vandallarınca yapılan onca haksızlığa, iftiraya,
terbiyesizliğe karşı güzel bir cevap idi. Sayın İmamoğlu’nun
kıymetli eşleri hanımefendi’yi de buradan tebrik ve takdirle anmak
istiyorum, bu terbiyesizliklere ilk ve esaslı cevabı verendir.