Ivan Osokinin Tuhaf Yaşamı
Abone olHerşeyi hatırlayarak hayatımızı tekrar etme imkânı bulsak ne olur?
Kendimizden ve hayatımızdan hoşnutsuz bir biçimde, onu tekrar
etme olasılığımız üzerine, kaç kere hayal kurduk? Ivan Osokin de bu
gibi ‘keşke’lerle düşünen bir karakterdir romanda. O, ‘sefil
zaman’ın birkaç yılını geri getirebilmeyi ve hayatın kendisine
sunmuş olduğu fırsatlara tekrar sahip olabilmeyi ister. Çünkü ‘bu
sefer’ her şeyin daha farklı olacağına inanmaktadır.
Peki, genç Osokin’in hikâyesinde olduğu gibi, en ufak detayı bile
hatırlayarak hayatımızı tekrar etme imkânı bulsak gerçekte ne olur?
Eğer olağanüstü bir büyü, varoluşun yol ayrımlarından yeniden
geçmemiz için bizi geçmişe götürse, kaderimizi değiştirebilir
miyiz; yoksa birbirini takip eden her sahne, tüm detayıyla, bir
filmin tekrarını izlermişiz gibi yinelenmeye mi başlar?
Büyüleyici 'Belle Epoque'un edebiyat ortamının mutlu bir ifadesi
olan bu kısa felsefî roman güncel ve eşsiz bir başyapıttır. Roman,
yinelenme temasını, ruh sonunda bu gereklilikten arınıp da ‘hayatın
tuzağı’ndan uyanana dek kaygı verici, bilinçsiz bir sonsuzlukta
yaşamın tekrarlandığı ve aynı etaplardan yuvarlak salınımlarla
tekrar tekrar geçildiği anlayışı ile ele alır. Yinelenme teması,
bilinmeyen sebeplerden dolayı, –görünüşte– Pisagor sonrası batı
felsefesi kavramlarına zıttır. Yine de bu tema hayatının son
yıllarına dek büyük zekâsının en iyi kaynaklarını yinelenme
konusuna adayan otodidakt, filozof, matematikçi, biyolog, gazeteci
ve psikolog, genç Peter Damien Ouspensky’yi büyüler.
Ouspensky tarafından yazılmış tek roman olan ‘Strange Life of Ivan
Osokin’ (), bir gençlik dönemi eseri olmasına rağmen, yaşamının
geri kalan yıllarının fonunda titreyen ve bütün eserlerini
birbirine bağlayan bir nota edasıyla duyulur. 1905’te, Moskova’nın
daha sonra silahlı bir ayaklanmaya dönüşecek olan grevler ve büyük
kargaşalarla alt üst olduğu fırtınalı aylarında yazılan bu roman,
ancak 1915’te, yazıldıktan on sene sonra basılabilir.
İngilizce baskısının yapılması ise öldüğü yıl olan 1947’de, kendi
çabaları sonucu mümkün olur. O endişeli zamanlarda kurgulanan
roman, yazarın içsel bir arayışla yanıp tutuşan ruhunu yansıtır.
İşte Osokin gezegeni bir uçtan diğer uca cevapların peşinde
dolanan, bilimsel çalışmalarının yoğunluğunda bunlara ulaşamayan
yazarın, bu arayışları sırasında yarattığı, öfkeli, sabırsız
karakteridir.
Yazar ile karakteri arasında derin benzerlikler vardır. Osokin gibi
Ouspensky de intiharı arar ve durumunun dayanılmazlığı karşısında
iki kere intihara kalkışır. Ouspensky / Osokin sevilmeyen adamdır.
Kendisinde olan bu sevgi eksikliği, bu kendi gelişimini diğer bütün
amaçların önüne koyma konusundaki yetersizliği, sıradan insanda
kendisini kaza ve hastalık şeklinde gösterir. Bunlar gerçek ve
kendine özgü intihar girişimleridir.
Ölüm her zaman bir intihardır.
İnsan tecrübeleri arasında kesinlikle en dönüşümlü olanı, en
amansız bir biçimde tekrarlananı ve mutlaka yeniden tecrübe
edileni, fiziksel ölümün kendisidir.
İsyan, fiziksel ölümün sonucunun gün içinde yaşadığımız ölümlerden
farklı olmadığını anlamamızla başlar. Bunlar, insanın, var oluşuna
izin verdiği ve ifade ettiği, sınırsız negatif duygular kümesinin
içinde üretilmektedir. Bunlar, kendimizi kabaca tanımladığımız ve
ilahî olanın anısını, imkânsıza ulaşmanın ilhamını kaybettiğimiz
her defada, yavaş yavaş, gerçek ve kendine özgü ölümler olarak,
fiziksel olanın bir provası gibi meydana gelirler.
İnsanî duygular ancak iki şeyle kökten geri getirilebilir: ‘korku’
ve ‘aşk’. Biri varken öteki yoktur: aşk: amore: a-mors. Ölümün
yokluğu.
Ölümsüzlük; enerjinin, düşüncelerin ve duyguların özyönetimi
sırasında kendisini yapılandırmaya gereksinim duyar ve bunu hemen
şimdi yapmak zorundadır. Herkes ölümle kendi içinde savaşmalı,
sonsuzluğu içinde hissetmeli ve yine, içinde bitmiş olan bütün iyi
şeyleri geri getirmelidir. Her birey bunu, tekrara karşı verilen
genel savaşın bir bölümü olarak, kendi hesabına yapmalı ve aslında
ölümün çok zor, neredeyse imkânsız olduğunu keşfetmelidir. Ölüm
bizim onayımıza ihtiyaç duyar.
Romanın başkarakteri, genç Ivan Osokin, insanların büyük bir kısmı
tarafından beğenilmediği, sevilmediği halde değişmek
istememektedir. Çünkü bunun bedelini ödemeye hazır değildir.
‘Büyücü-öğretmen’ ile karşılaşmak, gereklidir. Zorunludur, ama
yetersizdir de. Gerçek güzellik, zenginlik, mutluluk bize armağan
edilirse, ya da başka bir deyişle dışarıdan gelirse, yararsız olur.
Sahteliği, huzursuzluk ve fakirliği tekrar inşa ederiz. Bunlar
bizim geçemediğimiz sınavlarımızdır.
Eğer kendimize karşı dürüst isek hayatımızda hiçbir şeyi
değiştiremediğimizin farkına varırız. Her şey gerekli olduğundan
dolayı olmuştur. Bizi iyileştirmek için gelen her şey deneyimdir.
Her şey, başarısızlıklar, hastalıklar ve kazalar dahil her şey;
büyücü-öğretmen’in önüne çıkmamız için mükemmel bir biçimde
gerçekleşir. Büyük macera burada başlar. Ivan Osokin’in hikâyesi
bütün bunları bize gösterdiği için önemlidir.
Yinelenme tökezlemek demektir. Mükemmellik asla tekrarlamaz.
Tekrarı istemek hastalığa geri dönmeyi istemektir. Tekrar, izleri
derinleştirir ve daha korunaklı ama aynı zamanda mahkûm
hissetmemizi sağlayan duvarları yükseltir. Tekrar etmekle tanıdık
bir yolda buluruz kendimizi. Yeni ise her zaman maceracıdır; ne
duvarları ne de önceden yürünmüşlüğün izleri vardır. Adım adım bizi
yukarı çıkaracak yolumuzu yaratırız. Bir sonraki adım her zaman
bilinmezdir. Aksi takdirde bir sonraki adım olmaz. Tekrar etme,
zamanın ve uzayın izlerini tekrar geçmektir. 'Tecrübe' asla olumsuz
değildir, her zaman iyileştirmek için gelir. Yanlış olan 'tekrar
etmek'tir. Geri dönmeyi dilemek, hastalanmayı dilemektir. Ivan
Osokin'in hayatının başarısı, büyücü-öğretmen’le karşılaşmış
olmasıdır. Orada ise daha ileri gitmeyi dilemek gerekmektedir.
Kendi güçsüzlüğünün ve çabalarının faydasızlığını keşfediş, tam da
içinde bulunduğu kafesi görme halidir. 'Bilmeme’nin Sokratvari
keşfi, varlığın kapılarını açar ve bilinçsiz bir sonsuzluk çizgisi
boyunca süregelen bir mahkûmiyetten, yinelenmenin sonsuz rotasından
kurtulmak için gereken yeni imkânlar bize sunuluverirler.
Psikolojik bir devrim mucizevî olanla karşılaşmayı diler. İşte,
‘büyücü ile karşılaşma’, Osokin’in hikâyesinin etrafında döndüğü
merkezî elementtir. Bu, onun tuhaf yaşamının anlatımını açar ve
kapatır, var oluşun da bir göstergesidir. Uçurumun başına gidecek
kadar kendimizden hoşnutsuz olduğumuzda, var olmanın acısı
dayanılmaz bir hal aldığında bu imkân yetişir. Büyücüyle
karşılaşmak; kader çizgimizi yükselterek, bağlı olduğumuz sonsuz
neden-sonuç zincirinden kendimizi kurtarıp kendimize ulaşma imkânı
veren öğretiyi bulmak demektir.
Büyücü-öğretmen’le karşılaşma, hayatın mekanik tekrarlarından çıkış
deliği, kısır döngünün kırılması, yinelenmenin kesintiye uğraması
demektir. Hayatın en önemli olayı olan bu durum karşısında eğer
önceden hazırlanmışsak; bir ayağımızı, tıpkı bir basamak gibi
geçmişin üzerine koyabilir ve daha ileriye gidebiliriz ya da
hayatımızı tekrar etmek isteyebilir ve aynı tecrübeler, denemeler
ve zorluklar devrini yaşayabiliriz.
Sadece mucize ile karşılaşmak, bize bir çeşit müdahale imkânı
verir. Sadece bu karşılaşma yeni olaylar, yeni imkânlar yaratmaya
müsait olan psikolojimizdeki radikal dönüm noktasını, olası bir
reaksiyonu gerçekleştirmek için gerekli olan şartları çalıştırır.
Bu eski bir filmin yeniden yapımı değil, yeni bir yaşamdır.