İtfaiye Yakıyor
Abone olÖmer Lütfi Mete'den "Bir Derin Devlet Geyiği"
4 Ağustos 2008 tarihinde medya üzücü bir haberle çalkalandı.
Medya’nın köşe taşlarından gazeteci yazar ve de senarist bir
çoğumuzun ‘Ömer Abisi’nin kalp krizi geçirmesi herkesi üzüntüye
boğdu. O hastaneye apar topar kaldırılırken son kitabı da raflara
çıkmaya hazırdı.
“Sakarya'da geçirdiği kalp krizinin ardından İstanbul'daki Dr.
Siyami Ersek Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Ömer Lütfi
Mete'nin yoğun bakım ortamında uyutulma süreci devam ediyor.” Ömer
Lütfü Mete’nin haberi ajanslara böyle düştü. Ömrü boyunca bir
milletin uyanması için gecesini gündüzünü feda eden Ömer Lütfi
Mete’ye “bilinci açık” olduğu halde uyutulmak ne zor geliyordu kim
bilir!
Lütfi Mete “” isimli kitabının “Gerekçe” başlıklı bölümünde kitabın
hikâyesini 1980’lere dayandırıyor. Son Havadis’te yazı işleri
müdürü olduğu yıllarda yayınlanan ‘İtfaiye Yanıyor’ isimli
tefrikalarını daha önce kitap haline getirmek istediğini ve ama
hikâyesini pek beğenmediğinden kendi deyimiyle ‘nasibe ısmarlayan’
Mete’ye uyanıp görmek de nasip olur umarız!
Profil yayınlarından çıkan son kitabında Ömer Lütfi Mete sanki bir
şeyleri hissetmişçesine kitabın girişinde öyle ifadelere yer vermiş
ki; duygulanmamak mümkün değil… Ömer Lütfi Mete’nin sitemi kendi
çalıştığı sektöre meslektaşlarına idi. Gerekçe’de şöyle
diyordu:
“2000’li yıllarda televizyonlardaki yorumlarım, köşe yazılarım
ve bazı senaryo çalışmalarım yüzünden hiç hoşlanmadığım halde
hakkımda 'derin yazar' gibi kalıpçı bir kanaat
oluştu ve yayıldı. Buna itirazlarım medyanın hiç umurunda değildi.
Herhangi bir vesileyle adım geçse, 'derin
konuların' veya 'derin senaryoların
yazarı' olduğum şeklinde beylik ibare eklemek adet halini
almıştı”
Önceleri bu duruma çok öfkelendiğini ifade eden Mete; kendi
sektörüne ilişkin özeleştirisini de cümlelerinde şöyle ifade
ediyordu:
“Başlarda 'istihbarat' mesleği ve devletin gizli çarkları ile
bağlantılı zannedilme endişesi içinde buna çok öfkeleniyor ve
düzeltmeye çalışıyordum. Sonra gördüm ki ne kadar dirensem boşuna;
medyamızın ezberinden vazgeçebilme becerisi yok! Bu kalıplaşmış
'derin' sıfatının hakkımda kullanılmamasını şart koşarak mülakat
verdiğim yayın organları bile bir şekilde punduna getirip yine aynı
sıfatı çağrıştıran bir takdim geliştirmenin yolunu
buluyorlardı.”
Bu durumlar her ne kadar Ömer Lütfi Mete’yi üzüyor olsa da kendi
sektörünü hicvetmek yine kendine düşüyordu. Kimseyi de incitmemek
adına bu hicvi de mizahi bir dille işlemeye karar veriyordu…
“Derin Geyiği” isimli bir çalışma yapmaya
heveslendiğini ifade eden Mete; önceleri bu çalışmayı tek kişilik
oyun olarak kurguladığını ama oynamasını arzu ettiği dostu
‘kuşçu’ karakteriyle ünlenen Emin Gürsoy
olmayınca, o dönemde tek kişilik oyun yapmaya istekli ‘Ahmet
Yenilmez’in üzerinde şekillendirdiğini ifade ediyor…
Kısmet bu ya; “sonrasında zaman başka aktı” diyor Mete,
“Gerekçe”sinde… “Baki kalan ise dostluğumuzdu” derken; Mete’de baki
kalan sadece dostluk değil, mizahi bir hikâyeye, denemeye
dönüştürdüğü bu kitabı oluyordu.
“İtfaiye Yanıyor” adıyla ilk defa Birharf
yayınları tarafından kitaplaşan o çalışma hakkında pek çok dost ve
okurdan 'bulamıyorum' şikâyetleri gelince yeni baskı için tekrar
göz atma ihtiyacı hissetmiş.
‘İlk çalışmada olduğu gibi bunda da pek çok satırında yine
beğenmezliğim tuttu.’ diyor, Mete... Hikâyelerini aynı iskelete
sadık kalarak yeniden yazma ihtiyacı duyuşuna; isimden de yakınma
dürtüsü eklendiğinde; Ö.L. Mete; “itfaiye sadece yanmıyor, yanmadan
önce yakıyor da... Onun için bu sefer 'İtfaiye Yakıyor' ismini
tercih ettim.” diyor…
Ömer Lütfi Mete’nin medyayı,kurgu tarikatları ve yöneticileri
hicvettiği bu kitabı bir solukta okurken; günümüz derin devlet
edebiyatına ezber bozan bir bakış açısıyla bakacaksınız...
Kökenleri 1980’lere kadar dayanan bu uzun ömürlü kitabın sahibine
de uzun ömür diliyoruz. Medyanın o ‘derin yazar’ olarak
adlandırdığı, birçoğunun da ‘Ömer Abisi’ Ömer Lütfi Mete derin bir
uykuda… Dileriz o derin uykusundan daha hızlı uyanır ve aramıza bir
an önce döner; tıpkı yıllar öncesinden gelip özünü yitirmeden
kendini ve ismini yenileyen bu kitabı gibi…
(Hakan Göksel)