İstifa gerekçesini açıkladı
Abone olŞirin'in iddiasına göre 'Parti 3-5 danışman tarafından yönetiliyor, Erdoğan padişah rolünü iyi oynuyor..'
AKP Milletvekili Emin Şirin, Başbakan'a açık bir mektup yazarak
istifa etti. Mektubunda demokrasi dersi veren Şirin, Erdoğan'ın
kendisine neden kızdığını ve diğer bilinmeyenleri ise star'a
anlattı... AKP'den istifa eden İstanbul Milletvekili Emin Şirin,
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı; 200 küsur milletvekiliyle tüm
ısrarlarına rağmen görüşmemekle, milletvekillerine konuşma yasağı
getirmekle, parti içi demokrasiyi uygulamamakla, parti içinde parti
oluşturmakla ve ülkeyi 3-5 danışmanla birlikte yönetmekle suçladı.
Adalet ve Kalkınma Partisi'nin adaletin ve kalkınmanın peşinde
koşması gerektiğini söyleyen Şirin 'IMF programlarına biat ederek,
ulusal ve sanayi programlarını hazırlamadan hareket ederek, doğru
dürüst bir eğitim ve tarım programı olmadan bu ülke böyle
yönetilmez. Çok açıkça söylüyorum Recep Tayyip Erdoğan bana
istediği kadar kızsın, ama en sıkıntılı zamanda demokrasi
mücadelesinde mutlaka yanında olanlardan bir tanesiyim. İşler
sadece 3-5 danışman ve karizmayla yürümez' dedi... 'Bir koca seneyi
geçirdik. Yolsuzlukla mücadele ettik mi? Yoksullukla mücadele ettik
mi? Parti içi demokrasiyi çalıştırabildik mi? Bunlara baktım ve
istifa ettim' diyen Şirin, istifasının tüm detaylarını star'a
anlattı... İşte Şirin'in anlattıkları: Başbakan'ı kızdıran sözler
Milletvekili olduğum günden beri partinin tüzüğüne, seçim
beyannamesine, programına uygun hareket ettim. Bana iki şey
yüzünden kızdıklarını duydum. Birincisi BDDK'nın bazı icraatlarını
tenkit ediyordum. BDDK'nın icraatları özellikle o günlerde
Pamukbank, Yapı Kredi meselesi vardı. O konuyla ilgili sorular
sorduğumda 'Emin Şirin iş mi takip ediyor?' diye laflar çıkartıldı.
Sonradan iş takip etmediğim anlaşıldı. Ondan sonra ikinci kızgınlık
geldi. Yolsuzluk Komisyonu kurulduktan sonra 'Madem Türkiye'de
bilinen bilinmeyen bütün yolsuzlukları tetkik etmesi gereken bir
kurum burası, aynı zamanda belediyelerde de yolsuzluk var mı yok mu
bakmak lazım' dedik ve Candan Eren'in raporunu sözkonusu ettim.
Candan Eren şu anda mülkiye müfettişi ve vali olması sözkonusuydu.
Ortada çok büyük bir karmaşa var. Candan Eren çok ciddi iddialar
ortaya koymuştu. Bu adam hala göreve devam ediyor. 'Ya Candan
Eren'in dedikleriyle ilgili gereğini yapmak lazım ya yalan söylüyor
onun hakkında gereğini yapmak lazım' dedim. Ondan sonra Başbakan'ın
bana çok büyük bir kızgınlığı olduğu iletildi... Biz hiç konuşmadık
ama bana öyle iletildi. Biz şahsen hiç konuşmadık... Aşağı yukarı
200 küsur milletvekili gibi ben de seçimlerden sonra Başbakan'ı hiç
görmedim. Bir komisyon başkanımızın 7 ya da 8 görüşme talebi oldu
ama bir türlü görüşemedi Sayın Başbakan ile... Doğrusu ben de bütün
görüşlerimi gerek kamuoyuyla paylaşarak gerekse yazıyla intikal
ettirdim. 'İyi olmuş' zihniyeti... Ben milletvekilliğimi yaparken
millete karşı sorumluyum. AK Parti'ye karşı sorumlu idim ve sürekli
onlara tüzüğü hatırlatıyordum. Büyük bir iyi niyetle kamuoyuyla
paylaştığım açık mektupta da gerekçelerimi açıkladım. Olması
gereken doğruları Başbakan'a hatırlatmaya çalıştığım sırada o da
'İyi ki ayrılmış' dedi. Şimdi bu bir zihniyeti gösteriyor. Bu
zihniyetin de yanlış olduğu kanaatini taşıyorum. İnşallah düzelir,
düzelmezse memleketin zamanına yazık olur diye düşünüyorum.
İnşallah ayrılışımdan kıssadan hisse çıkartırlar da benim
hatırlatmaya çalıştığım şeyleri düzeltirler. Ama bunu düzeltebilmek
için 'Bu konuyu değerlendireceğiz' demek yerine 'İyi olmuş' denirse
ne kadar haklı olduğum çıkar ortaya. Hiçbir bakan aramadı
Milletvekili arkadaşlarım istifa kararımın ardından aradılar. Ama
kabineden tek bir kişi bile aramadı. Neden ayrıldığımı hiç merak
etmediler. Kollektif akıl dendiği zaman Sayın Başbakan'ın anladığı
kendi eliyle seçtiği birkaç danışmanla istişare etmek. Onlara
muhakkak ki danışıyordur. Ama onun dışında kendisi ve
danışmanlarıyla partinin genel başkan yardımcısı seviyesindeki
birkaç kişinin meydana getirdiği politbüro zihniyetli ekibin
dışında öyle farklı fikir alma ihtiyacını katiyyen aramıyordu.
Parti içinde politbüro var Ülkeyi kabine yönetiyor ama Başbakan'ın
kararlarını ya da partinin kararlarını bir avuç insan yürütüyor.
Başarılı da olabilir. Bu iddiayla ortaya çıkmamış olabilirdi
Başbakan. Derdi ki; 'Ben Türkiye'yi yönetmeye, otoriter bir şekilde
yönetmeye talibim. Benim için parti içi demokrasi katiyyen mühim
değil. Seçimden önce memleketin durumu kritik, dolayısiyle ben
parti içi demokrasiyi falan ikinci plana atıyorum, ben demir bir
elle otoriter bir şekilde 3 - 5 danışmanımla birlikte bu ülkeyi
yönetmeye talilim' derdi ve halk da onu o şekilde seçerdi ve
kimsenin de diyeceği bir şey olmazdı. AK Parti'de parti içinde bir
parti var. Parti içinde bir politbüro var. Bu yanlış oluyor. Recep
Tayyip Erdoğan bunu böyle yapmak isteyebilir. Birçok konuşmasında
'Ben çalışmak istediğim arkadaşlarımı kendim seçmek isterim'
demişti. Nitekim de doğrudur, hakkıdır ama bunu açık açık söylesin.
Türkiye başkanlık sistemine geçsin o da o şekilde yürütsün. Ama
parlamenter bir demokraside bu şekilde hareket edemez Başbakan. Son
Kurucular Kurulu toplantısında Sayın Başbakan çıktı hepimize dedi
ki 'Biz yönetim olarak ben ne diyorsam hepiniz aynı şekilde
konuşacaksınız.' Yani herkese konuşma yasağı getirildi. Cüneyd
Zapsu'nun rolü Cüneyd Zapsu... Zapsu'nun hiçbir resmi sıfatı yok
ancak bütün resmi görüşmelerde tercümanlık yapıyor. Devletin
tercümanı mı kalmadı? Bazı görüşmeleri yürütüyor. Niye bunu bir
milletvekili, partinin genel başkan yardımcısı yapmıyor da bir
danışman yapıyor?