İşte Yalçınkaya'nın kapatma delili!
Abone olYargıtay Başsavcısı Yalçınkaya'nın ofis ışıkları hiç sönmüyor. AK Parti'ye kilitlenen savcı bu kez Emniyet üzerinden vuracak.
Yargıtay Başsavcısı Yalçınkaya, irticai yapılanmaların yakından
takip edilmesine ilişkin Emniyet yazısını isteyerek AK Parti'nin
dosyasına koydu
NAMAL İMZALI YAZI OLAY YARATTI
Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'na Ramazan Akyürek'ten sonra
atanan Hüseyin Namal'ın gönderdiği yazılı talimat, ikinci bir yazı
ile geri çekildi. Bu sırada Yargıtay Başsavcısı Abdurrahman
Yalçınkaya devreye girip iki yazıyı istedi.
BAŞSAVCI YALÇINKAYA'NIN PLANI
Anayasa Mahkemesi, daha önce "AKP irticanın odağı
oldu" demişti. Başsavcı şimdi bu belgeyi örnek göstererek
"irticanın odağındaki parti, kurumlara baskı yaparak
irticai faaliyetlerin takibini engelliyor" diyecek.
Taraf yazarı Emre Uslu'nun yazısı gazetenin manşetine taşındı. Kapatma davası haberleriyle ilgili bugüne kadarki en cidddi verileri içermesi açısından önemli. Sözü uzatmıyor ve yazarın yazısına kulak veriyoruz:
"Bugün ilginç bir gün. Bu yazının konusu AKP'yi kapatma davası. Ben bu yazıyı yazarken açılmış bir dava henüz yok ama belki de siz okurken bu dava açılmış olacak.
Aslında şubat sonundan itibaren AKP'ye yönelik bir kapatma davasının açılacağı konuşuluyor. Sadece bu nedenle, cuma günleri, gazeteciler için ayrı bir heyecanla beklenen günler olmaya başladı. Mart ayı başında Ankara'ya yaptığım ziyarette de bir kapatma davası olasılığının çok güçlü olduğunu, mart sonu itibariyle bu davanın açılacağını duymuştum. Bu bilgilerimi de 2 mart günü Kanaltürk televizyonunda yayınlanan Merkez Siyaset Programı'nda açıklamıştım.
Aldığım duyumlara göre Cumhuriyet Başsavcısı'nın "1200
sayfa civarında bir iddianame hazırladığını, dosyaya yeni deliller
eklenmeye devam ettiğini belirterek, mart ayı çıkmadan dava
açılacak ve bu da kamuoyuna 'demokrasiyi koruma' adına lanse
edilecek. Yani 'AK Parti kapatılmazsa darbe olacak, demokrasi rafa
kalkacak' şeklinde bir izlenim verilecek" şeklinde
aktarmıştım.
En son Mehmet Baransu'nun bilgilerine dayanarak Yasemin Çongar
da bu ihtimale vurgu yaptı. Baransu'nun kaynaklarına göre davanın
bu cuma açılabileceğini öğrendiğini söyledi. Baransu ile yaptığım
en son görüşmede, belki biz yazdık diye dava açılma süreci
ertelenebilir bu cuma açılmayabilir ama bu dava açılacak
değerlendirmesinde bulundu. Bunu dayandırdığı ilginç kaynakları var
Baransu'nun. Baransu'nun öğrendikleriyle benim bilgilerimi
karşılaştırınca açılacak davanın en önemli delilinin Emniyet Genel
Müdürlüğü'nce verildiği durumu ortaya çıkıyor.
İddia şu: Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı'na Ramazan
Akyürek'ten sonra atanan Hüseyin Namal, istihbarat birimlerine bir
yazı yazarak irticai yapılanmaların yakından takip edilmesine
ilişkin bir talimat gönderiyor. Ancak talimatın içeriğinde sorunlar
olduğundan talimat ikinci bir yazı ile geri çekiliyor. Cumhuriyet
Başsavcısı bu noktada devreye giriyor ve Emniyet'e yazı yazarak bu
iki yazıyı istiyor ve delil klasörlerinin arasına koyuyor.
HABERİN DEVAMI İÇİN SONRAKİ SAYFAYI
ÇEVİRİN
Taraf muhabirlerinin ulaştığı Hüseyin Namal, bu tip uygulamaların rutin uygulamalar olduğunu, böylesi yazılan ve geri çekilen yüzlerce yazı örnekleri bulunduğunu ifade ediyor. Ancak savcılık bu geri çekme işleminin hükümetin baskısı ile yapıldığını değerlendirerek açacağı davanın en büyük delili olarak bu belgeyi iddianamenin ekine koyuyor.
Emniyet'teki uygulamalara bakılacak olursa evet böylesi rutin
uygulamalar bulunabilir. Anladığım kadarıyla gönderilen ilk yazının
geri çekilmesinin arkasında hukuki neden yatıyor. Gönderilen
yazıda, Emniyet'in rutin dili olan "dinî motifli terör örgütleri"
yerine, irticai yapılanmaların takibine ilişkin bir dil
kullanılıyor. Emniyet'in hukukçuları da, hukuki açıdan tanımı
yapılmamış "irticai faaliyet" gibi geniş bir kavrama dayanılarak
kişilerin takibinin yapılmasının, hem takibi yapan personel
açısından hem de emri verenler bakımından suç oluşturabileceğini
değerlendirip yazının geri çekilmesini istiyor. Yani tamamen iç
süreçlerle verilen bir geri çekme kararı, savcılığın iddiasında,
hükümet baskısı ile geri çekilmiş bir kararmış gibi
değerlendiriliyor.
Burada Anayasa Mahkemesi'nin daha önce vermiş olduğu "AKP irticanın
odağı oldu" kararı kritik bir önem kazanıyor. Savcı bu karara
dayanarak yukarıda özetlediğim belgeyi de örnek gösterip "irticanın
odağı olmuş bir parti, kurumlara baskı yaparak irticai
faaliyetlerin takibini engellediği" iddiasına delil olarak o yazıyı
gösteriyor.
Konya Emniyet Müdürü her ne kadar rutin bir uygulama olarak nitelese de ve gerçekten de başka iktidarlar zamanında da böylesi uygulamaların bulunabileceği olasılığı mevcutsa da Anayasa Mahkemesi'nin daha önce verdiği "irticanın odağı olmak" kararı nedeniyle AKP iktidarı döneminde "rutin" uygulama, kapatma konusunda delil olabiliyor.
Savcının elinde başka "deliller"in de olduğu iddia ediliyor ama
en ilginç kulis iddiası, savcının bu davayı demokrasiyi kurtarma
hamlesi olarak değerlendirdiği iddiaları. Buna göre savcının, olası
bir askerî müdahaleyi, askerin daha assertive şekilde siyasete
müdahalesini önlemek bakımından böylesi bir davayı açmaya mecbur
olduğu iddiaları.
Bu kulis/olgusal bilgilerin üzerine, sanırım 2006 ağustos ayındaki
irtica tartışmalarını hatırlatmakta yarar var.
O dönem, Kara Harp Okulu konuşmasıyla irtica tartışmasını başlatan İlker Başbuğ ve onu ikişer gün arayla takip eden komutanlar yüksek tonlu irtica vurgusu yapıyordu.
2010 yılına gelene kadar geçen dönemdeki 30 Ağustos törenlerinde yapılan irtica vurgusu nedense 2006 yılındaki kadar yüksek perdeden değildi. Burada kritik nokta 2007 nisan ayındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleriydi. Cumhurbaşkanlığına istemedikleri birinin çıkmasını önlemek için askerler irtica vurgusu yapıyordu. Şimdilerde ise devlet eliti bütün umutlarını 2011 seçimlerine bağlamış durumda. Buna göre 2011 seçimlerine kadar yükseltilecek tartışmalarla Tayyip Erdoğan ve anahtar kadrolar yasaklı hale getirilirse büyük başarı sağlamış sayacaklar kendilerini. AKP içindeki yandaşları da şimdiden referandum olmasın yaygarasıyla o zemini hazırlamaya çalışıyorlar... "