İşte vekilliklerinin düşürülme gerekçesi
Abone olDTP'nin kapatılması sonrası Ahmet Türk ve Ayselk Tuğluk'un vekilliklerinin düşürülme gerekçesi Resmi Gazetede yayınlandı.
Anayasa Mahkemesi DTP'nin kapatılması sonrası Ahmet Türk
ve Ayselk Tuğluk'un vekilliklerinin düşürülmesine ilişkin kararının
gerekçesi Resmi Gazetede yayınlandı.
Anayasa Mahkemesinin, kapatılan Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP)
milletvekilleri Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk'un
''milletvekilliklerinin devamına karar verilmesi'' isteminin
reddine ilişkin gerekçeli kararı Resmi Gazete'de yayımlandı. Yüksek
Mahkeme, 11 Aralık 2009 tarihinde DTP'nin kapatılmasına ve ''beyan
ve eylemleriyle Parti'nin kapatılmasına neden olan Mardin
Milletvekili Ahmet Türk ile Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk'un
milletvekilliklerinin sona ermesine'' karar vermişti. Türk ve
Tuğluk'un avukatı, kapatma kararının ardından yapılan anayasa
değişikliğiyle ''müvekkillerinin milletvekilliklerinin devam
ettiğinin kabulünün hukuksal ve demokratik bir zorunluluk olarak
ortaya çıktığı'' iddia ederek, Türk ve Tuğluk'un
milletvekilliklerinin devamına karar verilmesi istemiyle Anayasa
Mahkemesine başvurmuştu. Başvuruyu esastan görüşen Yüksek Mahkeme,
Türk ve Tuğluk'un milletvekilliklerinin devamına yönelik istemi
reddetti. Kararda, Anayasa'nın 84. maddesinin ''Partisinin temelli
kapatılmasına beyan ve eylemleriyle sebep olduğu Anayasa
Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin kararında belirtilen
milletvekilinin milletvekilliği, bu kararın Resmi Gazete'de
gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona erer. Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı bu kararın gereğini derhal yerine getirip
Genel Kurula bilgi sunar'' şeklindeki 5. fıkrasının Anayasa
değişikliği ile yürürlükten kaldırıldığı anımsatıldı. Türk ve
Tuğluk'un milletvekilliklerinin sona ermesine neden olan Anayasa
kuralının yürürlükten kalkmış olmasının yargılamanın yenilenmesi
nedenleri arasında olmadığına işaret edilen kararda, ''Yasada
sınırlı olarak sayılan yargılamanın yenilenmesi nedenlerinden
birine girmediğinden istemin kabule değer görülmeyerek reddi
gerekir'' denildi. Kararda, milletvekilliklerinin devamına ilişkin
istemin yargılamanın yenilenmesi isteminden bağımsız olarak da
incelendiği vurgulandı.
''SİYASİ PARTİ KAPATMA DAVALARI KENDİNE ÖZGÜ
DAVALARDIR''
Siyasi parti kapatma davalarının bütünüyle ceza hukuku kuralları
içerisinde değerlendirilmesine olanak bulunmayan kendine özgü
davalar olduğu belirtilen kararda, ''Siyasi partilerin kapatılması
yaptırımı, özgürlükçü, çoğulcu, çağdaş demokrasilerin kendilerini
koruyabilmeleri için öngörülmüş olup her zaman ceza hukuku alanına
giren bir kuralın ihlalinin sonucu değildir. Siyasi partilere
yasaklanan eylemlerin niteliği, bunların kapatılma sonucunu
doğurabilmesi için aranan koşullar ve uygulanan yaptırım türünün
ceza hukukundaki suç ve cezalardan farklılık göstermesi de bu
davaların kendine özgü niteliğini öne çıkarmaktadır''
değerlendirmesinde bulunuldu. ''Partisinin temelli kapatılmasına
beyan ve eylemleriyle sebep olan kişilerin milletvekilliğinin sona
ermesinin de bir ceza davasında mahkemece verilen ceza hükmü
niteliğinde olmadığı'' ifade edilen kararda, şunlar kaydedildi:
''Beyan ve eylemleriyle mensubu olduğu partinin kapatılmasına sebep
olan milletvekillerinin milletvekilliğinin sona ermesi, Anayasa'da
yer alan bir kuralın uygulanması ve bir siyasi partinin kapatılması
kararının anayasal sonuçlarını göstermekten ibaret bulunmaktadır.
Bir başka deyişle, partisinin kapatılmasına beyan ve eylemleriyle
sebep olduğu Anayasa Mahkemesinin temelli kapatmaya ilişkin kesin
kararında belirtilen milletvekilinin milletvekilliğinin, bu kararın
Resmi Gazete'de gerekçeli olarak yayımlandığı tarihte sona ermesi
Anayasa kuralı gereğidir. Başvurucuların milletvekilliklerinin sona
ermesinden sonra, konuya ilişkin Anayasa kuralının yürürlükten
kaldırılmış olması, sona eren milletvekilliği statüsünün tekrar
kazanılması sonucunu doğurmaz. Anayasa değişiklikleri kural olarak
ileriye dönük hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Anayasa'nın 84.
maddesinin beşinci fıkrası yürürlükten kaldırılırken söz konusu
değişikliğin, beyan ve eylemleriyle parti kapatılmasına sebep
olduğu için milletvekillikleri sona eren kişiler yönünden de
geçerli olduğu yolunda istisnai bir düzenlemeye de yer
verilmemiştir. Anayasa'nın 84. maddesinde yapılan değişiklik,
başvurucuların milletvekilliklerinin sona ermesine neden olan
Anayasa Mahkemesi kararını geçersiz kılmamaktadır. Anayasa
Mahkemesi kararı geçerliğini koruduğu sürece, salt Anayasa'da
meydana gelen değişiklik nedeniyle başvurucuların milletvekilliği
statüsünü tekrar kazanabilmelerine olanak bulunmamaktadır.''
Başvurunun reddine ilişkin karar, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim
Kılıç, Başkanvekili Osman Paksüt ile üyeler Fulya Kantarcıoğlu,
Engin Yıldırım, Hicabi Dursun, Celal Mümtaz Akıncı ile Erdal
Tercan'ın karşı oylarıyla oy çokluğuyla alındı.
KARŞI OY YAZILARI
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ile üyeler Fulya
Kantarcıoğlu, Engin Yıldırım, Hicabi Dursun, Celal Mümtaz Akıncı
ile Erdal Tercan da karşı oy yazılarında, Anayasa değişikliğiyle
ortaya çıkan durumdan Türk ve Tuğluk'un yararlandırılması gerektiği
vurgulayarak, milletvekilliğinin iadesine karar verilmesi
gerektiğini belirtti. Milletvekilliğinin, seçmen iradesi ile oluşan
ve öznesi, seçilmiş kişi olan demokratik bir statü olduğuna işaret
edilen karşı oy yazısında, partinin kapatılmasının millet ile
milletvekili arasında kurulu olan bağı sona erdiremeyeceği,
milletvekilliği düşen kişinin, ilk seçimlerde bağımsız milletvekili
olarak yeniden Meclis'e dönebileceği ve bu durumda da
milletvekilliğinin düşürülmesi yaptırımının bir mantığı kalmadığı
ifade edildi. Siyasi parti kapatılması ve milletvekilliğinin
düşürülmesinin temel hak ve özgürlüklere önemli sınırlamalar
getirdiği, bazen de hakkı kullanılamaz hale getiren ağır tedbir
veya yaptırım niteliği taşıdığı belirtilen karşı oy yazısında,
şunlar kaydedildi: ''Anayasa'nın 84. maddesinin
kaldırılması ve bu kaldırmaya ilişkin gerekçe dikkate alındığında,
seçme ve seçilme hakkına aykırı, seçmen iradesini dikkate almayan,
mantığı kalmamış bir yaptırımı devam ettirmenin haklı bir yönü
bulunmadığı gibi, milletvekilliğinin sona erdirilmesi tedbirini
devam ettirmenin hukuki yönü de bulunmamaktadır. Bizzat Anayasa
ile, daha önce toplumun geleceği için öngörülen yaptırım
niteliğindeki tedbir, artık ihtiyaç kalmadığına inanılarak yine
Anayasa değişikliği ile kaldırıldığından, bu yaptırımın devamını
sağlayan herhangi bir hukuki dayanak ta kalmamıştır.
O nedenle, hukuki dayanaktan yoksun, bu tedbiri devam ettirmek
Anayasa'nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesine
aykırıdır. Hukuki dayanağı kalmayan tedbir yahut yaptırım
nedeniyle, daha önce düşürülmüş milletvekilliği hakkını, yasama
süresi de henüz sona ermediğinden, kalan süre için iade etmek hukuk
devleti olmanın bir gereğidir. Görüldüğü gibi, işlenen bir suçtan
dolayı hapis cezasına mahkumiyetin sonucu olarak güvenlik tedbiri
kapsamında, TBMM üyeliğinden yoksun bırakılmak mümkündür.
Milletvekilliğinin sona erdirilmesinde de, bir yaptırım niteliği
bulunduğundan, ceza hukukunun en temel ve evrensel ilkelerinden
biri olan, lehe olan kuralın uygulanması, burada da mümkün
olmalıdır. Anayasa'nın 84/son fıkranın yürürlükten kaldırılması ile
ortaya çıkan lehe durumdan, milletvekilleri Ahmet Türk ve Aysel
Tuğluk'un da yararlandırılması gereklidir. Kaldı ki, doktrinde
ileri sürüldüğü şekilde, milletvekilliğinin sona erdirilmesi
geleceğe yönelik bir tedbir olarak kabul edilirse, tedbire karar
verilmesini gerektiren şartlar sonradan değiştiği, tedbire
hükmedilmesini gerektiren kural sonradan ortadan kaldırılarak,
artık gelecek için o tedbire ihtiyaç duyulmadığı,
milletvekilliğinin düşürülmesinde gelecek için bir tehlike
kalmadığı, o nedenle öngörülen tedbirin kaldırılması ve yasama
dönemi henüz sona ermediğinden, milletvekilliğinin kalan süre için
devam ettirilmesi gerekir.''
Karşı oy yazısında Anayasa Mahkemesinin, siyasi parti kapatma
davalarına ve bu kapsamda milletvekilliğinin düşürülmesine ilişkin
işlere ilk derece mahkemesi olarak baktığına işaret edilerek,
Mahkemenin yetkisi ve görevinin Anayasa'ya uygunluk denetimi yapmak
değil, normal bir ilk derece mahkemesi gibi, konuya ilişkin hukuk
kurallarını uygulayıp esasa ilişkin bir karar vermek olduğu
belirtildi. Karşı oy yazısında, ''Anayasa 84/son fıkranın
yürürlükten kaldırılması ile birlikte, milletvekilliğinin iade
edilip edilemeyeceği konusunda, ortaya, olaya uygulanabilecek
kuralın belirlenmesi sorunu çıkmaktadır. Bu kapsamda, Anayasa
90/son fıkranın uygulama alanı bulması ve Anayasa Mahkemesi'nin
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini ve konuya ilişkin Ek 1 Nolu
Protokolün 3. maddesini uygulayarak, talepte bulunanların,
milletvekilliğinin iadesine karar vermesi gereklidir''
denildi.